İnsan topluluklarını ‘millet’ hâline getiren en önemli unsur ‘kültür’dür. Kültürün orta direği ise dil ve dindir.
Neden ‘din ve dil değil de dil ve din’ diye sorulabilir. Cevap: Dinimizi öğrenmek için önce dil lâzımdır. Öğretecek olanın konuştuğunu anlamıyorsak, dinimizi öğrenemeyiz.
Türkçemiz, yanlış üretilen kelimeler sebebiyle hayatına kast eden tehditler altındadır. Tehditler, dilin millet hayatındaki yerini ve ehemmiyetini idrak edemeyen sorumsuz kişilerden gelmektedir. Bu kişilerin tahribatını önleyecek dil akademimiz yoktur. Vazife, dil hassasiyeti olan vatandaşlarımıza, yazarlarımıza, ekran ve mikrofon erbâbı ile yazılı, sesli-sesli görüntülü basın yöneticilerine düşmektedir. Onlar, yanlış türetilen kelimelerin kullanılmasın ve yaygınlaşmasını önleyecek uyarılarda bulunabilirler. Vazifelerini yapabilmeleri ancak, kelime türetilmesindeki kaideleri ve yanlış türetilen kelimeleri bilmelerine bağlıdır. Yaşayan, doğru ve güzel Türkçenin envanterinin çıkartılması önemli bir çözüm olarak düşünülmelidir.
Dil, insanlar arasında anlaşmayı sağlayan tabîi bir vâsıta, kendisine mahsus kanunları olan ve ancak bu kanunlar çerçevesinde gelişen canlı bir varlık; temeli, bilinmeyen zamanlarda atılmış bir gizli antlaşmalar sistemi, seslerden örülmüş içtimâî bir müessesedir.[1]
Dil, ecdâdı ve ahfâdı (ataları ve torunları) ile bir milletin ortak malıdır. Şahısların kendi malı imiş gibi dili meydana getiren kelimelerle oynamaya, kaidelere aykırı kelime türetmeye, beğendiği yabancı kelimeyi almaya, beğenmediği Türkçe kelimeyi atmaya hakkı yoktur.
Türkçemiz statik (durağan, hareketsiz) değil, dinamik (hareketli ve devamlı gelişen) bir yapıya sâhiptir. Sosyal hayatta ve teknolojideki gelişmeler sebebiyle yeni kelimelere ihtiyaç vardır. Türkçenin yapısı bu ihtiyacın karşılanmasına müsaittir ve hatta kolaylıklar sağlamaktadır. Bir başka ifâde ile yenilenmeye açıktır. Bu özelliği, kök ve gövde kelimelere ekler alarak yeni kelimeler üretilebilme imkânından kaynaklanmaktadır.
Kök: Bir kelimenin yapısı bozulmadan parçalanamayan şeklidir. Mânâsı olan en küçük dil unsurudur. Kökler, tek başına veya eklerle birleşerek kullanılır.
‘Kelime’ denilen, tek başına kullanılabilen, mânâsı ve vazifesi bulunan ses veya ses toplulukları kök hâlinde veya kök ile ek’in birleşmesinden meydana gelir. Tek ses hâlinde bulunan kökler, çok azdır ve mutlaka sesli harftir. Köklerin büyük ekseriyeti birden fazla ses taşırlar.
Kökler, isim kökleri ve fiil kökleri olarak iki çeşittir. İsim kökleri tek başına kullanılabilir.
Örnekler:
Kök isim: EV; evli, evsiz, evcil, evlenmek
Ek: Tek başına bir mânâ ifâde etmeyen harf gruplarıdır. Bunlar; fiil eki, yapım eki, çoğul eki… gibi gruplara ayrılır. Fiil eki ile türetilen kelimeler: git – gitmek, yapım eki: boya’dan boyacı, çoğul eki: araba ile: arabalar.
Fiil ekleri tek başına kullanılamaz.
Ek: Tek başına mânâsı olmayan ve tek başına kullanılamayan dil unsurlarıdır. Ancak köklerle birleştirilerek kullanılırlar.
Köklerin eklerle birleşmesi suretiyle dil zenginliği meydana gelir.
Ancak hemen belirtilmeli ki her kök için her ek kullanılamaz. Ekler ve kökler, Türk dilbilgisi kaidelerine göre birleştirilebilir. İlk ve en mühim kaide: Ekler, kök veya gövdeden sonra gelir. Türkçede ön ek yoktur. Ön ekle yapılmış kelimeler ya yabancı bir dilden gelmiştir veya uydurmadır.
Asbaşkan, dışalım, dışbükey, dışsatım, eşanlamlı, eşbaşkan, eşdeğer, eşgüdüm, içbükey, içgüdü, önalmak, öngörü, önyargı, özeleştiri, özgeçmiş, özgüven, öztürkçe, özveri, özyönetim, soykırım, uzgörü ve diğerleri… Hepsi uydurma kelimelerdir.
Türkçede iki çeşit kelime vardır:
1-Kök (basit) kelimeler:
Aş, bal, bel, çam, dal, dam, damga, deniz, göz, taş, yıl vb…
2-Türetilmiş kelimeler: Kök ve eklerin birleştirilmesi suretiyle meydana getirilir:
Altta, arabacı, birlikte, cezalı, devamsız, güneşli, hazırlık, iyimser, kötülük, lüzumlu, meydancı, nereli, oruçlu, pideci, resimlik, sevimli, şerbetli, temizce, uzunca, üzüntülü, verici, yorgancı, zenginlik vb… Kelime türetilmesi işlemi Türk dil bilgisi kaidelerine göre dört şekilde yapılabilir:
1-İsimden isim türetilerek: Akşamlık, başlık, çaycı, çocukluk, duâcı, eczacılık, evli, gecelik, gözcü, halkçı, insanlık, inşaatçı, kardeşlik, kemancı, kışlık, kiracı, Konyalı, kömürlük, köylü, milliyetçi, Müslümanlık, nişanlı, ölümlü, rehberlik, sözcü, şakacı, tiyatrocu, tuzluk, Türkçe, Türklük, veterinerlik, yolcu, yumuşakça, zahireci vb…
2-İsimden fiil türetilerek: Anlamak, bilgilendirmek, çekmece, dinleyici, edepsizleşmek, faturalaşmak, gözetlemek, haberleşmek, imzalaşmak, kitaplaştırmak, lehimlemek, mektuplaşmak, nakışlamak, otlatmak, peylemek, raspalamak, sâhiplenmek, şirketleşmek, tebrikleşmek, ustalaşmak, yemlemek, zehirlenmek vb…
3-Fiilden isim türetilerek: Açacak, büyüteç, caydıran, çekecek, delecek, ekici, fırıldak, giyecek, hoşgörülü, ısıtıcı, inici, kıran, okuyucu, paralayan, raspacı, süzgeç, takı, uyum, üretici, verim, yatak, zulüm vb…
4-Fiilden fiil türetilerek: Açtırmak, başlatmak, çarpıştırmak, diriltmek, güldürmek, kandırmak, küstürmek, ödettirmek, pişirmek, susturmak, şaşırtmak, taranmak, uyandırmak, yıktırmak, zorlanmak vb…
Kelime türetmenin diğer usulleri de şunlar olabilir:
-Başka bir dildeki kelimeyi kendi dil zevkimize, ses âhengimize uygun telaffuza kavuşturarak almak: Merdüban = merdiven, gul = gül, lala = lâle, Sangaryos = Sakarya vb…
-Birleşik kelimeler: Açıkgöz, akciğer, Ayazağa, Bahçekapı, boşboğaz, ebegümeci, kaynana, kaynata, keçiboynuzu, Kurtboğazı, kuşüzümü, külbastı, orduevi, Sarayburnu, Şaşkınbakkal vb…
-İsim tamlaması: Ayak oyunu, burma bıyık, futbol topu, gece lambası, gözlük camı, kapı kolu, masa örtüsü, masa tenisi, oyun arkadaşı, sağlık ocağı, yalancının mumu, yol arkadaşı vb…
-Sıfat tamlaması: Sıfat ile ismin bir araya gelmesiyle teşekkül eder. Sıfat tamlayan, yardımcı isim tamlanan = asıl unsurdur. Büyük kapı, ucuz saat vb… Sıfat tamlaması isim grubudur. Cümlede isim muamelesi görür.
Tesislerin isimlendirilmesinde, yardımcı kelime önce, tesisin cinsini belirten asıl unsur sonra yazılır: ‘Konak Oteli’, ‘Süreyya Plajı’, ‘Gülistan Gazinosu’, ‘Taşlıtarla Ekmek Fabrikası’, ‘Meltem Pastahânesi’ gibi… ‘Kütüphâne Atatürk’, ‘Köşk Çankaya’ denilemeyeceği gibi, ‘Otel Konak’, ‘Gazino Gülistan’, ‘Kahvehâne Barbut’ isimlendirmeleri yanlıştır.
Bu yanlışlık maalesef ‘Borsa İstanbul’ ve ‘Kanal İstanbul’ isimlendirmelerinde devlet tarafından da yapılmıştır. Doğrusu ‘İstanbul Kanalı’ ve ‘İstanbul Borsası’ şeklinde olmalıydı. Nitekim dünyânın çok bilinen iki kanalı; ‘Panama Kanalı’ ve ‘Süveyş Kanalı’ olarak anılmaktadır. Bizler de 1453 yılından beri ‘İstanbul Boğazı’ diyoruz. Târihin hiçbir döneminde ‘Boğaz İstanbul’ isimlendirmesi kullanılmamıştır.
Amerikalıların ‘Cafe Bond’ şeklindeki tabelasına özentinin Belediyeler tarafından önlenmesi gerekir. Alışveriş merkezlerinde ve mesken sitelerinde yabancı isimlerin kullanılması da… Aksi takdirde özentilerin, bozulmaların önünü almak mümkün olmaz. Dilimizi de kurtaramayız.
Elektronik ürünlerin isimleriyle birlikte yabancı kelimelerin de ülkemize girmesi maalesef önlenemiyor. Yabancı kelime girişleri de… Her dil, yabancı dillerden ihtiyaca göre kelime alabilir. Fakat kaide alamaz. Çünkü dilin yapısını oluşturan, kelimeler değil, kaidelerdir. Yabancı dillerden alınan kaideler Türkçeyi önce yozlaştırır, sonra da eritir yok eder. Dilimizi kaybettiğimizde, bilinmeli ki candan aziz vatanımız dâhil, kaybedilecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.
. . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . . .
*Son okumayı yapan emekli Türk Dili ve Edebiyatı Öğretim Görevlisi dostum Fethi Murad Doğan Beyefendiye teşekkür ederim.
[1] Prof. Dr. Muharrem Ergin: Türk Dil Bilgisi. Bayrak Basım / Yayım / Tanıtım. İstanbul 2013, (s: 3)