Ben Allah’ın elçisi Hz. Muhammed’’e ne gökteki ay’ı ikiye ayırdığı ne taşları parçaladığı, ne de ağaçları etrafına topladığı için iman ediyorum. Bütün ümmetine içkiyi haram kıldığı için onun Hak Peygamber olduğuna inanıyorum, onun en büyük mucizesi, Allah’ın emriyle içkiyi haram etmesidir”
Beyazıd’ı Bestami Hazretleri
İçmeselerdi
İnsan esefle, içi burkularak düşünüyor… Keşke demenin beyhudeliğini bildiği halde, tarihin bazı yerlerine ilişen gözler dolarak, dudaklar gayrı ihtiyari kıpırdıyor: “Keşke içmeselerdi.”
Evet koca Osmanlı İmparatorluğunu’nun ikbale doğru hızla koştuğu devirlerden, nefesinin yavaş yavaş yavaş kesildiği zamanlara doğru yapılan kısa bir gezinti, ihmal edilmeyecek kadar mühim bir faktör olarak alkolü de gözler önüne seriyor. Dış sebepler, iç nedenler, basiretsizlikler, hıyanetler… Hepsi hepsi o muazzam devlete yapacaklarını yapmışlar… Amma ya alkol… O hiçbir şey yapmamış mı?..
Halis bir Müslümanlık ahlakının rehberlik ettiği devirlerde o ahlâktan sapış göstermeyen büyük hükümdarlar tarihe neler yazdırmışlardı biliyoruz. Sonra o kale gibi vücutlarda, o iman dolu yüreklerde açılan ufacık gediklerden içeriye girenlerin arasında alkol hiç küçümsenir gibi değil…
Yıldırım Beyazıd gibi bir hükümdarın içkiye düşkünlüğünü okuyup da “Keşke içmeseydi” dememek acaba mümkün mü? O takdirde olacakları hayal edip de hüzünlenmemek imkânı var mı? IV. Murat gibi çok büyük tarafları olan bir hükümdarın içki yüzünden ölüvermesine hiç esef edilmez mi?
Köprülü Fazıl Ahmet Paşa gibi âlimliği ve askerliği genç yaşına rağmen şahsında birleştirmiş bir insanın içkinin esiri olmasına insan insan olur da hiç üzülmez mi? 26 yaş gibi körpelik ve delikanlılık sayılan bir devrede imparatorluğun en güç ve karanlık bir zamanında yutuveren alkole yoksa düşman olmayalım mı?