Türkçe’ye bayılıyorum!.. Tabiî ki, hayranlık mânâsında!..
Kimse, onu, şu veya bu dille mukayeseye kalkışmasın. İçten ve dıştan acımasız saldırılara rağmen, büyük ve ihtişamlı dil olmasından dolayı, hiçbirine tâviz vermeden ve boyun eğmeden, bütün asâletiyle yoluna devam etmektedir.
“Sözüm, söz”; bir tâbir olarak tek başına güçlü bir ‘fikir’dir.
Bu sözü söyleyen kişi, öteye beriye yalpalamaz, yalpalayamaz. Kaykılmaz, kaypak davranmaz ve davranamaz.
“Sözüm, söz”, diyen kişi, dobra’dır. Duruşu, dik’tir. Sözü, emniyetli, güvenilir ve asîl’dir. Mes’uliyet sâhibidir!..
“Sözüm, söz”; söz verme’nin de ötesinde ve üstünde, âdeta yemin’dir.
“Sözüm, söz”; söylenen şeyden/vaat edilenden, dönüşü olmayan, asla ve kat’a dönülmeyen kuvvetli irâde’dir.
“Sözüm, söz”; sözümden kat’iyyen, her ne şart altında olursa olsun dönmemenin kat’i ifadesidir.
“Sözüm, söz”; mertçe kükreyiştir. Sözüm, söz; senet’tir!..
“Sözüm, söz”; doğruluk vesîkası’dır.
Sözüm, söz; küçük menfaat hesaplarıyla caymamak’tır!..
Bir söz, doğru ise, makbûldür.
Doğru söz; aynı zamanda güzel sözdür.
Güzel söz de, elbette doğru sözdür.
Aykırı sözde, doğruluk varsa, kabûlümüz olmalıdır. Aykırılık; çarpıklık, çapraşıklık, inadına terslik olmamalıdır. Çünkü, o da bir düşünce’dir. Bir düşüncenin aykırısı da olacaktır. Zıtlık, terslik başka, hele de suflîye doğru meyyâl ise, korkunçtur!..Müstehcene, argoya yol aralıyor ise, fecâattir!..
İsmâil Hâmi Danişmend, “Garb Menba’larına Göre Eski Türk Seciyye ve Ahlâkı” (Bknz. İstanbul Kitabevi, İstanbul 1982, Sf. 198) adlı eserinin “Eski Türk’ün Mertliği, Sözünde Sebatı ve Ahdinde Vefâsı” başlıklı bölümünde şöyle der:
“Eski Türklerin mertlik, sözde ve ahde vefâ gibi yüksek faziletleri asırlar boyunca Garb seyyahlarıyla müdekkiklerinin nazar-ı dikkatlerini celbetmiş ve hattâ bâzı düşman müellifler bile hayranlıklarını ifade mecburiyetinde kalmışlardır.”
Muhakkaktır ki; sözlerin en güzeli, Allah ü teâlâya âittir. Meselâ; “Sözleri dinleyip de en güzeline tâbi olan kullarıma müjdele!” (Zümer, 18) ve “İnsanlara güzellikle söz söyleyiniz” (Bakara, 83) âyetleri, bizlere numûne teşkil eder; yol gösterir.
Peygamber Efendimiz de bir hadîslerinde: “En sevdiğim söz, doğru sözdür” buyurmaktadır..
Demek ki, sözün hem “doğru” ve hem de “güzel” olması tercih edilmelidir.
O hâlde; ben, sen veya onlar…Hangi yolun temsilcisiyiz ki, söz hakkında ahkâm kesiyoruz.
Peygamber Efendimizin: “Beni Hûd sûresi ihtiyarlattı/kocalttı” dediği, Hûd sûresinin 112. âyetinde ise, şöyle buyrulmaktadır: “Emrolunduğun gibi dosdoğru ol”.
O hâlde, söz, “dosdoğru” olmalı ki, ‘adâlet hükmüyle’ tesir etsin!.. Gönülleri fethetsin, ferahlatsın!.. Elbette ki, bu “dosdoğru” söz, aynı zamanda, güzelliklerle de tezyîn edilmiş söz olmalıdır ki, tesir gücü daha da kuvvetlensin!..
Kimin dilinden güzel bir söz dökülürse, muhakkaktır ki, o, bu emrin tâkîpçisi ve tatbikatçısıdır. Bu tatbikatçı, ne kadar sevgi dolu bir kalb taşır ki, onun gönlü kadar, zihni de berraktır.
Zihin berraklığı, gönle darlık değil, genişlik ihsân eder. Bu ihsân, şunun-bunun değil, doğrudan doğruya Cenâb-ı Hakk’ın bir tecellîsi olur.
Güneşe, aya, yıldızlara bakıp hislerini ortaya dökenler; suların, ağaçların ve bin bir çeşit kuşların ötüşlerinden ilhâm devşirenler, bu ilâhî emrin hazzını yaşayanlardan başkaları değildirler.
“Sözüm, söz”; ‘Bu güzelliklerin kıymetini bilip; saf ve tertemiz niyetlerle haşir-neşir olacağıma söz vermeyi taahhüt ediyorum!’, demektir.
Saf ve tertemiz niyetin ortaya çıkardığı, dillendirdiği ve sayfaya döktüğü her kelime, beşerî âlemin sebeplerine yapışıp ilâhî maksada ulaşmanın emelini taşımaktan başka bir şey değildir/olmamalıdır.
Yusuf Has Hâcib (1017? -1077?), Kutadgu Bilig’de şöyle der:
“Ölüden diriye kalan miras sözdür; miras kalan sözü tutmanın yüzlerce faydası vardır.
Bilgisiz, muhakkak ki, kördür; ey gözsüz kör, bilgiden hisseni al.
İnsanın süsü-sözdür; bu söz de çok çeşitlidir, haydi, ey dilim, iyi sözlü insanı öğ.
Buna benzer Türkçe bir ata-sözü vardır; işte onu söylüyorum, şöyle der.
Akıl süsü-dil, dil-süsü-sözdür; insanın süsü-yüz, yüzün süsü-gözdür.
İnsan sözünü dil ile söyler; sözü iyi olursa, yüzü parlar.
Eğer dikkat edersen, görürsün ki, dünya beyleri arasında en iyileri türk beyleridir.
Bu türk beyleri arasında adı meşhur ve ikbâli ayan-beyan olanı Tonga Alp-Er idi.
O yüksek bilgiye ve çok fazîletlere sâhip idi; bilgili, anlayışlı ve halkın seçkini idi.”
(Bknz. Kutadgu Bilig, Yusuf Has Hâcib, Çeviren, Reşid Rahmeti Arat, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1974, Sf.30-31)
O hâlde; “miras”a sâhip çıkmalı; aslımızı-neslimizi, soyumuzu-sopumuzu iyi bilmeliyiz!..
Onlar, nasıl güzel söz söylemiş ve güzellik peşinde yürümüş koşmuşlarsa, bizler de aynı yolu tâkîp etmeliyiz!..O hâlde; hedefimiz, doğrudan şaşmamak ve güzellikten uzaklaşmamak olmalıdır!..