Prof. Dr. Sadık Kemal TURAL

Altaylarda Türkler

NADYA YUGUŞEVA 

Aktaran: Prof. Dr. SADIK K. TURAL

BİRİNCİ BÖLÜM

Sonsuzluğa uzanan beyaz buzla kaplı Altay Dağlarının eteğinde yaşayan soydaşlarınızın, dînî ve sosyal hayatlarını size anlatmaya çalışacağım.

Altay Cumhuriyeti iç işlerinde bağımsız; dış işlerinde Rusya Federasyonu’na bağlıdır. Yâni cumhurbaşkanı, başbakanı, meclisi (el-kurultay), bakanları ve milletvekilleri vardır.

Altay, Avrasya kıtasının ortasında bulunmaktadır. Cumhuriyetin yüz ölçümü 92.600 kilometre karedir. Nüfusu 2018 yılı sayımına göre 220.000’dir.  Moğolistan, Çin, Kazakistan Cumhuriyetleri, Rusya Federasyonu'na bağlı olan Tuva, Hakasya Özerk Cumhuriyetleri komşu ülkelerdir. Altay'ın havası, genelde çok soğuktur. Yazları kısa, kışları uzun olur. Kışın sıcaklık -50, -60 dereceye kadar düşebiliyor. Altay'ın rölefi, yüksek dağlarla ve ince, derin ırmak ovalarıyla karakterize edilir. Sibirya'nın en yüksek dağı Beluha'dır. Beluha, Altay Türkçesinde ‘kadın başı’ demektir. Yüksekliği 4.506 metredir. En büyük nehirlerimiz Kadın ve Biy nehirleridir. Toplam 60.000 kilometre uzunluğunda 20 bin tane nehir ve 600 kilometre kare alana sahip 6000 tane göl bulunmaktadır. Kadın ve Biy nehirleri birleşerek Sibirya'nın en büyük nehri olan Ob nehrini oluşturmaktadır. En büyük gölü sayılan Teletskoe gölü (Altın göl) 230,6 kilometre kare alana ve 320 metre derinliğe sâhiptir.

İnsanlar, Altay'ın vâdilerine bir buçuk milyon sene önce yerleşmişler. Başkentimiz Gorno-Altaysk'ta bulunan dünyaca ünlü Ulalu adlı ilk insan yerleşim yerinin yaşı da bu zamana denk geliyor. M.Ö. 8. ve 3. yüzyıllar arasında Altay'da yaşayan İskit ve Pazırıklar Altay hayvan sanatı stilini yaratmışlar.

Altaylılar, günümüzdeki Türklerin atalarıdır. Burada, eski Türkler 552 yılında, kağanlıklarını kurmuşlar. Bu zamanda ilk Türk dili oluşturulmuş ve okuma yazma geliştirilerek, kağanlığı meydana getiren uluslara yayılmıştır. O dönemde kullanılan yazı, günümüzde Orhun-Runik yazısı olarak bilinmektedir. Bunun sonucunda günümüz ilim dünyasında ‘Altay Dilleri Grubu’ terminolojisi ortaya çıkmıştır. Japon-Kore, Tunguz-Mançu, Türk-Moğol şeklinde üç büyük dil grubunun bir arada düşünülmesiyle bugün Altayistik adını verdiğimiz özel bir bilim alanı ortaya çıkmıştır.

Altay, jeopolitik yerleşimi sebebiyle Avrasya kıtasının merkezinde olup, tarihin değişik zamanlarında farklı etnik grupları ve kültürleri birleştirmiştir. Cengiz Han İmparatorluğu kurulduğunda, Altay onun içinde yer almıştır. 1756 tarihinde Merkezî Asya'da gelişen bazı târihî olayların neticesinde Altaylıların çoğu kendi isteğiyle Rusya İmparatorluğubhâkimiyetine girmiş, 1922 yılında Altay bölgesinde Oyrot otonom eyaleti kurulmuş, 1946 yılında da bu ad Gornıo-Altay olarak değiştirilmiştir. Mayıs 1992'de ise, Altay Özerk Cumhuriyeti kurulmuştur.

Ülkeye ekonomik açıdan baktığımızda üretim etkin değildir. Sanayi çok zayıftır. Halk tarım ve hayvancılıkla geçinmekte ve buna çok önem vermektedir. Enerji, iletişim, ulaşım ve su işletmeciliği çok gelişmemiştir. Gıda, tekstil, inşaat, sanayi ve madencilikte 1950'li yılların teknolojisi kullanılmakta. Nüfusun %25'i ziraatla uğraşmakta ve ülkenin gayrisafi hasılasının % 60'ı bu sektörden sağlanmaktadır.

Ülkede eğitim seviyesi de çok düşüktür. Altay Türkçesiyle kitap çıkarmak zor; çünkü maddî imkânlar yoktur. Yabancı dillerde eğitim verilmemekte. Öğretmenler maaşlarını aylardır alamıyor. Altay Türkçesiyle eğitim, sâdece başşehrimiz olan Gorno-Altaysk şehrindeki bir kolejde verilmekte. Orada ise sâdece mahallî halkın üst seviyesinde (milletvekili v.b.) olanların çocukları okumakta. Sıradan birinin çocuğu iyi eğitim almakta zorlanıyor. Gereken eğitimi alamayan Altaylılar, maaşlarının zamanında ödendiği ve yüksek gelirli yerlerde çalışamıyor. Altay Türklüğünün hayvancılık yapmasını isteyen üst yönetim, Altaylı gençlerin Moskova'da, Türkiye'de ve Avrupa'da okuması için imkânlar oluşturmuyor. Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nin verdiği öğrenci burslarında ise, mahallî yönetim ve önde gelen kişilerin hiçbir etkisi yok. Bizim devletimiz olan Rusya Federasyonu ile dostluk ve iş birliği yapan Türkiye'nin (MEB ve YÖK'ün) bu problemi çözebileceğini sanıyorum.

Radyo ve televizyon yayınlarında Altay Türkçesiyle günde toplam bir saat yayın yapılmakta. Halbuki Altay Cumhuriyeti Anayasasına göre, Rusça ve Altay Türkçesi arasında eşitlik sağlanmıştır; fakat uygulanmamaktadır. Eğitimi olmayan bu küçük halkın geleceğinden bahsetmek de zordur. Geçen sene Altay topraklarının korunması için UNESCO ile bir sözleşme yapılmıştı. Bana göre, Altay, uzay araçlarının deneme alanı olarak kullanılıyor. Altay Yıldızı yerel gazetenin 25. baskısındaki bir yazıya göre, bir uzay aracının parçaları ‘Korgan’ köyünde bir vatandaşın bahçesine düşmüş. Dağ eteğindeki halk, uzay aracının yakıtı olarak kullanılan proton maddesiyle zehirleniyor. Ve sakat çocuklar doğuyor. Rusya Federasyonu'nun içinde çocukların ölüm oranı sıralamasında Altay birincidir. Çocukların ölümünden korkunç bir şey yoktur. Altay halkının geleceği yok diyebiliriz. Erkeklerin ortalama yaş sınırı 45-50'dir. Maddî sıkıntıdan dolayı gençler, paralı asker olarak savaşa gidiyor veya dertlerini alkolle unutmaya çalışıyorlar. Sonuçta alkolik oluyorlar. Hastanelerde ilaç bulunmadığı için ilaçları hastanın akrabaları getirmektedir. Eğer ilaç gelmezse, hasta ölümünü bekleye bekleye ölüyor. Meselâ ilaçsızlıktan son 9 ayda, 2500 kişi hayatını kaybetmiş. Avuç içi kadar bir halk için bu rakam dehşet vericidir. Altay Özerk Cumhuriyeti'nin nüfusunun % 40'ı Altay Türk'ü. Yani 70- 75 bin kişi. Ama bu rakam da gittikçe aşağıya iniyor.

(DEVAM EDECEK)