İncelediğimizde; Ahi Evran Kültürü’nün yapısında; İslam’ın ruhunu yaşatan ana unsurları görmek mümkündür. Çünkü bu kültür; Müslümanların inanç, ahlâk ve düşünce sistemiyle yoğrulmuştur.
Ahi Evran öğretilerinin değeri, sistemin tecrübelere dayanarak ve hissedilen- görülen ihtiyacı karşılamak için oluşturulmuş olmasından kaynaklanmaktadır.
Ahilik Kültüründe yaşamak için yaşatmak prensibi ile hareket edilir.
Bu günkü vahşi ekonomi sistemine baktığımızda; yaşamak için rakibi zayıflatmak, yok etmek düşüncesinin daha fazla tercih edilmekte olduğunu görüyoruz.
Bir genelleme yapmak mümkün değilse de; isim yapmış özel sektöre ait büyük kuruluşlarımızda bu prensipleri görmek mümkün olmuyor. Batıda eğitim görürken, batının kültürünü benimseyen playboy işadamları, üretim yaparak değil, paradan para kazanmayı, bol ve kolay kazanmayı tercih ediyorlar.
Bu, yaşadığımız dünyanın karanlık yönü.
Aydınlık yönüne dikkat ettiğimizde başka bir şey görürüz:
Türkiye’mizde, Ahi Evran kültürü veren eğitim kurumları olmamakla birlikte, Ahi Evran kültürü, 1200’lü yıllardan beri sessizce yaşıyor.
Kendi işini kurup geliştiren… yâni esnaflıktan başlayıp tüccarlığa, sanayiciliğe geçen iş adamlarımız, temelinde İslam bulunan Türk millî kültürü çerçevesinde hareket ediyorlar. Hem özel hayatında hem iş hayatında farkında olarak ve olmaksızın Ahi Evran’ın öğretilerini uyguluyorlar.
Ahi Evran ve O’nun öğretilerini benimseyenler; kendilerine teslim edilen gençlere gündüz sanat öğretirlerdi. Akşam olup da işyeri kapandıktan sonr
Ahi Evran kültürüne mensup insanların; misafire karşı eli, kapısı ve sofrası açık olurdu. Elleri, gözleri ve istekleri… her türlü aşırılığa kapalı olurdu.
Eğer bu insanlar, bu zihniyet günümüzde ekonomi hayatına hâkim olsa idi, bugün küresel ekonomi krizinin ateşinde kavrulmazdık.
Batılı ülkeler, Türkiye’nin sosyal ve kültürel yapısını değiştirme çalışmalarını 1800’lü yılların başında başlattılar. 3 Kasım 1939 tarihinde imzalanan Tanzimat Fermanı ile, Ahi Evran Teşkilatı’nın faaliyetleri kısıtlandı. Teşkilat, fonksiyonlarını ifa edemediği için önemini kaybetti ve dağıldı.
Teşkilat dağıldı ise de bâzı çevrelerde ruhu yaşıyor.
İKTİBAS:
KARAKTER
Zamanın birinde padişah, başvezire sormuş: ‘Eğitim mi önemlidir, karakter mi?’
Vezir hemen cevap vermiş: ‘Eğitim önemlidir sultanım.’
Padişah, memleketin her yanma tellallar göndermiş: ‘Duyduk duymadık demeyin... En iyi hayvan eğiticisine 100 kese altın ödül verilecek.’
Yapılan elemelerden sonra bir kişi, ülkenin en iyi hayvan eğiticisi olarak hükümdarın huzuruna çıkmış. Padişah sormuş:
- Bir kediye, tepsiyle servis yapmayı ne kadar zamanda öğretirsin?
-Altı ayda öğretirim sultanım.
Aradan altı ay geçmiş. Eğitici huzura alınmış. Padişah sormuş: ‘
-Öğrettin mi?
-Öğrettim sultanım!
Saray erkânı toplanmış. Hünerli kedi, elinde tepsiyle servis yapmaya başlamış. Tam eğitimcinin önüne geldiği zaman padişah sormuş: ‘Söyle bakalım; eğitim mi önemlidir, karakter mi?’
Eğitimci, sorusuna cevap vermeden önce pâdişah, kaftanının altında hazır tuttuğu bir fâreyi yere bırakmış. Kedi fâreyi görünce tepsiyi attığı gibi fârenin peşinden koşmaya başlamış. Altı aylık eğitim de boşa gitmiş. Vezir, padişahın sorusuna cevap vermiş: ‘Karakter önemliymiş padişahım.’
Prof. Dr. Mustafa Kemal Atilla: Gördüklerim, Dinlediklerim, Yazdıklarım. Ötüken Neşriyat, İstanbul 2024