İyi bir Müslüman olabilmek için sâdece Kelime-i Şehâdet getiren, beş vakit namazını kılan, orucunu tutan, hacca giden, zekâtını veren insan olmak yeterli değildir. Kur’ân- Kerîm’i okuyabilen, okuduğunu anlayan, anladığını anlatabilen, Ahsen-i Takvim üzerine yaşayan insan olmak ve Ahsen-i Takvim üzerine yaşayan insanlar yetişmesine, verdiği bilgilerle ve yardımseverliği, dürüstlüğü, çalışkanlığı, üretkenliği ile çevresindeki büyük-küçük bütün insanlara örnek olabilen, çevresindeki insanlara; ‘ben de onun gibi olmalıyım’ dedirtebilen kimsedir.
Bütün bunlar, zor işler değildir. Zorluk; ancak böyle bir insan olmaya karar vermekte ve kararlarını uygulamaya başlamaktadır. Devamı, umulmadık kolaylıkla mutlaka gelir.
İyi insan olabilmek için, bu hedeflere ulaşabilmek için çalışmak gerekir. Bu düşünceyle çalışanlar, netice alamasalar bile vazifesini yapmış olurlar. ‘İyi insan’ vasfına hak kazanırlar.
Netice mi? Neticeden biz insanlar sorumlu değiliz. Çünkü neticenin takdiri Cenâb-ı Allah’a aittir.
***
KUTADGU BİLİG’DEN SEÇMELER
-Güzel koku ve bilgi, birbirine benzer. İnsan bunları yanında gizli tutamaz.
-Akıl karanlık soğuk ve karanlık gecede bir meş'ale gibidir. Hem ısıtır, hem aydınlatır.
-Sevinç, kaygı ile huzur ise zahmet ile birlikte gelir.
-İyi insan yaptığı iyiliği muhatabının başına kakmaz, karşılık beklemez.
-İyi iş yokuş tırmanmak gibidir, güçtür. Kötü iş ise iniş gibidir, kolaydır.
-Cimri, kendi malını kendisinden esirger, başkasının hakkını vermesi mümkün değildir.
-Âlimin sözü toprak için su gibidir. Toprağa su verilince nimet çıkar.
-Vücudun besini ağızdan, ruhun besini kulaktan alınır.
-Şeytan din hırsızıdır.
-İster şeker ve helva, ister darı ve arpa yemiş olsun, doyup yatan insan sabah yine aç kalkar.
-Allah kula iki göz, iki kulak vermiştir. Kulağın da gözün de biri dünyâ diğeri âhiret İçindir.
-Müslümanlık bilgisi sâdece fıkıh ve hadis’ten ibâret değildir. Aynı zamanda İslâm ahlâkı, İslâm felsefesi ve tasavvuftur.
-Mükemmel Müslüman, dindarlığına rağmen dünyâ işlerine toleransla bakabilen, dünyâyı ve ukba âlemini kuyumcu terazisinin kefelerine koyup dengeyi sağlayabilendir.
Yusuf Has Hâcib, İslâmÎ ilimlerde Arapçanın, edebî ilimlerde Farsçanın tercih edildiği zaman ve ortamda eserini Türkçe yazmıştır. Kendisine tam mânâsıyla güvenen kuvvetli bir şahsiyettir. Kibirli değil, vakur karaktere sâhiptir. Kutadgu Bilig'i eser vermek için değil, mühim bir vazifeyi îfa etmek için yazmıştır.
O’nun açıklanmayan hedefi, ‘Türk-İslam kavramını’ inşa etmek olarak ifâde edilebilir. Kutadgu Bilig'i Türk ve İslâm ikilisinin yalnızca bir tarafına yerleştirenler, okuduklarını anlamayanlardır.
O'nun ‘Veli’ sıfat ve hususiyetlerine sâhip olduğunu söylemek de mümkündür. Bu kanaate, O'na ait şu cümleleri okuyup düşününce varılır: ‘İyi-kötü, hayır ve şer… başına her ne gelirse Allah'tan bil. O'na inan, ibâdet et ve kullukta bulun. İnsanlara acı ve kaba söz söyleme. İnsanın gönlü acı sözden ömür boyu ıstırap çeker. Sana söveni sen öv. Sövene dilsiz oL Böyle yaparsan, sana söven edepsiz ve aşağı kişilerden, sen ise edepli, asil kişi olursun. Vurana elsiz ol ki, kavgadan uzak kalasın.
Günahım çok diye Allah'tan ümidini kesme. İbâdetim çok diye, âhirette iyi bir mevkii garanti ettiğini düşünme. Ölüme hazırlan.