Türk ülkeleri başta olmak üzere, bütün Müslüman ülkelerin şehirleri, Yunan ve Roma şehirlerinden ayrı bir gelişme gösterirler.
*
Ülkelerde büyük yerleşim yerleri, ekonomik ve kültürel hayatın, sürükleyici gücünü oluştururlar. Şehirler çevrelerindeki çekim alanlarıyla, hem ekonomik, hem siyasal, hem kültürel hayata canlılık kazandırırlar. Şehirler ürettikleri ürünlerle, verdikleri hizmetlerle çarşılarını ne kadar zenginleştirirlerse, etki alanları o kadar genişletirler.
*
“Dört Halife Dönemi”nde Medine’den, dünyanın dört bir köşesine dağılan Müslümanlar, Son Peygamber’in öncülüğünde kurulan şehiri örnek alırlar. Medine çarşı, okul, cami üçlüsü çevresinde, halka halka genişleyerek büyür. Müslümanların şehirlerinde, çarşılar ekonomiyi, camiler ve okullar kültürü dönüştürürler.
*
İlk Müslümanların Medine’ye gelmeleriyle, küçük şehir büyük şehire evrilir. Mekkelilerle kan tazeleyen Medineliler, yüzyıldan daha kısa bir zaman diliminde, dünyada gidilmedik şehir bırakmazlar. Onların dünyaya açılmalarındaki başarıları, kültürlerinin kapsayıcılığından, çarşılarının işlevselliğinden kaynaklanır.
*
Medine çarşıları denilince akıllara, İlk Müslüman’lardan Abdurrahman Bin Afv gelir. O bir Mekkeli olarak Medineli Saad Bin Rebi’yle elele vererek, çarşını yolunu öğrenir. Çok kısa zamanda, çarşının dönüştürücü gücünü yakalar, çevrenin en güçlü, en eli açık varlıklılarından biri olur. Ve sevilen, izlenen bir iş insanı olma ayrıcalığı kazanır.
*
Yirminci yüzyılda açıkça görüldüğü gibi, çarşılarla camilerin arasına “Demir Perde”yle ayıran ülkeler, büyük başarısızlığa uğrarlar. Çarşılarını, okullarını, camilerini bütün insanlığın bilgi ve bilgelik birikiminden yararlanarak, sürekli yenileyen ülkeler hiçbir zaman yenilmezler. Onlar dünyanın izleyen ülkeleri değil, izlenen ülkeleri olurlar.
*
Camiler insanları, insanlar çarşıları, çarşılar ekonomileri değiştirirler. Çarşılarda insanların gözlerini değil, karınlarını doyuran ürünler satılır.