İnsanlık dünyasında HAK, Çok önemli bir kavram olarak karşımıza çıkmaktadır. Güçlü olan mı haklıdır? Yoksa haklı olan mı güçlüdür? Sorularına akılcı cevaplar bulmak oldukça güçtür. İşi deliliğe veya efeliğe vurdurmak, insanı haklı çıkarır mı? Sessiz kalmak, haklılığa işaret eder mi? Sesi aşırı yükseltmek, kişiyi haklı kılar mı? Anadolu’da bir zamanlar geçtiği varsayılan bir hikayeye kulak verelim mi? Tasavvuf dünyasında belirli bir mertebe kaydetmiş bir derviş, berbere girer. - "Berber dostum, şu benim kafaya çal bakalım bir ustura" der. Berber: - "Buyur koltuğa derviş baba" der. Kafa sabunlanır ve yarısı tıraşlanmışken, dükkana hışımla ve gürültüyle bir kabadayı girer. Doğruca koltuğa yürür ve dervişin kafasının usturalanmış kısmına şiddetli bir şaplak vurarak: - "Kalk bakalım kel derviş, tıraşımızı olak" der. Derviş efendi hiç kızmadan, sükut ederek koltuktan kalkarak, kenardaki bir sandalyeye oturur. Berber, olanlara derviş açısından üzülmüş, kabadayı açısından çok öfkelenmiştir. Ama, kabadayıya bir söz söylemek mümkün müdür? Alimallah, bir de ona vurabilir, dükkanı darmadağın edebilir. Sabırla kabadayıyı tıraşa devam eder. Ama kabadayının dili halâ zehir saçmaktadır. - Kel derviş aşağı, kel derviş yukarı... Derviş asla cevap vermez. Tıraş biter ve kabadayı dükkanı hışımla terk eder. Dışarı adımını atar atmaz, yukarıdan geminden boşanmış iki atlı bir araba hızla gelmektedir. Kabadayı yolun ortasında, ne tarafa kaçacağına karar veremez ve arabanın oku, kabadayıya saplanarak oracıkta öldürür. Durumu hayret, üzüntü ve şaşkınlıkla izleyen berber, Dervişe dönerek: - "Hocam biraz ağır olmadı mı? der. Derviş: - "İnan ki ustam beddua etmemiştim. Hakkımı da helal etmiştim. Ama, dervişin de bir sahibi vardır. Zannedersem O incindi". Selam, sevgi ve dualarımla. Yüceler Yüce'sine emanet olalım.