Nietzsche: ‘’Ben bu kulaklara göre ağız değilim’ diyerek anlaşılamadığını ifade eder. Necip Fazıl’da aynı dertten yakınır; anlaşılamamaktan…
Çok farklı, orijinal şeyler düşündüğünün farkında olan çoğu düşünür, yazar-çizer, anlaşılamamaktan dolayı eser vermeyi bile düşünmez. İnsanoğlunun bilgi düzeyini etkileyecek, yeni ufuklar açacak nice beyin, Tanrı’nı yüklediği görevi tamamlayamaz, göçüp-gider. Bir de Tanrı’nın dokunduğu insanlar vardır. Sayıları oldukça azdır; kimi ressam, kimi yazar, kimi bilim insanı… Tesadüf eseri de olsa; doğduğu mekân, geliş nedenine uygun bir ortamsa, eserini ortaya koyma şansı, insanlığın da şansı olur... Ortamına doğmayan büyük yetenekler, görevini tamamlamadan göçüp gider ne yazık ki…
Ve Tanrı’nın yetenek verdiği, ama dokunmadığı yetenekler de vardır, çoğu yeteneğini abarttığından, düşer dünyayı aydınlatmaya çalışan, “Tanrı’nın dokunduklarının peşine,” onlarla yarışır kendince. Hiç kimseyi beğenmez yarı aydınlar…
Yarı aydınlardır belki çoğunlukla karanlığın nedeni.