Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Kur’an-ı Kerim’de İslâm’ın Ana Yapısı Hakkında Konuştuk

Jeoloji-jeofizik Mühendisi  TÜRKÖZ ÖZBEY ile Kur’an-ı Kerim’de İslâm’ın Ana Yapısı Hakkında Konuştuk.

Oğuz Çetinoğlu: Jeoloji-jeofizik Mühendisi olarak petrol aramalarında çalışmış bir kişisiniz. Bütün çalışma hayatınız yurt dışında geçti. Emekli olduktan sonra vatanımız Türkiye’ye döndünüz ve İslâm ile ilgili bir konuda araştırmalar yapıp, benzerine kolayca rastlanamayacak bir  kitap yazdınız, yayınladınız.

Sizi, tahsiliniz ve mesleğinizle ilgisi olmayan bu çalışmaya yönlendiren etkenlerden söz eder misiniz?

Türköz Özbey: Galatasaray Lisesi’ndeki dâimî-yatılı öğrenicilik yıllarından başlayarak, Yüce Rabbimizin bir lütfu olarak İslâm dinine yakın alaka duydum Ortaokul yıllarından itibâren ibâdete başladım ve devam ediyorum.

İslâm ilâhiyatçılar da dâhil kimsenin tekelinde değildir. Yediden yetmişe ilim öğrenmek (ve öğretmek) ve böylece ilâhî mesajı insanlara tebliğ, müminin üzerinde bir yükümlülüktür.

Asıl mesleği itibarıyla bir hukukçu olan Edwin Hubble, Pasadena CA, USA gözlem evinde, teleskobunun başında onlarca yıl uzayın derinliklerindeki hakîkatleri başarıyla ortaya çıkarmak için ne yaptı ise, ben Türköz’de kendimi, pek tabiîdir ki bir ‘telâfi eğitimi’ne tabî tutarak, jeoloğ-jeofizikçi  gözü, birikimi ve mantığı ile samîmi bir Müslüman olarak İlâhi Kitab’a yöneldim ve sözünü ettiğiniz bu derleme mâhiyetindeki eser İngilizce, Fransızca ve Almanca dillerinde ortaya çıktı.

Çetinoğlu: Eserinizin özelliklerini anlatır mısınız?

Özbey: Yüce Allah insanlığa sayısız nimetler lûtfetmiştir. Îman sâhibi hiçbir kimse bunu inkâr edemez. Ama diğer bir hakîkat da, bazı istisnalar hâriç, Yüce Allah'ın bu nimetleri, insanlara bir gayret ve çalışma karşılığı nasip ettiğidir. Bu gayret hem dünyevî hem de uhrevî nimetleri elde etmek için istenmiştir. Yüce Allah'ın insanlara vereceği en büyük nimet ise ‘Rızâsı’dır. O Rızâ’yı kazanmanın yolunu da bize, kulu ve elçisi sevgili peygamberimiz Muhammed s.a.'a Cebrail a.s.vasıtasıyla vahyettiği, âlemlere rahmet Kur’ân-ı Kerim'le göstermektedir. Ama o yüce Kitab'dan nasiplenmek, gayret, hem de büyük bir gayret istiyor.

Sana Kitab'ı indiren O'dur. Onda Kitab'ın temeli olan kesin anlamlı âyetler vardır, diğerleri de çeşitli anlamlıdırlar. Kalplerinde eğrilik olan kimseler, fitne çıkarmak, kendilerine göre yorumlamak için onların çeşitli anlamlı olanlarına uyarlar. Oysa onların yorumunu ancak Allah bilir. İlimde derinleşmiş olanlar: Ona (Kur’ân'a) inandık, hepsi Rabbimizin katındandır derler. Bunu ancak akıl sahipleri düşünebilirler.’ (Âl-i İmrân  3/7:)

Yukarıdaki Âyeti Kerime’de bahsedilen kesin (muhkem) âyetler zaman üstü ve cihanşümuldürler.

Zamana ve mekâna göre değişmeyen, Allah’ı ve ilahî düzeni, temel ahlâkî kurallar değişmez, uyulması şart olan ilâhi mesajlardır.

Çeşitli anlamlı (müteşâbih) âyetler ise dinamik ayetlerdir, sembollerle de anlatılırlar, yorumları zamana, mekâna, fertlerin ve toplumların gelişmişliğine göre sürekli olarak değişebilir, Çeşitli anlamlı (müteşâbih) âyetler muhkem âyetlere ters düşmemek şartıyla, yorumlanmaya açıktırlar, insanlar kendi kapasitelerine göre bu ayetlerden de nasiplerini alırlar.

Bazı âyetlerde de muhkem ve müteşâbih mesajlar birbirinden ayrılmamış, içiçedirler. Âyetin muhkem kısmı amaca yönelik ve cihanşümuldür, müteşâbih kısmı ise bu amaca ulaştıracak araçlardır.

Çeşitli anlamlı âyetleri veya karma âyetlerin yoruma açık kısımlarını muhkem kısımlarının önüne çıkarmak yukarıdaki (Âl-i İmrân 3/7) âyetinde belirtildiği gibi fitne sebebi olabilir.

Bu çalışma, Kur’ân-ı Kerim’deki İslâm’ın ana yapısını en kısa zamanda ve doğru şekilde -seçtiğimiz âyetlere dayanarak-, öğretebilme gayesi gütmektedir. 

Çeşitli surelerden seçtiğimiz âyetler hayatın her safhasını içerecek şekilde düzenlenmiştir. Bir mevzuu tam kavramak için, birçok sure'den birçok âyeti, çeşitli başlıklar altında bir araya getirip derlemek icap ediyor.

Bu seçim, Kur’ân-ı Kerim’deki İslâm’ın ana yapısına odaklanmıştır ve niyetimiz hiçbir şekilde Kur’ân’ın bütünlüğünü bölmek veya bir kısmını ihmal etmek değildir. Ümidimiz bu çalışmanın Kur’ân’ı okuma ve anlama arzusunu artırmasıdır. Kur’ân-ı Kerim’in bütünü için, yayınlanmış Türkçe meallere bakmak yeterli olacaktır.

Ben bu kitapta sadece deneme mahiyetinde bir ‘derleme’ yapmaya çalıştım. Derlediğim bu Türkçe âyet metinleri üzerinde hiçbir iddiaya sâhip değilim; benim yaptığım şey, günümüzün uzman yorumcularının verdiği metinleri bu kitapta bağdaştırmak ve telif etmek ile sınırlı kalmıştır diyebilirim.

Bunun için, birbiriyle karşılaştırarak, dört Türkçe, iki İngilizce ve bir Fransızca yedi ayrı mealden faydalandım.

Mümkün olduğu kadar, ‘muhkem’ olduğunu düşündüğüm âyetleri seçtim. Ayrıca az da olsa, bâzı âyetlerde parentez içi kısa bilgiler vermek suretiyle âyet meallerini daha iyi anlaşılır hâle getirmeye çalıştım ve okuyucular için önemli saydığım bazı bölümlerin başına, bazı âyetlerin de sonuna (BİR ACIKLAMA: ...) biçiminde ekler koyarak onlara faydalı olmaya gayret ettim. Bu çalışmada gerçekleştirdiğim mütevazı açıklamalar için Profesör Dr. Salih Tuğ’un görüşü ve onayı alındı.

Çetinoğlu: Kitabınızda insanı yücelten vasıflara da yer veriyorsunuz. Bunların neler olduğu konusunda okuyucularımızı bilgilendirir misiniz?

Özbey: İnsanı yücelten vasıflar şöylece özetlenebilir: 

Îman, Amel-i sâlih (iyi şeyleri en iyi şekilde yapma), İlim, Hikmet (Bilgelik), Akıl, Bilgi, Sevgi, Sabır, Tevâzu, Dürüstlük, İyi kalplilik – merhamet –Affetme, Sadâkat, Cömertlik – hayırseverlik...

Çetinoğlu: Bir de insanı alçaltan özellikler var. Onları da özetler misiniz?

Özbey: İnsanı alçaltan vasıflar:

Küfür, Kötü ameller, Nefse düşkünlük, Kıskançlık- Haset ve Fesatlık, İftira-Arkadan konuşma, Gizli konuşma ve kötü sözlülük, Bölücülük, Kibir, Cimrilik, Şehvet, Zan, İhânet, Gösteriş, Zulüm, Nankörlük...

Çetinoğlu: Kitabınızı hazırlarken, Kur’ân-ı Kerîm’in, yerli ve yabancı  değişik kişiler tarafından yazılmış meal ve tefsirlerini incelediniz. 

Müsteşrikler ile yerli uzmanların yorumlarında farklılıklar buldunuz mu?

Özbey: Çalışmamda sâdece dünyaca tanınmış ve kabul görmüş Müslüman/müminlerin meal ve tefsirlerini ve eserlerini inceledim. Bunlar: 1- Diyânet İşleri Başkanlığı veb sitesi: 2- Muhammad Hamidullah, Le Saint Coran, Paris  1956 ve d. 3- Muhammad Hamidullah, Aziz Kur’ân,  (Çeviri: Abdülaziz Hatip, Mahmut Kanık), İstanbul 2000. 4- Muhammed Hamidullah, Kur’ân-ı  Kerîm Târihi,  (Çeviri: Dr. Sâlih Tuğ),  İstanbul 1993. 5- Muhammed Hamidullah, İslâm Peygamberi, ( Çeviri: Dr. Salih Tuğ), İstanbul 1990. 6- Muhammad Asad, The Message of The Qur’an,  Gibraltar  1993. 7- Muhammed Esed, Kur’ân, Mesajı , (Çeviri: Câhit Koytak, Ahmet Ertürk) İstanbul. 8- A. Yûsuf  Ali, The Holy Qur’an, A.B.D.  1983. 9- Yûsuf  Ziyaeddin ve diğerleri, Kur’ân-ı Kerim ve Türkçe anlamı, Ankara  1991. 10- Ali Özek ve arkadaşları, Kur’ân-ı Kerim ve açıklamalı meali, Ankara 2002. 11- Süleymân Ateş, Harâm Olan Eylemler, İstanbul  1997. 12- Yûnus Vehbi Yavuz, Kur’ân’da Kadın hak ve Hürriyetleri, İstanbul 1999. 13- Recep Aykan, Kur’ân Fihristi, İstanbul 2000. 14- Ahmet Yaman, İslâm Devletler Hukukunda Savaş, İstanbul 1998. 15- Ahmet Yüksel Özemre, İslâm’da Aklın Önemi ve Sınırı, İstanbul 1995. 16- Ahmet Yüksel Özemre, Kur’ân’ı  Kerîm ve Tabiat İlimleri, İstanbul 1999. 17- Ali Murat Daryal, İslâm’ın Doğuş ve ilk yayılışının Psiko-Sosyal Açıdan Tahlili,    İstanbul 1999. 18- Metin Yurdagür, Allah’ın sıfatları (Esmâu’l Hüsnâ), İstanbul 1984.

Çetinoğlu: Müslüman toplumların batı medeniyeti ve teknolojileri karşısındaki durumunu nasıl yorumluyorsunuz?

Özbey: Müslüman toplumların batı medeniyeti ve teknolojileri karşısındaki geriliği o kadar âşikar ki yoruma hâcet yok.

Çetinoğlu: Müslümanların bu durumda olmalarının sebepleri hakkında neler söylemek istersiniz?

Özbey: Kur'ân-ı Kerîm'de yer alan birçok âyette isâbetli ve dirâyetli bir biçimde kullanılan akıl yüceltilmekte; Kur’ân’ı ve Kâinatı anlamak, düşünmek, ibret almak ve öğüt almak, cehâlette kalmamak, aydınlanmak ve hidâyete ermek için akıl, ‘olmazsa olmaz’ kabul edilmekte, aklını kullanmayanlar ise yerilmektedir.

... O, akıllarını kullanmayanları murdar (inkârcı) kılar. (Yûnus 10/100)

İçtihat kapısının kapatılması dolayısıyla pozitif düşünce ve ilmin önüne set çekilmesi İslâm’a yapılan en büyük kötülük olmuştur ve geri kalmanın en önemli sebebidir.

Çetinoğlu: Türkiye dışındaki Müslüman ülkelerinde de bulundunuz. Türkiye’deki Müslümanlık ile bulunduğunuz ülkelerdeki İslâmiyet anlayışı  ve İslâmî yaşayış arasında dikkatinizi çeken durumlar oldu mu?

Özbey: Türkiye henüz istediğimiz  seviyede olmamakla beraber doğru yolda. Biraz daha zamana ve birliğe ihtiyacımız var.

Çetinoğlu: Hıristiyanların, Müslüman’la teröristi özdeşleştirmesinin sebeplerini tahlil eder misiniz?

Özbey: İslâm barış dinidir. Dini, vatanı, zulme uğrayan korunmasız kimseleri savunmayı emreder. Fakat aşırı gitmeyi yasaklar. İslâm, İslâmî hayat tarzını kabulleniş hakîki bir mümin Müslüman’ı kâinat ve tabiattaki düzenle uyum içinde yaşamaya ve bu düzeni, adâleti ve sulhu muhafazaya teşvik eder. Şuur sâhibi hakîki bir mümin Müslüman’ın düzeni, sulhu, adâleti bozucu davranışlarda bulunması düşünülemez. Gayri Müslimlerin Müslüman’la teröristi özdeşleştirmesinin sebebi Kur’ân’daki İslâm’ı bilmemeleri ve kendine Müslüman diyen ama hakîkatte mümin olmayan bazı yanlış yönlendirilmiş İslâm istismarcılarının yaptığı anarşik davranışların İslâm’a mal edilmesidir.

İslâmiyet bazı kasıtlı tenkitçilerin ileri sürdüğü gibi, kesinlikle, bir şiddet dini değildir.

Öyleyse, sen (Ey Muhammed!) inkârcılara uyma, onlara boyun eğme; bununla (Kur’ân ile) onlara karşı olanca gücünle büyük bir savaş ver. (Furkan 25/52:)

Âyette belirtildiği gibi  mücâdele terörle, şiddetle değil  Kur’ân'la, ilimle olur.

Çetinoğlu: İmanı tam olmakla birlikte insanımızın İslâmiyet’i doğru algılayamadıklarını söylüyorsunuz.

Dikkatinizi çeken algılama hatâlarını belirtir misiniz?

Özbey: Günümüzde yer yer bazı Müslümanlar, İslâmî düşünüş ve yaşayışlarında bu aziz ve sâde dini birtakım hurâfelerle karışık hâle getirebilmektedirler.

Biz Müslüman Türklere gelince: Etrafta Kur’ân meâli’ bolluğu olduğu halde, müelliflerinin kullandıkları devrik cümleler ve akıcı olmayan Türkçe yüzünden, birçoğunu anlamak ve akılda tutmak birçok kimse için zor oluyor. Zaten okumayı pek sevmeyen yurttaşlarımız bu durum karşısında okumayı bırakıp, ondan bundan duyduklarıyla yetinip, hurafeyi İslâm dini sanıyorlar.

Peygamber der ki: ‘Ey Rabbim! Kavmim bu Kur’ân’ı büsbütün terkettiler’. (Furkân 25/30).

Kur’ân’ı anlamadan, hayata tatbik etmeye çalışmadan sâdece yüzünden, hele de menfaat karşılığı, okumak onu terk etmektir, neticesi de hüsrandır.

Çetinoğlu: Kur’ân-ı Kerîm’in müteşâbih âyetlerinin farklı yorumlanmasının sebepleri hakkındaki görüşlerinizi alabilir miyim?

Özbey: Çeşitli anlamlı (müteşâbih) âyetler dinamik ayetlerdir. Muhkem âyetlere ters düşmemek şartıyla, yorumlanmaya açıktırlar. Yorumları insanların hayatlarını zamana, mekâna, değişen ekonomik ve sosyal şartlara adapte edebilmeleri için kıyâmete kadar bâki kalacak olan Kur’ân’ı Kerîm’in, her devre hitap etmesine ve tekâmüle imkân sağlarlar. Yüce Allah’ın müminlere sayısız lütuflarından biridir.   İnsanlar kendi kapasitelerine göre bu âyetlerden de nasiplerini alırlar.

Çetinoğlu: Cenab-ı Allah’ın kâinatı yaratış sebepleri tartışma konusudur.

İncelemeleriniz sonunda, bu konuda oluşan kanaatlerinizi açıklar mısınız ?

Özbey: Allah, O'ndan başka tanrı olmayandır. Kayyumdur (varlığı tamamen zatından kaynaklanan, mevcudiyeti, yarattıkları gibi şarta ve ortama bağlı olmayandır). Ebedîdir (zaman ve mekânı yaratmadan evvel de bütün sıfatlarıyla zaman ve mekân boyutu olmadan ezelde var olandır). Hiçbir şey O’na benzemez. Allah, kâinatta var olan her şeyi yaratandır. Yarattığı her şeyin kaderini ancak O tâyin eder. O yarattıklarına hükmünü geçirendir.

Çetinoğlu: Uzun yıllar yurt dışında kalanlardan bâzıları, milletinin değerlerine yabancılaşarak, batı hayranı bir kimlikle Türkiye’ye dönüyorlar. Bâzıları da Yahya Kemal Beyatlı gibi kendi özünü bularak ve bağlanarak…

39 yıl gurbette kaldıktan sonra, özü ile bütünleşen bir insan olarak yurdunuza döndünüz. Konu ile ilgili duygularınızı anlatır mısınız?

Özbey: Üzgünüm. Maddeten ilerlemiş fakat sosyal hayat ve ahlâk bakımından, bıraktığımız zamandakinden daha zayıf durumda bir ülke buldum.

Çetinoğlu: Batılıların; Müslümanları, özellikle Müslüman Türkleri sevmedikleri konusunda genel kabul görmüş bir kanaat var. Bu kanaatin oluşumunda, bizim hatâlarımız, batılıların yanılgıları olmuş mudur? Tahlil eder misiniz?

Özbey: Bizim hatâmız ilmi dışlayıp hurafeye yönelmek, dolayısıyla da maddî ve manevî gücümüzü kaybetmemizdir.

Çetinoğlu: Uzun yıllar bir arada yaşadığınız batılıların elit tabakası ve medyası; Müslüman Türklerin adının karıştığı, kendi toplumlarında da rastlanabilecek olayları genelleyerek Türkler aleyhinde kullanmaları, sıkça rastlanan provokasyonlardandır.

Bu provokasyonları tek tek ele alıp tahlil edersek, bir sonuca ulaşmak zordur, belki de mümkün değildir. Biz de onlar gibi genelleyerek ve gözlemlerinize dayanarak batının Müslüman-Türk aleyhtarlığını yorumlar mısınız?

Özbey: Bunun en bâriz sebebi Haçlı seferlerinden ve Osmanlı’nın hâkim olduğu asırlardan kalan kuyruk acısıdır.

Tarih boyunca İslâm ülkelerinde hukuken kabul görmüş varlığından rahatsız olunmamış kiliselerdeki çan kuleleri ve çan sesleri bugün dahi Türkiye’mizde ve diğer İslâm ülkelerinde varlıklarını sürdürebilmektedir. Batıda ise bugün, camiye müsâmaha gösterdikleri halde ‘minâre ve ezan sesi var olsun mu olmasın mı?’ meselesi hukukçular ve halk tarafından münâkaşa edilebilmektedir.

TÜRKÖZ ÖZBEY

1935 yılında babamın doktor olarak vazifeli bulunduğu Malatya’nın Arapkir ilçesinde doğmuşum. İlk okulu çeşitli Anadolu  illerinde okuduktan sonra Galatasaray Lisesine yazdırıldım.

1954 yılında Galatasaray Lisesi'nden mezun olunca, İstanbul Üniversitesi Fen Fakültesi’nde jeoloji-jeofizik öğrenimimi ve vatanî vazifemi tamamladıktan sonra 1960 yılında yurtdışına gittim. Almanya'da mesleğimde dokuz aylık bir staj gördükten ve Paris'te de iki yıllık ilave öğrenimden sonra Jeoloji-Jeofizik Yüksek Mühendisi olarak meslekî hayatıma bir Fransız petrol şirketinde Cezayir'de başladım. Cezayir'de geçen on bir yıldan sonra, âilemle birlikte Londra'ya geçtik. Büyük bir milletlerarası Amerikan petrol şirketine intisâp ederek onlarla sekiz yıl Londra'da, on beş yıl kadar da Amerika'da çalıştıktan sonra emekli olarak âilemle birlikte 1997 de yurda döndük.