Yaşar RAVANOĞLU AKDAŞ

Kara Sevda

Onur özel bir şirkette muhasebe müdürüydü. Hafta sonuyla birleşen bayram tatili ona güzel bir dinlenme fırsatı vermişti. Fakat işlerin yoğunluğundan rezervasyon yaptıramamıştı. Sonuçta birkaç arkadaşına tembihte bulunmuştu.
Kafasından Sapanca’ya kadar uzanmak olmazsa geri dönmek vardı. Nasıl olsa bir arayan çıkar diye geçirdi içinden. Evi işine yakın olduğu için araba kullanmıyordu. Oysaki araba kullanmayı müzik dinlemeyi severdi. Seyahat çantasına birkaç parça şey atarak TV karşısına oturdu.
Kanalları dolaştı ancak uygun bir program bulamadı. TV yi kapattı, haberler aynı, haftada bir kez izlesem bir şey kaçırmam diye kendi kendine söylendi. Kitaplığına yöneldi, kitap okumayı çok severdi ancak okumaya işinden ötürü pek de zaman ayırmıyordu. Sadece gece yatağına yatınca okumadan uyumazdı.
Arada kitap alırdı. Liste başı kitaplardan seçmeye özen gösterirdi genelde. Bu sefer de okumadığı kitaplar arasından birini seçti. Yatağına uzandı kitaptan okumaya başlamıştı ki içi geçti. Çalan telefon sesiyle uyandı. Gece sessizliğini paramparça eden telefon sesi onu panikletti. Hemen telefonu açtı:
-Alo abi uyumuş muydun? (Arayan Erol’du)
-Abi yengen ve çocuklarla motele yerleştik, motel temiz. Burası şirin küçük bir yer, İstanbul’a yakın. İstersen sana rezervasyon yaptırayım dedi. (Kısa bir tereddütten sonra.)
-Tamam Erol lütfen rezerve yaptır. Bana da bilgi e maili at. Motel adı, adresi, yol tarifi vs.
Tam olarak uyanmıştı. Telefondaki e maillerine baktı. Çantasına mayo, deniz havlusu, merserize kazak ilave ettikten sonra ışıkları kapayıp hemen uykuya daldı. Sabah kalktı hafif bir kahvaltıdan sonra yola çıktı. Herkes arife günü ya da daha erken yola çıktığı için her yer boştu. Bir buçuk iki saatlik keyifli bir yolculuktan sonra adını ve yolunu navigasyondan öğrenen onur Kerpe’ye gelmiş oldu. Kerpe yemyeşil ormanla çevrili, Karadeniz’in dantel kıyılarında yer alan koylardan biriydi. Erol, Kerpe’nin girişinde bekliyordu. Beraberce Kaptan motele gittiler.
Erol Onur’u danışmaya bırakarak karısı ve çocuklarının yanına gitti. Onur odasına çıktı, biraz dinlendi. Sonra çevreyi tanımak için dolaşmaya çıktı. Kaptan Motel güzeldi ona yakın bir plaj da vardı.
Kerpe küçük ama şirin bir yerdi. İki tane büyük plajı bir tane de kumsal tarzı denize girilebilen bir plajı mevcuttu. Dolaşırken kayalıklara doğru gitti. Deniz tarafında içlerinden müzik sesi gelen 3-4 restoran vardı. Akşamın programını hemen kafasında kurdu. Akşam yemeğini Karagöz restoranda yiyecek yemekten önce motele gidip biraz dinlenecekti.
Motele giderken akşam fazlaca ihtiyacı olacağı sigarasını yenilemek için bakkala uğramayı da ihmal etmedi. Biraz uzanmıştı ki Erol ve ailesinin gürültülerini duydu. Onların akşam yemeğine eşlik etmelerini istememesine rağmen onlara beraber yeme teklifinde bulundu. Erol’un eşi:
- Olur mu Onur bey siz buraya dinlenmeye geldiniz. Hem bizim çocuklar çok yorgun şimdi yemeyi yiyip uyurlar biz gelmeyelim siz yalnız gidin. dedi.

Onur teklif edip de böyle bir cevap almasından dolayı mutlu oldu. Hemen bir duş aldı, tıraş losyonunu sürdü saçlarını güzelce fırçaladı. Giyimine özen gösteren biri olarak en şık kıyafetleri üzerine özenle giydi. Aynaya bakıp karşısındaki insanı beğendi bu onun keyfini daha da arttırmıştı. Öyle ya kimin ne zaman ne şekilde karşısına çıkacağı belli olmazdı. Karagöz’e gitti, balık rakı ve salatadan ibaret olan yemeğini yedi. Sonra yürüyerek Ceneviz kahvesine gitti. Müzik sesi oradan geliyordu çünkü.
Onu güzel bir masaya oturttular, yine içecek bir şeyler söyledi o sırada müşteriler gelmeye başladı. Yan masaya genç kızlar grubu yerleşti. O sırada mekânın sanatçısı canlı müzik programına başladı. Kadının sesi pek güzel değildi ancak çok güzel bağırıyordu. Belli müddet sonra, kadının bağırmasıyla şarkı söylemesi birbirine karıştı.
Onur’un gözü bir ara yan masaya kaydı. Uzun kara saçları ve gözleri, göz alıcı kıyafetiyle çığlık çığlığa şarkı söyleyen kızlardan biri bir hayli dikkat çekiciydi. Bir ara göz göze geldiler. Onur çarpılmış gibi oldu.
Önüne döndü, oturdu biraz düşündü. Dans müziği başlayınca çok tedirgin olmakla beraber kızı dansa kaldırmaktan geri durmadı. Kız çekingen davransa da kabul etti. Tanıştılar, adı Sevda idi; şık bakımlı ve gerçekten çok güzel bir insandı. Onur’un içi kıpır kıpır, aradığı insanı bulduğunu düşündü. Müzik bitene kadar dans ettiler. Sevda’nın arkadaşları yorgunuz diyerek kalktılar ancak Sevda kaldı.
Gece bitince kayalıklara yürüyüp oturdular, sohbet ettiler. Muhteşem bir ay vardı ve ayın yansıması onları büyülüyordu. Onur Kerpe’ye ilk defa geldiğini söyledi. Sevda da arkadaş tavsiyesiyle geldiğini ancak çok beğendiğini belirtti. Onur sevdayı evine bıraktı ertesi gün plajda buluşmak üzere sözleştiler. Islık çalarak motele dönen Onur’un keyfi yerindeydi.
Sabah kahvaltısını yaptı sözleştikleri saate plajda oldu. Sözleştikleri yer de Dün akşam tanıştıkları yerin hemen yanı olan ’Kerpe Diem’ idi. Kahve içtikten sonra plaj kısmına geçtiler. Sevda çok güzel yüzüyordu. Demek ki sporla da arası iyiydi. Onur daha çok etkilendi. Özel bir şirkette yönetici asistanı olarak çalışıyordu. O günü çok güzel geçirdiler.
Sevda eğlenceli bir kızdı; Yurt dışında bulunmuş, entelektüel oturmasını kalmasını bilen sevimli bir kızdı. Akşam yine aynı programı tekrarlamaya karar verdiler. Onur aşık olmuştu kızın da aynı duyguları paylaştığını düşündü ve kendi kendine ’ben bu kızı kaçırmayayım bu kızla evlenebilirim. İstanbul’da biraz daha arkadaşlık yapalım sonra ona evlenme teklifi ederim.’ dedi.
Ertesi gün yine Kerpe Diem’de idiler. Onur çok mutluydu. Erol ve karısı Ayşe: 

- Onur abi ne bu hal, yüzünde güller açıyor hayırdır? 

Onur:

- Merak etmeyin hayır! 

dedi başka da bir şey demedi.

Sabah kalktı, birlikte okuruz diye gazete aldı. Sözleştikleri saatte Kerpe Diem’e gitti. Bekledi, Sevda yoktu. Bekledi, bekledi, bekledi...
Garson çocuklardan birisi abi sen Sevda ablayı mı bekliyorsun diye sordu ve bir zarf bıraktı. Zarfı açan Onur gözlerine inanamadı. Zarfta şunlar yazıyordu.
-Onur kusura bakma aldığım bir evlenme teklifini değerlendirmeye karar verdim, seni tanıdığıma, arkadaş olduğuma sevindim. İnşallah İstanbul’da görüşme fırsatımız olur. Elveda.
Bunu okuyan Onur’un dünyası başına yıkıldı sanki. Nasıl olmuştu bu hiç mi etkilenmemişti Sevda ondan? Dans ederken, sohbet ederken çok mutluydu acaba şimdi ne olmuştu?
Şoku atlattıktan sonra otele döndü hazırlanmaya başlamıştı ki kafasındaki düşünceleri bir telefon sesi bozdu. Telefonu açınca patronunun sekreterinin sesini işitti. Patron senin hemen dönmeni istiyor. Onur’un çantası hazırdı. İçinden ’isabet’ diye geçirdi.
Arabasına atlayıp tam gaz evinin yolunu tuttu. Eve yeni girdiği sıralarda patron Amerika’ya gidecek gitmeden sizi görmek istiyor diye haber geldi. Sabah patronun beklediği şekilde havaalanına giden Onur karşılaştığı manzara karşısında dondu kaldı. ’Biz yıldırım nikahı ile evlendik balayına Amerika’ya gidiyoruz’ diyen patronunun yanında eşi diye tanıştırdığı insan Sevda’sı idi.

Demek ki Sevda için para aşktan değerliydi bu dünyada.
Demek ki bu konuda hayata aynı yerden bakamayacağı bir insandı Sevda. Bu işlerin aceleye gelmeyeceği anlaşılıyordu. Mantık duygulardan daha önemliydi bir insanı etraflıca tanımadan büyük kararlar almamak gerekiyordu.