Nikâh, İslam hukukuna göre; bir erkekle bir bayanın, birlikte yaşamalarına ve karşılıklı yardımlaşmalarına imkân veren ve taraflara karşılıklı hak ve sorumluluklar yükleyen sözleşmedir. Hukûkî tâbirle ‘akit’tir. Peygamberimiz Hz. Muhammed (sav) Efendimiz, nikâhı tavsiye etmiş ve ‘Nikâh benim sünnetimdir.’ Buyurmuştur. Evlilik, kişiyi büyük günahlardan olan zînadan korur, insan neslinin sağlıklı bir şekilde devamını sağlar.
Günümüzde nikâh akdi yetkisinin müftülüklere verilmesi hususu tartışmaya açılmıştır. Öyle anlaşılıyor ki, tepkiler fazla olursa, tasarı geri çekilecektir.. Sessiz kalınırsa nikâh akdi yetkisi müftülüklere devredilecektir.
Demokratik ülkelerde zâten böyle olması gerekir. Yapılması düşünülen işin eğrisi-doğrusu, mesele hakkında fikir üretebilen kişilerce ortaya konulur, fikirler incelenir, ona göre karar verilir.
Konu hakkında fikri olanlar ile güvenilir kaynaklar üzerinde araştırma yapma imkânı bulabilenler, fikirlerini veya araştırma neticesinde oluşan kanaatlerini ilgililerin istifadesine sunarlar. Böylece vatandaşlık vazifesini yerine getirmiş olurlar.
Yeni bir uygulamayı başlatmak isteyenler, bu değişikliğe neden lüzum hissetmişlerdir? Önce bunun açıklanması gerekir. Bâzı aksaklıklar var ise, o aksaklıkların giderilmesi düşünülmelidir. Aksaklıklar giderilemiyorsa ve nikâh akdi yetkisinin belediyelerden mutlaka alınması gerekiyorsa, neden müftülükler ilk akla gelen merci oluyor da, meselâ nüfus müdürlükleri ile kaymakamlıklar düşünülmüyor?
Günlük hayattaki işlemleri İslâmî esaslara bağlamak şüphesiz bir takım faydalar sağlar. Fakat gerekli şartlar oluşturulmadan her işi İslâmî esaslara bağlamak yalnızca şekilcilikten ibâret kalmaz, altından kalkılamayacak mahzurları berâberinde getirir.
O mahzurların neler olduğuna bakalım:
1-Müftüler, mutlaka nikâh akdini yapmak üzere yetkilerini, kendilerine bağlı bir görevliye devredeceklerdir. Tıpkı belediyelerde olduğu gibi… Bilindiği gibi nikâh kıyma yetkisi, kanunla belediye başkanlarına verilmiştir. Başkan, bu yetkiyi bir belediye görevlisine devreder. Müftü de aynı usulü tatbik edecektir. Nikâh işlemi, sâdece ‘sizi karı-koca ilan ediyorum’ demekten ibâret değildir. Evlenme talebinin alınması, askıya çıkartılması, belgelerin tanzimi kadro gerektirir. Her müftülük nezdinde 5-10 kişilik ek kadrolar kurulacaktır. Bu kadronun bir âmiri, âmirin özel kalem müdürü veya sekreteri, makam arabası, şoförü ve belki de koruma görevlisi olacaktır. Bütün bunlar israftır. Dinimize göre israf haramdır.
2-Eğri otursak bile doğru konuşmak gerekir. Diyânet İşleri Başkanlığı’nın kadrosu, insanlarımıza İslamiyet’in ne olduğunu tam mânâsıyla anlatamamıştır. İnsanlarımızın büyük bir ekseriyetinin dinî bilgilerde açığı vardır. Bu açığın aileler tarafından, okulda sınıf veya din dersi öğretmenleri tarafından kapatılması mümkün olmamıştır.
Eğer mümkün olsaydı:
2.1-Zina günahının boy aptesti ile giderileceğini zanneden… 2.2-Perşembe akşamları veya Ramazanda içki içmenin günah, diğer gün ve/veya aylarda serbest olduğunu düşünen… 2.3-Yediği ve aile efradına yedirdiği lokmanın helal olup olmadığına bakmayıp yalnızca domuz etinin haram olduğunu söyleyen…
2.4-Teravih namazları konusunda hassas davranıp farz namazları ihmal eden…
2.5-Ölünün yanında örtünüp dirinin yanında açılıp saçılan…
2.6-Peygamber (sav) Efendimizin dediklerini değil şeyh efendinin dediklerini yapan…
Bütün bunlara rağmen ‘İslam dini, en mükemmel şekilde Türkiye’de yaşanıyor’ diyen… Bunca insanımız varken… Teşkilatın vazifesini hakkıyla yaptığını iddia etmek mümkün değildir.
3-İnsanlarımızda yaygın kanaat vardır: Dinî nikâh, halk arasında ‘imam nikâhı’ olarak anılır. İmam nikâhı ise, üç defa ‘boş ol’ deyince sona erer. Yalnızca dinî nikâh kıyılması, ‘boş ol’cuların sayısını artıracaktır. Bu durum aile yapımızı bozar.
4-Ülkemizde hâlen dinî nikâh yapılmaktadır. Ancak nikâh kıyacak din görevlisi, resmî nikâh yapılıp yapılmadığını araştırmak mecburiyetindedir. Bu sistem, hangi gerekçeyle bozulacaktır?
5-‘Muta nikâhı’ meselesi nasıl halledilecektir?
6-Yürürlükteki sistemin aksayan tarafları varsa, ıslah edilmesi çok daha kolaydır.
Bâzı konularda ileri sürdüğü yorumlar tartışılsa bile, günümüzde yaşayan en tecrübeli ve güvenilir İslam Hukuku âlimi, Prof. Dr. Hayrettin Karaman’dır. Karaman Hoca diyor ki:
İslam hukukunda evlilik akdi ibâdet ve mukaddes değildir, ancak Müslüman’ın her davranışı gibi evlilik akdi ile ilgili de dinin kaideleri vardır, bu kaidelere riayet edilmediğinde bâzen akit gerçekleşmez, bâzen sakat olarak gerçekleşir. Ayrıca kaideler kasten çiğnenirse günah da devreye girer. Yâni muâmelât dediğimiz hukuk alanında dinin koyduğu kaidelere riayet edilmediğinde günah işlenmiş olacağından dünyadaki yaptırımdan başka ahirette de ceza görme tehlikesi vardır. İşte bu sebeple hassas Müslümanlar nikâh akitlerinin de dinin koyduğu kaidelere uygun olarak yapılmasını isterler.
Kanun tasarısında maksadın, ‘evlenme işlemlerini kolaylaştırmak’ olduğu belirtiliyor. Zorluklar, ‘belli şartlara riayet etme mecburiyeti’nden kaynaklanıyor. Evlenme işlemini şartlardan arındırmak, boşanma işlemini kolaylaştırır. Boşanmış ailelerin ve onların çocuklarının çoğalması ile ortaya çıkacak problemleri Türkiye kaldıramaz.
Netice: İslâmî hassasiyeti olanlar dinî nikâhı zâten ihmal etmiyorlar. Kaidelere uygun olmasını sağlamak, için din görevlilerinin kaideleri bilmesi ve tatbik etmesi ile sağlanmalıdır.
Nikâh işleminin müftülüklerde akdedilmesi bir miktar faydalar temin edebilir. Fakat faydalar net değildir. Tatbikatın ortaya koyacağı mahzurlar ise tahmin edilemeyecek kadar büyük boyuttadır.
Diyânet Teşkilatı, gerek câmilerde vaaz ve hutbe yoluyla gerekse yazılı ve sesli-görüntülü medya aracılığı ile vatandaşlarımızı, resmî nikâhtan sonra ve ayrıca dinî nikâh yapmaya teşvik etmelidir.