Köyümden: Bir Çeşme ve İki Câmi'ye Dâir

Zamana; güzel haberlerle, güzel hâdiselerle, güzel faaliyetlerle ve kalıcı eserlerle de not düşürmek gerekir!..

Birçok defa yazdım…Benim doğum yerim, T(ı)rabzon’a bağlı Beşikdüzü İlçesinin Vardallı Köyü’dür!..

“Post-Nişîn’e Mektuplar” adlı kitabımdaki “Bizim Köy” ve “Yeşillikler Okyanusunda” başlığını taşıyan bölümler, tamamen, benim köyüm Vardallı’nın tasviridir ki, yaşanılınca daha iyi idrâk edilir.

Şimdilerde “mahalle” diye ifade edilse de benim gönlüm, dâima ‘köy’ ve ‘köylülük’le beraberdir.

Çünkü ‘köy’, Türk’tür!..

İnsanın öz kimliğini yaşayıp devam ettirmesi köylülükle başlar…Sâdedir, saf ve katıksızdır, temizdir, hiçbir menfî tesirle haşir-neşir olmamış, asırlardan gelen millî benliği yaşamakta ve yaşatmaktadır...

Şimdilerde olmasa bile, bu köyde, bir zamanlar, bâzılarının sürüler hâlinde, bâzıların birer-birkaçar tane olmak üzere, ineklerin, köpeklerin, kedilerin, katırların, eşeklerin, atların, tavukların, sabahları doyumsuz güzel sesleriyle horozların, koyunların rahatça gezdiği, zil, kelek, çan, çıngırak ve gor seslerinin âhengini yaşardık...

Elbette ki; çeşit çeşit kuş ötüşleri hâlâ mevcuttur ve dâima cazibesini sürdürmektedir!..

Her bir hayvanın sesi, öyle sanıyorum ki, o günleri yaşayan neslin, apayrı bir hasretle, hâlâ kulaklarındadır.

Değirmenleri ve serenderleri de o muhteşem cezbediciliğinin birer numûnesiydi!..

Elbette ki, söyleyeceğim şey başkadır…

Bizim bahçenin bitişiğinde, çocukluğumdan beri –ve tabiî ki, benden önce de- devamlı akan bir su vardır…Bu su; az akar fakat devamlı akar bir kaynak suyudur!..

Bu suya, halk arasında, “Kalaycıoğlu Kâmil Efendi Suyu” da denir(di). Bir defa, babamın da bu su üzerine, -tabiî ki, ilgililerden alınan müsaadeyle- hayır için çeşme yaptırdığını ve sonraları, yol çalışmaları sebebiyle yıkıldığını hatırlarım…

Velhâsıl, bu mübârek su, bugüne kadar hep böyle aktı...

2024 yılı Haziran ayı içinde köye geldiğimde gördüm ki, bu su, üzerine, hârika bir san’at eseri diyebileceğim bir çeşme yapılarak, köylümüzün hizmetine sunulmuş!..

Heyecanlanmadım desem elbette ki, yalan olur!.. Heyecanlandım, sevindim ve gurur duydum!..

Tabiî ki, gururum, bu eseri yaptırarak, suyu hizmete sunan iki değerli arkadaşım/köylüm Eczâcı Hayrettin Kalay ve Diş Tabibi/Beşikdüzü Belediyesi eski Başkanlarından Mehmet Kalay’ın gayretleri, emekleri ve bu hizmete başarıyla imza attıkları içindir.

Sağolsunlar!.. Varolsunlar!..

İkisi, el ele verip, -fotoğraflarını da takdim edeceğim- öyle güzel bir eser vücûde getirdiler ki, o, artık hem tarihe ışık tutacak ve hem de tarihe mal olacaktır.

Çeşmenin künyesinde şu ifadeler yazılıdır:

 “HACI KAMİL KALAY

HAYRATI

D.T. 01.07.1831

Ö.T. 01.01.1907

1869, KURAN KURSU

KURUCU VE HOCASI”

Bu noktada, Türkçe adına bir not düşmeliyim: (KURAN) kelimesi, aslına uygun olarak yânî (KUR’ÂN) diye yazılmalıydı.  İkinci husus; (…KURSU KURUCU VE HOCASI) değil; (…KURUCUSU VE HOCASI) olmalıydı. Elbette ki, düzeltilmesi mümkündür. Geç değil!..

Emeği geçen arkadaşlarım Eczâcı Hayrettin Kalay ve Diş Tabibi Mehmet Kalay Beyleri gönülden tebrik ediyor, Vardallı Köyü’müze ve insanlık âlemine hayırlı olsun diyor; Mes’elelere sâdece, ‘bir köye ait’ mes’ele olarak bakarsak çok yanlış düşünmüş oluruz. Her köy veya her mahalle, çok önemli ve vazgeçilmez bir ‘birim’dir.

Âile’den sonraki ilk adım, ilk basamak, ilk merhaledir... Sonraki adımlar, ilçe, şehir ve Devlet’e ulaşır. Bu temeller sağlam olmayınca, Devlet de sağlam olmaz…

Nitekim, bugün, köylerimiz, ‘köy okulları’nın da kaldırılmasıyla zayıflamış/zayıflatılmıştır...

Okulları, sâdece bir numûne olarak arzettim. Ziraatimiz de böyledir..Hayvancılığımız da!..

Esasa döneyim:  

Çeşmenin künyesinden anladığımıza göre, 1869 yılında, bu köyde yâni Vardallı Köyü’nde bir “Kur’ân Kursu” vardır. “Kurucusu ve Hocası” da belli ve merhûm Hacı Kâmil Kalay Hoca’dır.

Öyle ise; bu köyün câmisinin kapısında, niçin, “BEŞİKDÜZÜ MÜFTÜLÜĞÜ VARDALLI AŞAĞI CAMİİ-1955” yazılıdır?

Bir tarihî câminin kapısındaki (1955) rakamı nedir, söyler misiniz?

Yâni; bu câmi, 69 yaşındadır, öyle mi? Ben bile, bunun 75 seneye yakın zamanını hatırlıyorum; bu, nasıl bir tarih tespitidir?

Dikkat buyrulsun; 1869 yılına göre, 1955 yılı, daha dün’dür!..

Bugüne kadar gelip geçmiş Beşikdüzü İlçesi Müftüleri’nin bundan haberleri mi yoktur?  Bu câmiyi, hiç mi ziyâret-teftiş demiyorum- etmediler?

Tarihe sahip çıkmak, millî kültür değerlerini korumak hatta dînî an’aneyi pekiştirmek, böyle mi olur?

Şunu da hemen söylemeliyim ki, câminin içi gibi, dışı da gayet temiz ve tertipli düzenlidir…İftihar edilecek bir durumdadır!..

Vardallı Köy’ümde, üç câmi bulunmaktadır. Arazi yokuş olduğu için, en tepede/yüksekte bulanan Yukarı Câmi, biraz aşağısındaki, sözünü etiğim Aşağı Câmi ve sâhile yaklaşıp düzlüğe varınca da, karşılaştığımız câminin adı “KÜLTÜR MERKEZİ CAMİİ”dir.

Bu câminin girişinde iki ve denize bakan cephesinde de iki olmak üzere, tam dört tabelada “KÜLTÜR MERKEZİ CAMİİ’” yazılıdır. Niçin?

Bir câmiye/bir müesseseye, bir tabela yetmiyor mu?

Bu; israf değil midir?

Kaldı ki, hangi ihtiyaçtandır bilemiyorum, bu câminin güney tarafına da câmi ile, takriben bir- bir buçuk metre kadar mesâfesi bulunan bir de minâre yapılmıştır.

Ve tabiî ki, hiç geciktirilmeden, şerefesine, tam üç tane de hoparlör takılmıştır!..

Çocukluğumda, bundan iki kilometre uzakta bulunan Beşikdüzü Merkez Camisi’nden ‘tabiî sesle ezan okunan ezanı’ duyardık!..

F(ı)ransızlar, iyi ki, bu hoparlör ve mikrofon denilen âletleri icat etmişler yoksa hâlimiz hem yamanmış ve hem de dumanmış, arkadaş!..Nedir bu hoparlör ve mikrofon merakı?

Hiçbir zaman çıkılmayacak olan ‘bu üç hoparlörlü minâre’, sâdece seyirlik değil midir?..

Kaldı ki; yakınlarında, fen lisesi ve yüksek okulların da bulunduğu bu câminin çevre düzenlemesi ve temizliği de asla bir câmiye yakışır hâlde değildir!..

Son cümlemi de köyümün yolları hakkında söyleyeyim: 

1950 yılında, Hac farizasından sonra, dönüş yolunda, Cidde’de vefât eden rahmetli dedemin zamanındaki kasisler hemen hemen aynı şekilde duruyor!..