Türk Dünyası Araştırmaları Vakfı’nın 23 Mart 2024 tarihindeki Süleymaniye Kürsüsü’nde eğitimci-yazar Dr. Sakin Öner “Ergenekon’dan Çanakkale’ye Türk Ruhu”nu anlattı.
“Millî ruh, bir milletin ortak değerlerine, inançlarına ve kültürüne bağlılık ve sadakat duygusunu ifade eden bir kavramdır. Bu ruh, bir milletin fertlerinde aidiyet duygusunu geliştirir, millî kimliği oluşturur, millette dayanışma, paylaşma ve birlikte çalışma yoluyla ortak hedeflere ulaşma arzusunu, mücadele gücünü artırır” diyen Öner, “Millî ruhun bileşenlerinin “Türk dili, vatan, millet ve bayrak sevgisi, din ve inanç duygusu, ortak tarih ve kültür, millî hedefler ve ülküler, millî ve dinî bayramlar, geleneksel günler ve törenler, millî marşlar, ve diğer millî semboller” olduğunu ifade etti.
Dr. Sakin Öner, millî ruhun oluşması için, millî kimlik ve aidiyet duygusunun güçlü olması gerektiğini, bunun sonucunda , “millî şuur” ve “milliyet duygusu”nun oluşacağını, bunun da “Milliyetçilik” fikrine ulaştıracağını belirtti. “Hiçbir insan, milliyetçi olarak doğmaz. Milletin şuuruna erdikçe, mazisini, halini tanıyıp, istikbalini düşündükçe ve ızdıraplarını kalbinde duydukça milliyetçi olur” diyen Öner, daha sonra Oğuz Kağan ve Ergenekon destanından başlayarak Türk ruhunun hangi şahsiyetlerin hangi eserlerinde ortaya çıktığını kronolojik sıraya göre örneklerle açıkladı.
“Moğollarla yapılan bir savaştan sonra Ergenekon vadisine sıkışan bir avuç Türk’ün yüzyıllar sonra çoğalıp sığmadıkları bu vadiden kendilerini kuşatan demir dağları eriterek çıkışını anlatan Ergenekon Destanı’nda ortaya çıkan ruhun Türklerdeki direniş duygusunu ve mücadele azmini ortaya koyar. Ergenekon’dan demir dağı eritip dışarıya çıkma motifi, etrafı Tanrı ve Altay Dağları gibi sıradağlarla kaplı Orta Asya’dan dağları aşarak bütün dünyaya hâkim olma ülküsünün ifadesidir” diyen Öner, sözlerine şöyle devam etmiştir:
“Çanakkale ruhu, 20. yüzyılın başlarında Osmanlı İmparatorluğu’nun Osmanlıcılık ve İslâmcılık siyasetlerinin iflas etmesinden sonra gelişen Türkçülük akımının bir sonucudur. 20. Yüzyılda Türk kimliğini yeniden inşa eden Türkçülerin başında Gaspıralı İsmail, Mehmet Emin (Yurdakul), Ömer Seyfettin, Ziya Gökalp, Yusuf Akçura, Hüseyinzade Ali (Turan), Ahmet Ağaoğlu ve Mehmet Emin Resulzâde gelir. Millî Edebiyat ve Türkçenin sadeleşmesi hareketi, bu Türkçülerin çalışması sonrasında doğmuştur. Bu çalışmalar vatan ve millet sevginin, din ve iman duygusunun zirveye çıktığı Çanakkale ruhunu doğurmuştur. Türk milleti nasıl Ergenekon’da demir dağları eritip tekrar dünyaya hâkim olma iradesini ortaya koymuşsa, Çanakkale boğazını aşmak üzere dünyanın en güçlü donanmalarıyla Gelibolu yarımadasını kuşatan Batının güçlülerinin çelik çemberini kırıp parçalama iradesini göstermiştir. Atatürk’ün önderliğinde zaferle taçlanan Çanakkale ruhu, bizi kurtuluşa ve Cumhuriyet’e götürecek Kuvâ-yı Milliye ruhunun da mayası olmuştur. Bize düşen bizi zaferlere ulaştıran Türk ruhunu daima canlı ve diri tutmaktır. Türkiye Cumhuriyeti’ni sonsuza kadar yaşatmanın tek yolu budur.”