GİRİŞ
Merhum Ahmet Kabaklı; ‘Dört konuda devrim olmaz, olamaz’ diyordu: 1-Din, 2-Dil, 3-Ahlâk, 4-Mûsıkî. Bozuk fikirli bâzı insanlar, dilde devrim yapmaya kalkıştılar. ‘Öztürkçecilik’ isimlendirmesi altında yeni kelimeler uydurdular. Doğudan gelen her kelimeyi attılar, yerine batıdan gelen kelimelere kucak ve ağız açtılar. Adına ‘dil devrimi’ dediler. Devrim kelimesini de inkılâp kelimesinin yerine yerleştirdiler. İnkılâp kelimesinde gelişme mânâsı vardır. Devrim kelimesinde ise devirip yerine başka herhangi bir şey koyma düşüncesi vardır.
İnsan kalabalıklarını millet hâline getiren en önemli unsur ‘dil’dir. O dil, bizim için Türkçedir. Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Türkçemizi kaybettiğimizde, candan aziz vatan toprakları dâhil, kaybedecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.
Aşağıda çok az bir bölümü verilen yeni ve uydurma kelimeler dilimizdeki dikenlerdir. Dil hassasiyeti olanlar, kendileri kullanmasalar bile kullanılmasından rahatsız olmakta, Türkçemizin ve milletimizin geleceğinden endişe etmektedir.
amaç-amaçlamak: Farsçadan dilimize geçmiştir. Öztürkçeciler, Türkçe olduğunu zannederek beğenip dillerine dolamışlardır. Gaye, maksat, hedef gibi Arapçadan dilimize geçen kelimeler eskiden beri bizde daha çok kullanılmaktadır. Köylüsü de şehirlisi de bilir. Amaç gibi nereden nasıl türetildiği bilinmeyen kelime, dilimizden üç kelimeyi atmış, dilimizi fakirleştirmiştir.
anı-anımsamak: Hâtıra ve hatırlamak kelimelerinin yerine kullanılmaktadır. ‘Anmak’ fiilinden geliyor olmakla birlikte, anmak; ‘zikretmek, bir kişiden, bir hâdiseden bahsetmek’ demek olduğuna göre, anı kelimesi ‘hâtıra’ kelimesinin karşılığı olamaz. Bir başka ifâde ile kelime, mânâ itibariyle yanlıştır. ‘Anımsamak’ kelimesi, hatırlamak kelimesinin yerine kullanılıyorsa da ‘hatırlar gibi olmak’ mânâsını çağrıştırıyor. Her iki kelime de ‘hâtıra’ gibi melodi özelliğine sâhip değildir. Örnek olarak ‘gülümsemek’ ve ‘küçümsemek’ kelimeleri gösterilebilir. Bu iki kelime ‘Biraz gülmek’, ‘küçük ve önemsiz görmek’ mânâsında kullanılır.
birey-bireysel-bireyselleşmek: İşlek olmayan ‘ey’ ekiyle türetilmiştir. ‘Fert, şahıs, kişi’ gibi kelimelerin yerine kullanılmakta ve Türkçemizin fakirleşmesine sebebiyet vermektedir. Gelmiş geçmiş en büyük uydurukçu, kelime uydurmakla övünen, ‘mâdem ki batı medeniyetini tercih ediyoruz, dilimizi de batıdan aldığımız kelimelerle donatmalıyız’ diyen Nurullah Ataç bile birey kelimesini beğenmemiş ve kullanmamıştır. Birey kelimesi bu sebeplerle yanlış olduğuna göre, bu kelimeden türetilen bireysel ve bireyselleştirmek kelimeleri de yanlıştır.
bütüncül: Hürriyetleri baskı altında tutan, bütün yetkileri bir kişi veya az sayıda kişiden oluşan bir grubun yetkisi altında toplayan, Fransızcadan dilimize gelen ‘totaliter’ kelimesinin yerine uydurulan bir kelimedir. Eskiden beri kullandığımız, herkesçe bilinen, Türkçe olmasa bile Türkçeleşen ‘diktatörlük’ kelimesini kullanmaya devam edilmeli. Bütüncül kelimesi öztürkçe sözlüklerden çıkıp henüz edebiyatımıza ve dilimize yerleşememiştir.
deney-deneyim: ‘Tecrübe’ kelimesinin yerine kullanılmaktadır. Kurultay, kamutay, Danıştay, detay… gibi kelimelerle birlikte deney kelimesi de uydurmadır. Çünkü Türkçede fiilden isim yapan ‘y’ eki yoktur. Tahsin Banguoğlu -ey ekinin belirli bir mânâ taşımadığını, rastgele isim ve fiil tabanlarına getirildiğini bildiriyor. Deneysel kelimeleri de yanlış türetilmiştir. Türkçede sel-sal ekleri yoktur. En öztürkçeci Ali Püsküllüoğlu bile başlangıçta deney kelimesinin yanlış olduğu kabul etmiş ve yazmıştı.
dize: Şiirin bir satırının adı olan ‘mısra’ yerine uydurulmuştur. F. K. Timurtaş ve Necmettin Hacıeminoğlu, ‘mısra’ kelimesinin yerine dize kullanmanın Türkçeye ihânet olduğunu, bu değişikliğe hiç lüzum olmadığını belirtiyor. Mısra kelimesi Arapçadan dilimize gelin olarak gelmiş, zamanla kızımız konumuna erişmiştir.
fiziksel: -sel, -sal takılı bütün kelimeler gibi fiziksel kelimesi de yanlış türetilen bir kelimedir. ‘Nisbet î’si denilen î harfini kullanmamak için Fransızcadan alınan bu takılar maymuncuk gibidir. Hangi kelimenin ardına takılsa, o kelimeyi Türkçe yaptığı zannedilmektedir. Târih kelimesi Arapçadır, -sel takısı aldığında Türkçeleştiği zannedilmektedir.
girişim: Arapçadan dilimize giren ‘teşebbüs’ kelimesinin yerine uydurulmuştur. 7’den 77’ye, âliminden câhiline, köylüsünden şehirlisine kadar her Türk, teşebbüs kelimesini bilir. Müteşebbis kelimesini de bilir. ‘simitçi’ veya ‘çöpçü’ kafiyesindeki girişimci kelimesini kendi malı olarak kabullenememiş, kendi malı gibi sevememiştir.
ışıklar içinde uyusun: Mezara konulan ölüler için kullanılıyor. Mezarda ışık yoktur. Olsa olsa ve Cenâb-ı Allah bahşetmişse nur vardır. ‘Mekânı cennet olsun, kabri nurlarla dolsun’ deyimi çok daha mânâlı ve makbuldür.
izlemek: Seyretmek, tâkip etmek, izinde yürümek, izini aramak, peşine düşmek, gözden geçirmek, yolundan gitmek… gibi mânâlarda kullanılıyor. Evet kelime Türkçedir. Fakat güzel ve zengin Türkçemizden 7 adet kelime ve deyimin yerini alıyor ve dilimizi fakirleştiriyor. Tiyatroda ve ekran karşısında bulunanlar, seyircidir. İzleyici olarak kabul edilmesi yanlıştır.
kanı: Düşünce ve kanaat kelimelerinin yerine kullanılıyor. Tamâmen yanlış türetilmiştir. Bu kelimeye benzer olarak; teşhis yerine tanı, zannetmek yerine sanı gibi yanlışlık alanını genişleten yanlışlara da sebebiyet vermektedir. Mânâ bakımından da isâbetli değildir.
konuk: ‘Konmak’ kelimesinin kökü olan ‘kon’ hecesinden türetilen bu kelime ‘Misâfir’ kelimesinin yerine kullanılıyor. Her ne kadar Dîvânu Lugati’t-Türk’de var ve misâfir mâanâsında kullanılıyorsa da kelime kullanımdan kalkmıştır. Öztürkçeciler Dîvânu Lugati’t-Türk’deki eski kelimelerimizi canlandırmak istiyorlarsa, orada çok daha güzel kelimeler vardır. Onlar da canlandırılmalı.
konut: Mesken, ikametgâh, ev gibi kelimelerin yerine kullanılıyor. Uydurulan her kelime, dilimizdeki 3 kelimeyi lügatlerden silerse dilimiz zayıflar. İfâde gücünü kaybeder.
koşul: ‘Şart’ kelimesinin yerine uydurulmuştur. Fâhiş bir hatâ ile yanlış türetilmiş bir kelimedir. ‘Koş’ veya ‘koşu’ kökünden, işlek olmayan -l eki ile yapılmıştır. Zorlama bir kelimedir.
koşut: Aynen yukarıdaki gibi.
kronik: Eskiden kullanılan ‘vakayinâme’ yerine kullanılmak üzere Fransızcadan alınan bir kelimedir. Batı kökenli olduğu için yerine kelime uydurulmamıştır. Doğu kökenli olsaydı, mutlaka dilden ihraç edilirdi.
neden-nedeniyle: ‘Neden’ kelimesi Türkçemizde vardır. ‘Sebep’ kelimesinin yerine kullanılması yanlıştır. Soru zamiridir. ‘Sebebi nedir’ yerine ‘nedeni nedir’ denilmesi çirkinlik oluşturuyor, kulağa hoş gelmiyor. Aynı düşünce ile ‘nedeniyle’ kelimesinin yerine sebebiyle kelimesi kullanılmalıdır.
organize etmek: ‘Düzenlemek, teşkilatlandırmak’ mânâsında kullanılıyor. Organize kelimesi Fransızca, düzenlemek Türkçe, teşkilatlandırmak Arapçadır. Türkçe ve Arapça yerine Fransızcanın tercih ediliş sebebi, Batı hayranlığından başka bir şey olamaz.
önemsemek-çok önemsemek: Küçümsemek, küçük görmek, gülümsemek, hafifçe gülmek, azımsamak, az bulmak… Hepsinde yetersizlik söz konusu iken, çok önemsemek tâbirinin çok önem vermek mânâsında kullanılması çok garipsenecek(?!) bir durum…
örgüt-örgütlenme: Teşkilât, teşklâtlanma mânâsındaki bu kelimeler, kadim Türkçemizdeki Arapça kökenli kelimeleri tasfiye etme hareketinden başka bir gayesi yoktur. Üstelik örgüt kelimesi, ‘örmek’ kelimesinin kökü olan ‘ör’ ile ‘mek’ mastarını birleştirmek suretiyle yapılmış. Türkçede, fiilden isim yapan ‘güt’ eki yoktur. ‘Ben yaptım oldu’ saçmalığı Türkçemize zarar verir.
sel-sal ekleri: Fransızcadan Türkçemize bulaştırılan öldürücü 2 adet mikrop. Başlangıçta yalnızca ‘siyâsî’ kelimesinin öztürkçeleştirilmesi için kullanıldı: ‘Siyasal Bilgiler Fakültesi’ denildi. Sonra bütün Türkçemizi sardı. Böylece Arapçadan gelen ‘siyâset’, Fransızcadan aparılan ‘sal’ eki ile evlendirilerek güya Türkçeleştirildi. Memnun kalmış olmalılar ki; tarımsal, evsel, kamusal, bitkisel… ve binlercesi sökün etti. Türkçemizde isimden sıfat yapan pek çok ek varken, Fransız virüsü tercih edildi. Mizahî yerine ‘şakasal’, ‘hukukî’ yerine ‘hukuksal’… ve binlercesi… Öztürkçeleştirmeciler sevinirken, Amerikalı Türkolog Geofrey Lewis, ‘Trajik Başarı – Türk Dil Reformu’ isimli kitabında feryat ediyor, ‘Türkçe Katledildi’ diyor.
sorun: Dert, problem, dâvâ, mesele, sıkıntı, üzüntü ve benzeri kelimelerin yerine konulan fakirleştirme mucizesi.
sürmek-sürdürdü-sürdürmek-sürdürebilmek: Devam kelimesi ve türevlerinin yerine uydurulan bir kelimedir. Sürmek denilince akla, tarla sürmek gelir. Köylümüz şehirlimiz böyle bilir. Öztürkçeciler bilmezler. Herkesin bildiği ve kullandığı ‘devam’ kelimesinin kusuru nedir? Arapça oluşu mu? Dilimizdeki Arapça kelimelerin hepsini çöpe atarsak, konuşamayız, anlaşamayız.
umarım: ‘Ümit ederim’ gibi zarif, nârin, nâzik, ince ve zevkli, iç acıcı bir kelimemiz varken, ‘umacı’yı hatırlatan kelimenin tercih edilmesinin mâkul ve mantıklı açıklaması bulunamamıştır.
yaşam: Hayat ve ömür kelimesinin yerine uydurulmuştur. Nurullah Ataç, hayat kelimesinin yabancı, yaşam kelimesinin ise Türkçe olduğunu iddia ediyordu. Türkçe oluşunun sebebini açıklayamamıştı. F. K. Timurtaş, kelimenin hatâlı türetildiğini yazdı. Hayat kelimesinin kapsama alanı geniş, uydurma bir kelime olan yaşam ise çok kısırdır. Birbirine sevenler ‘hayatım’ yerine ‘yaşamım’ diyebilecekler mi? arada ‘Hayat memat meselesi’, ‘ömrüne bereket’, ‘sizlere ömür’ gibi güzel ve samîmi deyimlerimizi niçin çöpe atıyoruz? Yaşam kelimesi ömür kelimesinin yerine de kullanılıyor. Türkçemiz fakirleştiriliyor. ‘Yaşantı’ kelimesi ise çok çirkin. Kaşıntı, kırıntı, şırfıntı kelimelerini hatırlatıyor. Bir de ‘yaşanmışlıklar’ var. Hem ‘hayat’ hem de ‘hâtıra’ kelimesinin yerine kullanılıyor. Hayat başka, hâtıra başkadır. Bilinmiyor mu? Vah vah…
***
-Söylenen söz için ‘deniyordu’ kelimesi kullanılmaz. Bu kelime, ‘tecrübe ediyordu’ mânâsını da çağrıştırıyor. ‘Deniliyordu’ demek gerekir.
-‘Delegeler konuştular’ ifâdesi yanlıştır. ‘Delegeler konuştu’. Denilmesi gerekir. Kaide: Özne çoğul olsa da fiil tekil olur.
-Ne… ne de… edatının bulunduğu kelimelerde fiil olumlu yazılır. Uzun cümlelerde nadiren çoğul olabilir. Türkçemizin 130 yıllık problemidir. Yanlış yazmaktansa bu bağlacın kullanılmasından kaçınılmalıdır. ‘Ne Ahmet ne de Mehmet bugün okula gelmedi’ cümlesi yanlıştır. ‘Bugün ne Ahmet ne de Mehmet okula geldi’ veya ‘Ahmet ve Mehmet bugün okula gelmedi’ şeklinde yazmak gerekir.