Nuri GÜRGÜR

Avukat

1 Mayıs 1977’de Taksim’de Yaşananların Sorumlusu Kimlerdir?

Önceleri Bahar Bayramı adıyla kutlanan, 2009’da Emek ve Dayanışma Günü adı verilen 1 Mayıs’ta Taksim’de toplanılması konusu, çok defa olduğu gibi bu yıl da tartışmalara neden oldu. İleriki yıllarda da bu tartışmalar sürecek görünüyor. Çünkü radikal solcu gruplar konuyu yıllardır yaptıkları tarzda ajitasyon/ideolojik propaganda vesilesi olarak gündemde tutmakta kararlı görünüyorlar. Bu sebeple olaya ilişkin bazı gerçekleri hatırlamanın ve bunların gelecek nesillere aktarılmasının yararlı olacağını düşünerek bu yazıyı yazıyorum.

Solcular 1 Mayıs kutlanmasının mutlaka Taksim’de yapılmasında neden bu kadar ısrarlılar; maksat günün anlamına uygun tarzda kutlama yapmaksa, İstanbul‘da daha da büyük meydanlar olmasına rağmen Taksim meydanı neden adeta kutsal bir mekân, bir “kült” haline getirilmek isteniyor? Bu sorulara doğru cevap vermek için 1 Mayıs 1977’de bu meydanda yaşananları, olayın üzerine örtülmeye çalışılan sis perdesini aralayarak gerçek taraflarıyla yeniden hatırlamak gerekiyor. Özellikle ideolojik saplantılarından hâlâ kurtulamayan solcu kesim 47 yıldır bunu engellemeye çalışıyor. Çünkü olay aydınlanırsa, gerçekler ortaya çıkarsa facianın baş sorumlusunun kendileri olduğunu herkes görecek, yıllardır kurgulamaya uğraştıkları yakın tarihimize ilişkin iddialarının asılsızlığı ortaya çıkacaktır.

Prof. Halil Berktay sıradan bir akademisyen değil; genç yaşında Perinçek’in liderliğindeki Proleter Devrimci Aydınlık ve TİİKP’si grubunun içerisinde yer alan, hareketin teorisyenliğini yapacak derecede faal ve etkili olan bir kişi. 80’lerin ortasında bu gruptan “liberal eğilimli bir sosyalist“ çizgiyi tercih ederek ayrılıyor. Sabancı Üniversitesi’nde öğretim üyesi olmasının yanı sıra bazı sitelerde yazılar da yazıyor. Berktay, 2012 yılında Habertürk TV’de 1 Mayıs 1977 olayıyla ilgili çok önemli önemli açıklamalar yapmış, bunları köşesinde de geniş şekilde yazmıştı. Ama solun etkisindeki medya olayın iç yüzünü bütün çıplaklığıyla anlatan, bu yönüyle tarihi nitelik taşıyan bu açıklamaların üzerinde durmaktan ısrarla kaçındı.

Halil Berktay 1 Mayıs 1977 döneminde sol sosyalist legal ve illegal yapılanmayı şöyle anlatıyor: “Bugün geriye bakanların tasavvur edemeyeceği derecede bağnaz, fanatik, kendi grubunun ideolojik çizgisinden milimetrik olarak sapan her grubu görevli düşman belirleyen, emperyalizme, burjuvaziye, CHP’ye hizmet olarak gören politik katılık söz konusudur. Sol her biri böyle düşünen elli küsur fraksiyona bölünmüştü. Bu genel parçalanma ortamında birkaçı diğerlerinden hayli büyüktü. Biri o zaman tamamen Sovyet çizgisinde olan TKP’dir. Dev-Yol’un tabanı belki daha büyüktü ama dağınıktı. Buna karşılık TKP, DİSK ve diğer sendikalarla çok daha yoğun bir güce sahipti. Onların tam sağında benim o zaman mensup olduğum Aydınlık hareketinin de içinde yer aldığı Mao’cu diye nitelenen kamp vardı. Bu kamp bizim gibi ÇKP (Çin Kom.Partisi) ve Halkın Kurtuluşu, Halkın Yolu gibi Arnavutluk yanlılarını içeriyordu. Hiç kimse barışçı ve demokrat değildi, herkes daha şimdiden küçük bir toplulukla iktidar olmaya uğraşıyordu.

1976’da Taksim’de ilk ve çok kalabalık 1 Mayıs mitingi yapılmış, kutlama TKP’nin egemenliğindeki DİSK kontrolünde gerçekleştirilmiştir. Tabii bu yönüyle başka herkes için haset ve kıskançlık konusuydu; ayaklar altına alınıp üzerinde tepinilmesi gereken bir egemenlik simgesiydi. 1977’ye gidilirken taraflar arasında gerginlik tırmanmıştı. TKP ve DİSK’in tavrı başka hiçbir eğilimi kendi pankart ve flamasıyla Taksim’e sokmamak yönündeydi. Buna karşılık Halkın Kurtuluşu ve Halkın Yolu, TİİKP gibi gruplar “On bin ölü versek bile kendi pankartlarımızla gireceğiz, Taksim meydanını revizyonistlere bırakmayacağız“  diyorlardı.  

Aydınlık/TİİKP Grubu son anda çatışmaya girmemek için kendi pankartlarıyla değil, sendika topluluklarının içerisinde alana girmeye karar verir; Berktay’da bu topluluklardan birine katılır, çok yoğun katılım olduğundan kafile ancak öğleden sonra Taksim meydanına gelebilir. Herkes olay çıkmasından endişeli ve gergindir. Bu atmosferin yaşandığı sırada Sular İdaresi yönünden birkaç el silah sesi duyulur ama devam etmez kesilir. Onun tahmini Halkın Kurtuluşu ve Halkın Yolu gruplarının flamalarıyla girme girişimlerinin DİSK barikatına yüklenmesi sonucunda bu olayın yaşandığıdır. “Bazılarının The Marmara Oteli’nin alana bakan penceresinden keskin nişancıların ateş ettiği iddiaları kesinlikle yalandır, bu bir şehir efsanesidir. Menkıbeler nasıl oluşur bunu mesleğim icabı iyi bilirim. Önce şok, sonra felakete mazeret bulma, sorumluluğu başkalarının üzerine yıkarak rahatlama çabaları. Yıllarca bir sürü palavralar atıldı, davulcunun şahidi zurnacı misali palavralar gerçek kabul edildi. Sol kendi yaptığı rezilliğinden bir mağduriyet efsanesi yarattı.”

Berktay’ın tespiti doğrudur, çünkü keskin nişancıların pencereden ateş açtığı iddiası doğru olsaydı yüz binlerin yığıldığı alanda yaşanan müessif olaydan üçü kurşun yarasıyla, diğerleri kaçışan kalabalıkta yaşanan izdihamda ezilen toplam 36 kişi değil yüzlerce insanı hayatını kaybederdi.

Berktay ve birçokları silah sesi üzerine yere yatarlar. Başka silah sesi duyulmayınca ayağa kalktığında, binlerce insanın birbirlerini ezercesine Taksim’den çıkan yollara yöneldiğini, boşalmaya başlayan meydanda birkaç polis aracının şaşkın şekilde dolaştığını görür. O gün Taksim’de yaşananlar, solcu örgütlerin psikolojilerini yansıtır.  “Devrimci halk savaşı“ yaptıkları saplantısıyla silahlı eylemleri yoğunlaştırmaları, ülkücü ve milliyetçileri yok etmeleri gereken düşmanlar olarak görüp saldırılar düzenlemeleri sonuçta 12 Eylül darbesini hazırlayanlara aradıkları taşları döşemiş oldu. Bu açıdan 1 Mayıs 1977‘de Taksim’de olanlar ve bunların failleri doğru bilinmeli ve gelecek nesillere aktarılmalıdır.