Kimileri, bilmediklerinden ve samîmi olarak öğrenmek istediğinden, kimileri de şeytanın avukatlığına özenerek soruyor: ‘Allah bir, Kitap bir, Peygamber bir. Mezhepler niçin çok?’
Mezhep kavramının târifinden başlamak gerek:
Mezhep: ‘Gidilen yol’ anlamında Arapça bir kelimedir. Terim olarak da mezhep: Kişilerin yaşadıkları coğrafî, sosyal ve kültür çevrelerinin içinde dinin ana kaynaklarını (Kur’Ân-ı Kerîm ve sünneti) anlama ve uygulamada ortaya çıkan farklılıkların kurumlaştığı dinî oluşumlardır.
Hazret-i Muhammed (sav) Efendimiz zamanında bir takım ayrılıklar baş göstermişti. Fakat bunlar. Saman alevi gibi birden tutuşup söndü. İlk ciddî ayrılığı bir Yahudi ilim adamı olan Abdullah İbn-i Sebe başlattı. O, Hz. Osman huzurunda Müslüman oldu. (Bâzı yazarlar, ‘Müslüman olmuş gibi göründüğünü ileri sürerler) Müslüman olunca Museviler arasındaki itibârını tamâmen kaybetti. Hz. Osman’dan da umduğu ilgiyi ve de makamı elde edemeyince Hz. Ali’yi ön plana çıkarmaya çalıştı. Hz. Ali’den de beklediği ilgili görememiş olmasına rağmen, O’nun taraftarlığından ayrılmadı. Aksine, insanları Hz. Ali etrafında toplanmaya dâvet etti ve başarılı oldu. Hattâ insanları Hz. Ali’de Allah’a ait sıfat ve özelliklerin bulunduğuna inandırdı. Hz. Ali’nin şehit edilmesinden sonra da fitne ve tefrika çıkarmaya devam etti. Böylece Ali Şiası (*) oluştu.
Sonraki yıllarda, Hz. Ali döneminde cılız bir hareket olan ‘Harbiyye’ olarak da anılan Haricîler mezhebi gelişti. Mâveraü’n-Nehr (**) bölgesinde ve Horasan’da Babekiler ve Kızıllar gibi karışık mezhepler ortaya çıktı. Şi’îlik gelişti ve yayıldı. Bâtınîlik, Yezîdîlik, Nusayrîlik ve Dürzîlik ile bunların kolları ortaya çıktı. Bunların hepsi, ayrılıkçı mezheplerdir.
Bunların dışında ‘Hak mezhepler’ olarak Hanefi, Şafi’î, Hanbelî ve Mâlikî mezhepleri gelişti. Bu dört mezhep, ‘Fıkhî Mezhepler’in kollarıdır. İtikadî mezhepler olarak da Matüridîlik ve Eş’arîlik vardır.
……………………………
(*) Şia: Hz. Peygamber’in (sav) vefatından sonra Hz. Ali ve oğullarını halifelik için en layık kişi olarak gören, O’nu meşrû halife olarak kabul eden, O’ndan sonraki halifelerin de O’nun soyundan gelmesi gerektiğine inananların ortak adı.
(**) Mâveraü’n-Nehr: Ceyhan ve Seyhun nehirlerinin arasında kalan ve Türklerin yaşadığı topraklar.