Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Güzel İnsan

Güzel insanın hayatını dolduran iki mekân vardır: Evi ve işyeri. İkisi de üretim yeridir. Ev, âile yuvasıdır. Burada insanlığa hayırlı olacak evlâtlar yetiştirilir. İşyerinde de; âile yuvasında yetiştirilen evlâtların ihtiyaçları üretilir. İhtiyaçlar 3 gruptur. Birincisi Zarûrî ihtiyaçlar: Bunlar; beslenme, giyinme, barınma gibi ihtiyaçlardır. İnsanın bu ihtiyaçlardan vazgeçmesi mümkün değildir. İkinci grupta; hayatı kolaylaştırıcı ihtiyaçlar var: Mutfak robotu, traş makinesi, telefon ve benzerleri. Üçüncü grupta hayatı güzelleştirici ihtiyaçlar var: Özel araba, deniz motoru, yazlık ev ve ihtiyaçtan fazla olan her türlü şahsî ve ev eşyası. Kitap, gazete…

Seyahatler de hayatı güzelleştirici ihtiyaçlardır. Bu ihtiyaçlar; insanların mevkiine, imkânına, işine göre yer değiştirebilir.

Güzel insan, birinci gruptaki ihtiyaçlarını karşılamadan sonraki gruptaki ihtiyaçları karşılamaya teşebbüs etmez.

Güzel insan, çalışarak hak ettiğiyle yetinir, elde ettiklerine şükreder, elde edemedikleri için sabreder ve daha çok çalışır.

Güzel insan; sâhibi olduğu mallarla da evlâtlarıyla da imtihan edileceğini, bunların kendisine imtihan edilmek üzere verildiğini bilir.

İmtihanda başarılı olabilmek için zannedildiği kadar geniş ve uzun zamana sâhip değiliz. 

İnsan ömrünün ne kadar kısa olduğu, dünya ömrü ile kıyaslandığında veya ölüm döşeğinde düşünüldüğünde anlaşılır. 

İnsan ömrü mum gibidir. Bir süre yanar, sonra biter ve söner. İnsan ürünü olan mum, yanarken etrafını aydınlatır. Allah Zülcelal Hazretlerinin verdiği zekâ ve beceriyle insanoğlu tarafından üretilen mum yanarken etrafını aydınlatıyor, insanlara faydalı oluyor da kâinatın sâhibi Yüce Allah’ın yarattığı, eşref-i mahlûkat yâni yaratılanların en şereflisi olan insan, mum kadar bile çevresine faydalı olamıyorsa, mumdan daha değersizdir. O, güzel insan değildir.

Güzel insan, sâhip olduğu değerlerden, kendi ihtiyacından fazla olanı veren insandır. İhtiyaç sâhiplerine vermekle hiç kimsenin malı eksilmez. Bilgi de öyle. Doğru ve faydalı bilgiler mutlaka paylaşılmalı. Eğer paylaşma, sözle oluyorsa, dikkat edilecek husus şudur: Söz, yalnızca ağız boşluğunda ses olarak oluşup muhatabın kulağına gidiyorsa, o sözler, bir kulaktan girer, öbür kulaktan çıkar. Sözler, kalpte, yürekte, gönülde oluşup ses olarak ağızdan çıkıyorsa, muhatabın aklına, kalbine ve gönlüne yerleşir kalır.

Müslüman Türk insanı, ilim sâhibi değilse bile irfan sahibidir. İrfan, ilimden 100-200 basamak daha yukarılardadır. Çünkü ilim akıl iledir, kafadadır. Okumakla oluşur. İrfan ise kalptedir, gönüldedir. Düşünmekle çile çekmekle oluşur.

Güzel insan, bilgi ve ilim sâhibi olmakla yetinmez: bilgilerini ve ilmini, irfan olarak geliştirir.

Bilgisini ve ilmini irfan olarak geliştirmek isteyenler, şu 3 soruyu kendilerine sormalı:

1- Nereden geldim? 2-Neden geldim? 3- Nereye gideceğim?

Bu sorular için düşünür, tefekkür edilirse, bilgi, ilim ve irfana dönüşür. Bilgisini ve ilmini irfana dönüştürebilen insan, güzel insan vasfına sâhip olur.

İnsan hayatında 2 önemli kurum vardır: Birincisi sosyal kurumdur. Buna ‘âile’ diyoruz. İkincisi iktisadî kurumdur. Bu da işyeridir, işletmedir. Güzel âile, insanı saadete, güzel işletme insanı refaha ulaştırır. İnsanoğlu da hayatta zâten bunları ister: Saadet ve refah.

Refah; iyi yaşamaktır. Elbette yalnız iyi yaşamak değil. Âile fertlerinden başlayıp çevresindeki insanların da iyi yaşamalarına katkıda bulunmaktır.

Refah kavramını; yalnızca para, mal-mülk sahibi olmakla sınırlandırmamak gerekir.

Para, mal-mülk tabii ki önemlidir. Fakat asıl hedef değildir. Sağlığımızda önemli problemler varsa para, mal ve mülkte gözümüz olmaz.

Mal mülk konusunda Müslüman Abbasi İmparatorluğu’nun Beşinci Halifesi Hârun Reşid ile o dönemin derin düşünen insanlarından Behlül Dânâ arasında şöyle bir konuşma geçer:

Harun Reşid: Mal ve mülkün insan hayatındaki yeri nedir?

Behlül Dânâ: Malı mülkü, çok bol olan bir insanın, çölde susuz kaldığını, susuzluktan ölecek duruma düştüğünü farz edelim. Elinin altında su bulunan bir adam, ona dese ki; Ben sana bir maşrapa su veririm. Fakat sâhibi olduğun servetin, malın-mülkün yarısını isterim. Zengin adam bu isteği kabul eder mi? Eder. Çünkü kendisi öldükten sonra servetinin hiçbir faydası yoktur.

Hikâyenin kahramanı olan adam bu şekilde ölmekten kurtuldu. Köyüne, evine geldi ve rahatsızlandı. İçtiği suyu vücudundan çıkartamıyor, ölecek. Doktor diyor ki; servetinin, malının-mülkünün yarısını bana verirsen, ben seni kurtarırım. Adan kabul eder mi? Eder. Çünkü kendisi öldükten sonra servetinin hiçbir faydası yoktur.

İşte servet, mal-mülk budur. Bir maşrapa su değerindedir.  Bu olayı, günümüzün şartları ile değil, o günün şartları ile değerlendirmek gerekir.

*   *   *  

Güzel insan ahlâklı insandır.

Ahlâk kavramı üzerinde çok şeyler söylenmiştir.

Ahlâklı insan’, ‘ahlâksız insan’ diyoruz. Her insanın bir ahlâkı vardır. Ahlâksızlık da bir ahlâktır. Burada söz konusu olan, iyi ahlâk, güzel ahlâktır.

Ahlâkın temeli dindir. Denilir ki Ahlâk, dinin yarısıdır. Bütün dinler insana güzel ahlâkı öğütler.

Yalnızca dinler değil, Budizm, Hinduizm, Şintoizm, Brahmanizm, Zerdüştlük, Şamanizm gibi inanç kültürlerinde de ahlâk ön plandadır.

Ahlâk, vücudun belli bölgeleriyle ilgili bir kavram değildir. Akıl ile ilgilidir, vicdan ile ilgilidir, din ile ilgilidir. Verilen söz, yapılan işle ilgilidir. Verdiği sözü yerine getirmeyenin ahlâkı zayıftır. İşini doğru ve sağlam yapmayanın iş ahlâkı yoktur.

Efradını câmi, ağyarını mâni bir târif yapmak gerekirse; şunu söyleyebiliriz:

İnsanın iyi veya kötü olarak vasıflandırılmasına yol açan mânevi nitelikler, huyları ve bunların etkisiyle ortaya koyduğu irâdeli davranışların bütününe ahlâk denir.’

Ahlâk kavramında din olgusu vardır. İnsandan olduğu kadar Allah’tan da çekinmek vardır.

İnsan, fıtraten güzel insan olarak doğar. İçerisinde din olgusu bulanan ahlâk anlayışı, bu güzelliği hayatın her safhasında vazgeçilmez alışkanlık olarak uygulamasını sağlar.

Arzumuz, hedefimiz güzel insanların çoğunlukta olması, güzel insanların seçilmiş ve tâyin edilmiş yöneticiler olarak devleti idâre etmeleridir.

Güzel insan bulmak zordur. Güzel insan aramak yerine, güzel insan olmaya çalışırsak, evlatlarımızı torunlarımızı güzel insan olarak yetiştirebilirsek…  kolay yolu seçmiş oluruz.

İnsanoğlu uykudadır. Ölünce uyanır. Güzel insanlar, ölmeden önce uyanan insanlardır.

*   *   *  

Tabiat boşluk kabul etmez. İnsanoğlu hayatının her anını güzel alışkanlıklarla doldurmaz ise, kötü alışkanlıklara yönelebilir.

 Güzel insanlarımıza ve güzel insan olmaya niyet eden herkese sağlıklı ve huzurlu günler dilerim. İstekleriniz gönlünüzce olur inşallah...