Halil İbrahim KAHRAMAN

Doktor

Hekimlikte 50. Yılımı Doldururken


“Ölecek miyim? Tam da söyleyecek çağım                                                                        
Söylenmedik cümlenin hasreti dudağımda.”  N.Fazıl

 

Bu seneki 14 Mart Tıp Bayramı etkinliklerinde 50. yılını dolduranlardan olduğum için plaket alanlardan biriyim. Kocaeli Tabip Odası yönetimine ve okuduğum Ankara Tıp Fakültesi 74 mezun sınıf arkadaşlarımızla buluşmamıza da vesile olan Ankara Tabip Odası'na şükranlarımı sunarım.

Ankara Yıldırım Bayezid Lisesi'nden 1968'de mezun olup, o yılki üniversite giriş sınavında iyi bir puan almıştım. Aile büyüklerimin sevecen ve barışçıl karakterim sebebiyle hekim olmam yönlendirmesiyle Ankara Tıp Fakültesi'ne ön kayıt yaptırma ve 5485 no ile oranın öğrencisi olma sevincini unutamam.

İlk senelerimizde anatomideki Kaplan Hoca, fizyolojide Akçay Hoca, kimyada Cemil Hoca ve diğerleri… Her biri hekimlik anlayışımızın temelini oluşturmuşlardır. Kaplan Hoca'nın başarılı öğrencilere kitap hediye etmesi ve arkadaşlar “Hekimlik sürekli yenilen bir meslektir. Okumaz iseniz her 10 yılda bir hekimliğinizin %30'unu kaybeder, 30 yıl sonra cahil bir hekim olursunuz.” uyarısını asla unutamam. Temel tıp eğitimi sonrası Cebeci'deki hastane binalarımızdaki eğitimimiz ile bizlere iyi bir hekim olma imkanını sağlayan tüm hocalarımızdan ölenlere rahmet, sağlara sıhhat ve afiyetler dilerim. O dönemle ilgili iki temel düsturu hiç unutamamışımdır. Bunlar; Orhan Bumin Hoca'nın ''Hastalık yok, hasta vardır'' ve Lütfü Tat Hoca'nın ''Olmaz olmaz deme, olmaz olmaz'' sözleridir.

Görkemli Tıp Fakültemizin binasının 200'e aşkın öğrenci alan amfi sınıflarındaki dersler, pratik ve laboratuvarlardaki 15-25 öğrencilik grup şeklindeki aldığımız eğitimler, hatıralarımızda saklıdır. Grubumdaki Ömer Uluoğlu'nun aryaları, Kemal Dinçer'in şiir ve fıkraları, numara yandaşlarım, Muazzez ve Sacide ile gizli daha iyi not alma yarışlarım… Sınıf arkadaşlarımın daha sonra gerek mesleki, gerek sosyal hayatta çok başarılı olduklarını bilmek ve öğrenmek gurur verici. Bunlardan Musa Akoğlu, genel cerrahi ve organ naklinde, Fuat Yöndemli KBB, Ömer Uluoğlu patolojide, Ali Biçimoğlu, Nurettin Özak ve Derya Dinçer ortopedide, Emine Suskan ve Gamze Mocam pediatride, Osman Durmuş ve Gülsen Bozkurt siyasette önemli çalışmalara imza atan arkadaşlarımızdandır. Bilemediğim ve yazamadıklarımdan özür dilerim. Biliyorum ki 74 mezunlarının tamamına yakını o günlerin siyasi ve kutuplaştırıcı, kavgalı ortamına rağmen iyi yetişmişlerdir. Mesleklerinde ve bulundukları ortamda önder, rehber olmuş kişilerdir.

Bana gelince mezuniyetimizin 74 Kıbrıs harekatına denk gelmesi sebebiyle ihtisas imtihanlarına giremeden askere alınıyoruz. Samsun'daki eğitimi birçok sınıf arkadaşımızla birlikte yapıyoruz. Çekilen kura sonucu Gölcük Donanma Komutanlığı TCG Gemlik Muhribine geliyorum. Gerek eğitim gerekse gemi tabipliğinin tatlı hatıralarını geride bırakıp 1976 sonu tekrar Ankara'ya dönüyorum. İlk görevim Etimesgut Şeker Fabrikasındadır. Ord. Prof. Dr. Süreyya Aygün'e tahsis edilmiş ve o gün için pek bilinmeyen kök hücre çalışmalarına asistanlık yapacağım. Bu çalışma bakanlıkça ruhsatlandırılamadığı için kapanıyor. Ben de Milli Eğitim Bakanlığı'nın Beşevler dispanserine geçiyorum. Aynı zamanda hemşerilerimin yoğun olduğu Siteler Önder Mahallesi'nde muayenehane açarak hekimlik yapıyorum. Bunda babamın, “Oğlum devlet memurluğunda ne uzar ne kısalırsın, mesleğinde iyi olur ve çalışırsan serbest hekimlik insanı daha mutlu ve imkanlı kılar.” uyarısı etkilidir. Bu arada tanıştığım Fatma Halıcı ile evleniyorum. O bölgede kısa sürede sevilen ve aranılan bir hekim oluyorum. Bu deneyim beni bir tıp merkezi açmaya ve bunun için bakteriyoloji ve enfeksiyon hastalıkları uzmanlığına karar verdiriyor.

1979'da Ankara Numune Hastanesinde ihtisasa başlıyor ve 1982'de uzman oluyorum. Hocalarım Aydın Yazıcıoğlu ve Ümran Sipahioğlu kendi branşımda iyi yetişmemi sağlıyor. Onları ve diğer hocalarıma rahmet ve şükranla anarım. 12 Eylül 80 ihtilalinin getirdiği mecburi hizmet yasası bizim Ankara'da tıp merkezi hayalimizi yok ediyor. Yasa gereği çekilen kura ile ikinci defa Kocaeli’ne, İzmit SSK hastanesine geliyorum. 1988'e kadar çalıştığım bu hastanede, klinik ve laboratuvar olarak mesleğimde güvenilir bir konum ve iyi bir çevre ediniyorum. 1988 Mayıs'ında istifa edip, Kocaeli Tıbbi Tahlil Laboratuvarı ismini verdiğim büromda serbest hekim olarak çalışmaya devam ediyorum. 2019 yılı başında kapattığım burası ile mesleğimde ve sosyal hayatımda güzel hatıralar yaşadım. Bunda ilk 10 yılımda Hüseyin Akçay, son 20 yılımda Sema (Acar) Meral ve İşini iyi yapan teknikerlerle çalışmış olmam ve 30 yıl benim yokluğumu hissettirmeden tıbbi sekreterliğimi yapan Bedri Akçay’ın varlığı önemlidir. Onun için sohbetlerimde “Allah bir kuluna iyilik dilerse, iyi yardımcılar verir” sözünü hatırlatırım.

Hekimlik mesleğimin 50. Yılını doldurduğum şu günlerde Özel Atakent Cihan Hastanesinde çalışabilmenin hazzını yaşıyorum. Geriye dönüp baktığımda gerek mesleki gerekse STK’lar üzerinden yaptığım iyi ve güzel işlerin varlığı, eşimin mesleğimizin ağır yükünü benimle paylaşarak gidermesi ile iyi yetiştirilmiş 3 evladımızın varlığı yaşam sevincimi artıran hususlardır. Ayrıca hekimlikten kazandığım imkanlarla yapılan ve şu anda evlatlarımca çalıştırılan Çocuk Kasabası Anaokulunun kendi alanında aranılan bir kurum olması hayatımı anlamlı kılan diğer bir husustur. Bu duygu ve düşüncelerle 50. Yılını kutlayan tüm meslektaşlarıma sağlık ve afiyet, vefat etmiş olanlara Allahtan rahmet dilerim.

Darısı sağlık içinde nice mutlu yıllara…