İki eski dost ziyaretime geldiler. 80’ler ve sonrasına ait pek çok ortak hatıralarımız vardır; çoktandır görüşemiyorduk, bunları yeniden hatırlayıp o dönemde yaşananları andık.
Şahan Özgenç 12 Eylül mağdurlarındandır, ülkücü kimliğinden dolayı tutuklandı, işkenceler altında istenilen tarzda ifade vermeye zorlandı. Zor şartlar altında 6 buçuk yıl Yusufiye’de çile çektikten sonra ceza almasını gerektirecek bir suçu olmadığından serbest bırakıldı. Eşi Ortaokul öğretmeni Emine Hanım hem mesleğini çeşitli baskılar altında sürdürmeye hem de eşine yardımcı ve destek olmaya çalıştı. Fakat birlikte yaşadıkları bu çileler hayırlı bir sonuç verdi. Emine hanım evvela bu zulüm günlerini anlatan anılarını kitap haline getirerek yazarlığa başladı. Halen yakın tarihimizde Karadeniz ve Hatay bölgelerinde olanları Rus ve Fransız işgalcilerine karşı milli direnişleri anlatan romanları geniş bir okuyucu kitlesi tarafından sevilerek okunuyor. Türk edebiyatının bu alandaki en saygın isimlerinden biri oldu. Şahan cezaevindeki yıllarından sonra işsiz kalmıştı. Devletten alacaklıydı ama kimse ilgilenmiyordu, iş bulamıyordu. Tarım Kredi Koop. Gnl. Md. Hüsnü Poyraz o zor dönemde yüzlerce ülkücüye olduğu gibi Şahan’a da sahip çıktı, işe aldı. Malum çevreler Evren’e sürekli ihbarlar yaparak Hüsnü Poyraz’ı şikâyet ediyor, azledilmesine çalışıyorlardı. Ama bilen bilir Poyraz gerçekten cesur ve yürekli özde ülkücüydü, geri adım hiç atmadı. Şimdi mangalda kül bırakmayan sözde günümüz ülkücülerinden Hüsnü Poraz’ı ve yaptığı hizmetlerini hatırlayan ya da bilen var mı hiç sanmıyorum. Çünkü çoktandır vefa İstanbul’da metruk bir semtin adı haline geldi. Artık siyasetin rüzgarları bambaşka yönlerden esiyor.
Diğer ziyaretçim Süleyman Baydar’ı da yakın çevresinin dışında fazla tanıyan muhtemelen pek kalmadı. O da ülkemize sessiz sedasız hizmet eden, bunları pazarlamayı hiç düşünmeyen örnek bir Türk milliyetçisidir, milli çıkarlarımız adına hangi alanda görev verildiyse hayatı pahasına yapmaya çalıştı. Bosna sorununun iç savaşa dönüştüğü dönemde Başbakan Demirel ve ilgili devlet kurumlarının kararıyla özel bir birim oluşturulmuştu. Demirel o bölgeleri iyi bilen ve dillerini konuşan Prof. Dr. Albay Mustafa Kahramanyol’u Gülhane'den izinli sayılarak bu birimin başına getirdi. Süleyman Baydar bu ekibin en önemli parçalarından biriydi. Türkiye’nin Bosna ile ilgili her türlü girişimleri, her türden yardımları, destekleri bu birim üzerinden yürütüyordu. Dört yıl kadar süren bu faaliyetler Demirel'in CB’nı olmasından sonra da devam etti. Bu özel birim Bosna’da durum 1996’da sakinleşene kadar görevini aynı şuur ve heyecanla sürdürdü. Ama bu insanlar devlete olan saygıları gereği taşıdıkları sorumluluk duygusundan ötürü hiçbir zaman yaptıklarını anlatmadılar; sessizce işlerine döndüler.
Vaktiyle Teşkilat’ı Mahsusa mensubu vatanseverler de aynı tutumu sergilememiş miydi? Tarih böyle bir şey; olayları bilenler, yapıp yaşayanların çoğu devlete olan saygılarından dolayı yaptıklarını anlatmaktan kaçınırlar, hatta bazı askeri üst düzey görevlilerinden ağır darbeler yeseler bile yaptıklarımız devlet sırrıdır diyerek susarlar. Bazılarıysa katkıları olmayan başarıları yüzsüzce sahiplenmeye çalışırlar; bunun siyasi ve maddi rantını paylaşmakta sakınca görmezler.