Çocukken sığındığım ana kucağı bana acıların geçtiği ağrıların hafiflediği güvenli bir korunak sayılırdı. İlk güven duygusu bende buydu. Annemin o güzel mis kokusu beni her şeyinden koruyan yer gibiydi. Bunun için ben hala canım yanınca off anam diye yaygara koparırım. Çocukken benim için en güvenli yer ailemin yanıydı.
Bu güven o kadar kuvvetliydi ki bir anımla açıklamam lazım. Bizim zamanımızda ilkokul son sınıfta imtihan yapılırdı. Ben imtihanın bir gün öncesi sokakta kovboyculuk oynadığımı çok iyi hatırlarım. Çünkü abime güveniyordum. Abim beni iki saat çalıştırsa yeterdi. Neyse gece abimle iki üç saat çalıştık. Sonra bir güzel uyudum. Sabah tabi heyecan bastı beni ve heyecandan yürüyemeyip, kucakta imtihana giden tek kişi ben olmuş olabilirim. Diğer soruları hatırlamasam da kahve nasıl yapılır sorusu aklımda kalmış.
Evlendikten sonra içine doğduğum aileye bir de kendi kurduğum ailemi eklendi güven kavramıma. Elimden geldiğince çocuklarıma da vermeye çalıştım bu yuva hissini. Tabi verebildim mi onu çocuklara sormak lazım. Ben onlara güvenerek, onlardaki güveni sağlamlaştırmak istedim. Fakat hep söylediğim ve belki de birazcık arkasına sığındığım bir konu onlarla birlikte büyüdüm ben de. Geri dönüp, baktığımda ben de daha çocukmuşum ilk anne olduğumda diye düşünüyorum.
Hayatın içinde epeyce yol aldıktan sonra güven konusundaki düşünce ve hissiyatım değişti. Anladım ki güven verebilmek ve güvenebilmek için önce özgüven sahibi olmak lazım. Başkasına güvenerek değil kendime güvenerek hareket etmem gerektiğini çok geç anladım. Hala daha kendime güvenimin tam olduğunu iddia edemem fakat her gün üzerinde çalışıyorum. Yapabildiklerim gündelik olarak değişirken bu özgüven konusu daha da çetrefilli oluyor. Velhasıl hal böyleyken kavanoz açmaya değil ama bir sürü iş için çocuklarıma güveniyorum ki bana yardımcı olacaklar.