Vicdân; mücerret bir mefhumdur. Vicdânlı veya vicdânsız denilirse bir değer kazanabilir.
“Mâşerî vicdân” demiyorum…O, başka bir şeydir!..
Vicdanlı; dürüst, adâletli, insâflı, mâkûl demektir.
Şâyet; fert olarak, insan yâhut da Devlet olarak, milletin mensupları, bu vasıfları taşımıyor ise, oradaki insanî değerler kaybolmuş, silinmiş, tahrip olmuş demektir.
Bunun için, ‘vicdansızlık’ karşısında dimdik durması gereken vicdanlı / medenî / adâletli/ dürüst / insaflı vicdan gereklidir.
Bugünün dünyasında böyle bir tavır var mıdır, diye sormaya gerek bile görmüyorum!..
En büyük acımasızlık, en vahşî intikamcılık, en feci tahakküm, kindârlık ve soykırım, ne yazık ki, bu çağın ‘cihânşümûl karakteri’dir.
Sosyologlar, hâlâ milâddan önce bilmem hangi çağın hesaplarıyla uğraşa dursunlar, târihî hakikatlerin bfgüne intikal ettirdiği ‘muhasebe’den hâlâ uzaktırlar.
Bugünün ‘cihânşümûl soykırımcı karakteri’ analiz edilemedikçe, hiçbir derde çâre bununamaz.
Kuvvetlinin ‘el kaldırması’yla tahakkuk eden bu adâlet anlayışının, bu ‘soykırımcı cihânşümûl karakteri’ alt etmesi mümkün görünmemektedir.
‘Büyük’ veya ‘süpergüç’ denilen ve bu ‘karaktere’ yol açan eli silâhlı ve kanlı emperyalistler, karşılarındakilerin birleşmelerine fırsat vermeden büyük bir keyifle yürümektedirler.
İnsanlık nedir? Önce bunun cevabını bulmak, bilmek ve tahlil etmek gerekir! Buna, müspet olarak verilebilecek cevap, ‘cihânşümûl ölçümüz’ olacaktır.
Şimdi, çıkıp, bana, ‘evrensel k(ı)riterlerden’ söz edenler olacaktır…Hangi ve kime göre “evrensel k(ı)riterler”, söyler misiniz?
Bana; Türk düşüncesinin, cihânşümûl tavrından bahsedin!..
Bana; Bilge Kağan’ın uyarıcı ve ihâta edici tecrübelerinin bizi taşıdığı merhaleden bahsedin.
Bana, Kur’ân-ı Kerîm’in cihânşümûl beyanındaki, “Size karşı savaş açanlara, siz de Allah yolunda savaş açın! Fakat haddi aşmayın! Muhakkak ki, Allah, haksız yere saldıranları sevmez.” (El-Bakara, 190) muhteşemliği karşısında, ‘susma’nın gerekçesini ve mâzeretini açıklayın!..
Türk Milleti, tarih boyunca, bu hâl ile, hiç mi muhatap olmadı? Dörtbir cepheden üzerine gelenlerle mücâdele etmedi mi?
Uzatmayayım!..
Bugün; dünyanın h(ı)ristiyan dediğimizi üniversitelerinin gençleri GAZZE için sokaklara dökülmüşken, Müslümanlar, “Haksızlık karşısında susan dilsiz şeytandır” deyip, İstanbul Boğazı’nın sâhillerinde, masmavi denizi seyirle, sözümona yürüyüş yapmışlardır. Ne yürüyüş değil mi?
ABD’de Columbia Üniversitesi başta olmak üzere birçok üniversitede ve Almanya’da, F(ı)ransa’da, Avustralya’da, Kanada’da da üniversiteli gençler, Gazze katliamını/soykırımını telin ettiler!..
Bizim salâhiyetlilerimiz ‘belediye seçimleri’nin peşine düşüp devlet kasasından seçim kazanmanın heyecan (!) ve telaşındayken; Columbia’nın ardından, Harvard, Yale, New York, Washington, İndiana, Emory, Berkeley, Güney Kaliforniya .üniversitelerinin gençleri de, bu vahşî katliamı lânetliyordu. Hem de polise rağmen!..
Bizde ne oluyor peki?
Siyasetçilerimiz, köşe kapmaca endişesiyle ‘kınama’ ile meşgul! Onlara göre; bütün bu olumsuzlukların sebebi ise, mâlûm dış güçler!
Tabiî ki, üniversitelerimizin hür, müstakil, muhtar/özerk ve kendi irâdeleriyle büyük ilmî (!) keşiflere imza atan rektörleri, dekanları ve öğretim üyeleri, böyle ufak tefek işlerle meşgul olamıyorlar.
Harıl harıl ilmî makale hazırlamakta ve öğrencilerini de en üst merhalede dünya üniversitelerinin üzerine çıkarmak gayretindeler. Zâten, her yıl açıklanan istatistiklerde, onlarca (!) üniversitemizin, dünyada, bu göz kamaştırmakta (! Başarısını(!) tâkip etmekteyiz!!..
Bu derecede üstün çalışmalar içinde bulunan kişilerin; Gazze için, Doğu Türkistan için, Kırım için, Kuzey Kafkasya için, Kerkük için, Myanmar için vakit ayırabilmesi ve bu sebeple de herhangi bir beyanda bulunması mümkün olamıyor, herhâlde!..
En milliyetçiyim diyeninden, en Müslümanım, en demokratım, sosyalistim vs. diyenine kadar bütün siyâsi ‘cemaatler’, kendi iç hesaplaşmalarından, sırayı böyle büyük meselelere getiremiyorlar ki, konuşsunlar.
Kimi, bir şarkıyla kendini avutup yalnızlığını gidermekte; kimi, kaybedilen belediyelerin derdinde; kimi, değiştirilmeye çalışılan Türkiye demokrasinden habersiz görünüp çukur eşmekte; kimi, yaptığı siyasî hataların vebalini birilerine yüklemenin hesabında…
Seçimlerde harcanan paraların yarısıyla, nice mâsûm çocukların karnı doyardı…Lüks arabalarla gezip, garip nutukları atmanın, Türk milletinin temsilcilerine yakışmadığını ifade etmeliyim!
Câmilerde, Gazze ve onunla beraber (kanaatim odur ki, kerhen)anılmaya başlanan Doğu Türkistan’ın ne kadar sahipsiz olduğu da görülmektedir.
Peki niçin anılıyorlar: Yardım parası toplamak için! Herhangi bir ‘makam arabası’nı satsanız, bu hâsılatın üzerinde para elde edersiniz, yazık değil mi?
Emperyalist güçlerin oyunlarını anlayamaz, çözemez ve tedbirlerini alamıyorsanız, ‘târihi iyi okuyamıyorsunuz’ demektir.
1853-1856 Kırım Harbi sonunda, 21 Mayıs 1864’te, Çarlık Rusyası döneminde milyonlarca Çerkes’in soykırıma uğradığı, hastalık ve açlıktan yollarda öldüğü ve 18 Mayıs 1944’te de kaatil Stalin tarafından Kırım Türklerine uygulanan soykırım ve sürgün günlerinin yıldönümlerine geliyoruz!.
Bu dış tahakkümcülere karşı, iç dinamikleri sağlam tutup ‘medenî vicdan’ ile kaynaştırabildik mi?
Hangi tecrübeden, hangi ‘millî- medenî vicdanı’ harekete geçirebildik?
Târihî hâdiseler arasında irtibat kurup, onları tahlil edip, tecrübe kazanamayan kişilerin, siyâseti tanzim etmeleri mümkün değildir.
Elbette ki, diyecek çok sözüm vardır; ancak, son olarak, şu kadarını söylemek isterim ki, yukarıda saydığım yabancı üniversiteleri ve onların öğrencilerini –insanlık adına- canı gönülden tebrik ediyorum!..