Büyük Osmanlı döneminden, Küçük Cumhuriyet dönemine geçişin sancılı yıllarında, başşehirlik işlevleri İstanbul’dan Ankara’ya taşınır.
*
Türkiye’de Tanzimat’la başlayan Batılılaşma çalışmaları, Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında doruk noktasına ulaşır. Kuruluş döneminin öncüleri, İstanbul’da yitirilen değerleri, “Özgürlük, Eşitlik, Kardeşlik” diyerek, Avrupa’da çalkantılara yol açan Paris’te ararlar. Ve gözler İstanbul’un beslendiği kaynaklardan, Paris’in dayandığı kaynaklara çevrilir.
*
“Masal” şiirinde Sezai Karakoç’un, “Doğu’da bir baba vardı / Batı gelmeden önce / Onun oğulları Batı’ya vardı” diyerek, anlattığı babanın çocukları gibi, Paris İstanbul’a gelmeden önce, İstanbul Paris’e gider. Türkiye bin yılda Anadolu’da hem zenginleştirdiği hem derinleştirdiği değerleri, İstanbul’da yitirerek, Paris’te aramaya başlar.
*
Düşünceyi şiire, şiiri eyleme dönüştüren Mehmet Akif, “Yol yakınken geri dön, nafile çıkmaz bu sokak” diye düşünür. O Ankara’nın geleceğini, Paris’te aramayan şairlerin başında gelir. Ancak Paris’e ilgisiz kalınmasını istemez, Asım kuşağına, “Bir ömre bedeldir şu geçen her gününüz / Bir gün evvel gidiniz, bir saat evvel dönünüz” demeyi unutmaz.
*
Acılarla dolu geçiş döneminin sancılarını Mehmet Akif’le Yahya Kemal birlikte yaşarlar. Her ikisinin anayurtları, İpek ve Üsküp yeni devletin sınırları dışında kalırken, hiçbir zaman ümitsizliğe kapılmazlar. Biri geçmişin güzel günlerini yaşadığı döneme taşırken, biri yaşadığı dönemi geleceğe taşır. Ve dönemlerinin kutup yıldızları olurlar.
*
Anadolu’nun iki büyük şairi, Türkiye’nin geleceğini Asya’da ya da Avrupa’da değil, iki kıtayı, iki denizi birbiriyle buluşturan, birbirine bağlayan İstanbul’da görürler. Onlar İstanbul’da yitirilen bilginin ve bilgeliğin, Whashington’da, Moskova’da aranmayacağını bilirler. Ve ömürlerini, Paris’i İstanbul’a değil, İstanbul’u Paris’e taşımaya adarlar.
*
Gelen yüzyılın öncüleri, geçen yüzyılın kurucuları gibi, “Ya İstanbul Ya Paris” demiyorlar, “Hem İstanbul Hem Paris” diyorlar.