ALTMIŞLI, YETMİŞLİ yılların (1960 – 1970) köy okullarını eğer iyi anlatamaz isek, Bugünleri ve yarınları da iyi değerlendirmekte zorluk çekeriz.
O tarihlerde ise her köyde zaten okul yoktu. Genellikle 3-5 köyün ortak bir ilkokulu vardı.
Öğretmen mi? Bazen bulunur bazen de oda bulunmazdı, okullarda.
Hele asker öğretmen döneminde ise eğitim iyice felç olmuştu. Belirli bir tahsili olanların askerliğini öğretmen olarak yaptığı yıllarda, Eğitim – Öğretim çok çok aksamıştı.
Her sınıfı bir öğretmenin okutması, zaten hayaldi. Genellikle ilkokul birinci, ikinci, üçüncü, dördüncü ve beşinci sınıfları çok kere bir hoca okuturdu.
Birinci sınıflara okuma – yazma öğretmeye çalışan bir hoca da diğer sınıflara ise ya ödev verirdi ya da bahçeye çıkarır, serbest bırakırdı.
Bu arada kurallara uymayan veya ödevini yapmayan öğrencilerin ise vay haline. Okullarda dayağın bol olduğu dönemlerdi o yıllar. Dayağın şeklide çeşitliydi. Kulak çekmek çok hafif bir ceza idi. En meşhur dayakta, el parmaklarının bir araya getirilerek, cetvelle veya sopa ile parmak uçlarının ve tırnakların yaralanmasına yol açan vurma şekliydi. Tırnakların morardığına da çok şahit olmuşumdur.
Kışın okulların ısınma şeklide, zor ve çileliydi. Bazen köy muhtarlığı odun temin ederdi, bazen de herkes sırayla odun getirirdi.
Yağmurlu ve karlı günlerde ise ıslanan öğrenciler sobanın etrafında okulda üzerlerini kurutmakla meşgul olurlardı, çoğunlukla…
Bazen de öğretmenle beraber Öğrencilerde hem üzerini kuruturlardı hem de ders yaparlardı.
Peki, Öğlen yemeği nasıl hallediliyordu?
Herkes evden yiyecek olarak, bir şeyler getirmeye çalışırdı. Genellikle kitap çantasına konurdu yiyecekler. Yavan ekmek başrol oynardı. Bazen ise ekmeğin yanında Peynir, bazen de Yumurta ve Helva nadiren de olsa olurdu. Zeytin çok lükstü pek olmazdı.
El ve yüz yıkayacak su ise taşıma ile halledilirdi. Şebeke suyu ne okullarda, nede evlerde vardı. Tuvaletler ise bakımsız ve çok ilkeldi. Bu günü ki çocuklar o tuvaletlere girseler, ihtiyaçlarını gideremeden girdiği ile çıktığı bir olurdu.
Yine bu yıllardaki okul yolları genellikle, toprak yollardı. Çok nadiren stabilize yollarda mevcuttu. Kaba taş dökülmüş yollardı.
Düzgün yollar olmadığı için ana yolun dışından kestirmeden okula tarlalardan da gidilmeye çalışılırdı. Bu yollar aynı zamanda yaya yolu ve keçi yolu olarak da adlandırılırdı.
Okula giderken çocuklara harçlık olarak da para yerine bazen Yumurta bazen de Arpa, Buğday, Mısır, Keten tohumu veya Keten Burması (iplik yapılmaya hazırlanmış, keten lifleri) verilirdi. Çocuklarda bu getirdiklerini köydeki bir bakkalda veya çevresindeki bir satıcıda (yolcuda) değerlendirir ve de paraya çevirirlerdi.
- Nakit para olarak çocuklarına harçlık veren aile sayısı da oldukça azdı.
- Hatta köylerde aileler bile, gelen seyyar satıcılara (yolculara) para yerine onlarda Yumurta, Buğday, Mısır, Keten Tohumu, Arpa, Yulaf ve Kapulca (Çavdar) verirlerdi.
- Ve bu sattıklarıyla da evlerinin Tuzunu, Biberini ve Şekerini temin ederlerdi.
- Gerek okul civarındaki satıcılardan gerekse köylere gelen yolculardan (satıcılardan) ise çocuklar Akide Şekeri, Bisküvi, Koz Helva ve Lokum alırlardı
- Önlüklerin rengi kara, yakaları beyazdı. Modern çanta pek olmazdı. Bezlerden annelerinin yaptığı çantalar ve torbalarla bu ihtiyaç giderilirdi. Okula kitap ve yiyeceklerde bu çantalarla taşınırdı.
- Köylerde ilkokul çağındaki her çocuktan ise aileler bir şekilde iş anlamında istifade ederdi. Bir kere her çocuk köyde, o ailenin çobanıdır. Koyun, Keçi, Manda, Sığır ve Hindi (KEL)’yi çocuklar güderler ve bakarlardı.
- Böylelikle de nihayet ilkokul bir şekilde biterdi. Ama ortaokula gitmek çok az çocuğa nasip olurdu. Şehre yakın olanlar ve şehirde akrabası olanlar biraz daha şanslıydı. Bunlarda çok azınlıktaydılar.
- Bunun yanında çok nadiren devlet parasız yatılı ortaokuluna gidilirdi ki, buda bir elin parmaklarını geçmezdi, onlarca köy olmasına rağmen.
Bende bu şartlarda okudum. İlkokulu köyüm Güvercinlik, gittiğim okulda Ambarcı köyünde idi. Toprak yollardan beş yıl gidip geldik ve ilkokulluda bu şartlar içinde bitirdik.
O günkü şartlarda da Ambarcı köy ilkokulunu bitirip de ortaokul ve sanat okulu okuduktan sonra, Balıkesir Necati Bey Eğitim Fakültesi (Tarih bölümü)’nü bitirmek te çok şükür ki bizlere nasip oldu.
Çok az sayıda arkadaşlarımızda sanat okulunu bitirebildiler. Remzi Okay ve İsmet Kınık gibi. Bir arkadaşımızda İsmail Çınkılıç, İlkokul Öğretmeni olma fırsatını yakaladı.
Merkez Ambarcı olmak üzere Güvercinlik, Uzunlar, Budaklar ve Kalaycıların kısaca bu beş köyün çocukları, Ambarcı köyü ilkokuluna gidip gelirlerdi.
Bizler ise okulda bazen bir, bazen de iki öğretmen ancak görürdük. Üçüncü öğretmeni doğrusu ben hiç hatırlamıyorum.
- Kocaeli ilimizin genelindeki köy ilkokulların o yıllardaki genel durumunu tahlil etmeye çalışırken, bir yerden sonra lokal olarak kendi köyümün okuluna ve çocuklarının durumunu da dile getirmiş oldum.
Benim köyümün şartları ile Kocaeli civarı köylerin ve ilkokulların şartları da zaten hemen hemen aynıydı.
O günleri, aileleri, ilkokulları ve çocukları anlatmaya çalıştım ki, bugünün aileler ve çocukları, hatta bundan sonraki nesillerde geçmişteki bu gerçekleri bilsinler. Ders çıkarsınlar. Yaşadıkları zaman ve şartları sağlıklı değerlendirmelerde bulunabilsinler diye…
Yoksa geçmişin acılarını, kötü şartlarını dile getirmeye çalışmaktan da pek mutlu olduğumu da söyleyemem.
Umarım anıların hatırlanmasına ve de geleceğin tarihine ışık tutma anlamında katkı sunma konusunda bir nebzede olsa yardımcı olabilmişizdir.
Çocukluk Anılarım,