İsrail Devleti’nin nasıl kurulduğunu anlamak bir yerde 1865’te Budapeşte’de doğmuş bir Yahudi olan Theodor Herzl’i tanımaktan geçer. Kendisi Hukuk doktorudur, gazetecidir. Neue Freie Press Gazetesi’nde çalışmakta, Yahudilerin Avrupa’da çok aşağılandığı bir zaman kesitinde yaşamaktadır. Kendisi de bu aşağılanmaların hedefi hâline gelip, çok çirkin hitaplara mâruz kalınca kafasında bir Yahudi devleti kurmak, kendisi dâhil aşağılanan, hakaret gören bütün Yahudileri bir devletin çatısı altında korumaya almak fikri iyice yerleşir. Bu fikir kısa zamanda bir ideal olarak olanca kuvveti ile bütün benliğini istilâ eder, İsrail Devleti’ni kurmak onun için artık tek hedef hâline gelir.
Yahudi zenginleri de aşağılanan bu yahudileri bir yerlere yerleştirmek için uğraşmaktadırlar ama Herzl’e göre bu yardımla olacak iş değildir. Bir an önce bir toprak parçası bulunup İsrail Devleti kurulmalıdır. Peki bu toprak parçası nasıl bulunacak, kimden alınacaktır? Önce para babaları dediği zengin Yahudilerden para isteyecek, kafasında kurduğu Yahudi Devleti’nin toprağını bu paralarla satın alacaktır. Aslında bu büyük bir mücâdelenin başlangıcıdır. Hemen para babaları ile temasa geçer. Umduğunun aksine aradığı desteği para babalarında bulamamıştır. Onlara “Siz para Yahudi’sisiniz ben ise fikir ve mânâ Yahudisiyim” diyerek haykırır. Bundan sonra gazeteciliğini idealinin emrine verecektir. Eğer böyle bir idealin sahibi olmasaydı büyük bir gazeteci olarak târihe geçebilirdi. Çünkü bu büyük mücâdelede Osmanlı Sultânı II. Sultan Abdülhamîd dâhil kimlerle görüşmemişti ki… Alman İmparatoru, İtalya Kralı ve Papa… Daha nice mühim şahsiyet… Eğer bu mülâkatları neşretseydi gazetecilik kariyerinde dev adımlarla ilerleyebilirdi. Ama o bu mülâkatları neşretmedi. Binbir güçlükle görüştüğü bu kişileri sâdece gayesine erişmek, Yahudi dâvâsına inandırmak için uğraştı. Daha açık ve öz söylemek lâzımsa onları kurulacak Yahudi Devleti’ne satın alınacak bir toprak parçası bulmak için vasıta olarak kullandı… Peşpeşe Siyonist kongreleri toplaması da büyük bir başarıydı ve bir ilkti. Bütün dünya Yahudilerini aynı ideal etrafında birleştirmek için hiç usanmadan kongreden kongreye koşturdu durdu. Bu mücadelesinde her insanda görülebilecek aşağılıkları, ihânetleri, satın alınabilir olmayı ırkdaşlarında da gördü. Theodor Herzl, Yahudi ırkının Gettolarda yaşamaya mahkûm olduklarından dolayı diğer ırklardan daha çok aşağılık tarafları olduğunu da bu tür olayları yaşadıktan sonra öğrenmiş ve söylemişti de… Ama buna rağmen onları bütünüyle bir devlet çatısı içinde toplayarak güzel vasıflara sahip kılmak, eğitmek idealinden vazgeçmemişti. İyi bir entelektüel olması Almanca’yı ana dili gibi bilmesi. Fransızca’ya Paris’te gazetecilik yapabilecek kadar hâkim olması, İtalya Kralı ve Papa ile İtalyanca konuşabilmesi idealini gerçekleşmesine yardım eden silâhlarıydı. Bütün bu koşturmalar neticesinde kendisine en uygun gelen yer, hasta adam olarak borç batağında yüzen Sultan II. Abdülhamîd’in imparatorluğunun toprakları içinde bulunan Filistindi. Sultânı o toprak parçasını satmaya iknâ edecekti. Ama nasıl? Papa dâhil diğer devlet başkanlarını kendi etrafına toplayıp, onların da baskısıyla Hakânı Filistin’i satmaya râzı edebilirdi. Açıkcası Sultan II. Abdülhamîd diğer iç dertlerle uğraşırken kendisini bir siyonist kuşatması içinde de bulacaktı.
1896-1902 târihleri arası Herzl’in Yıldız Sarayı ile bağlantısının devam ettiği yıllardır. Herzl’in İstanbul seferlerine bıkmadan usanmadan devam ettiği, kendisine Filistin’in kapısını açacaklarına inandığı kişileri rüşvete boğduğu yıllar… Sultan II. Abdülhamid Theodor Herzl’i ancak İstanbul’a üçüncü gelişinde huzuruna kabul etmişti. Sultâna yaptığı Filistin’i satması teklifine ilâve olarak pek çok teklif daha sunmuştu. Meselâ Ortadoğu’da bir üniversite kurmak, bu şekilde gençlerin Avrupa’ya giderek kendisine muhâlif fikirlerle dönmesinin önüne geçmek bu tekliflerden sâdece bir tanesiydi. Herzl büyük ideali ve onun destekçisi parlak zekâsıyla Sultânın önüne bütün hal çarelerini birer birer sermeye devam edecekti. Osmanlı Devleti’nin bütün dış borçlarını ödeyecek, Ermeni meselesini Osmanlı lehine halledecek, Avrupadaki Türk aleyhtarlığını hafifletecek, Ne yapıp edecek Jöntürklerin lideri Ahmed Rıza’nın faaliyetlerine de mâni olacaktı. En mühimi dış borçlardı. Sultân’a 32 milyon altın borcun 0/080’ninin yâni 25-26 Milyon altının Avrupalı Yahudiler tarafından hemen ödeneceği teklifini büyük bir samimiyet ve inandırıcılıkla yapmıştı. Sultân’ın Duyunu Umumiye ile giriştiği pazarlık neticesinde borcun ertelenmesi Herzl’i üzmüşse de aslâ ümitsizliğe düşürmemişti.
Herzl İngiltere’den de toprak istemişti. İngiltere’ye ilk teklifi Kıbrıs ve Sina’yı Yahudilere vermesiydi... İngiliz aslanı ise Herzl’e sömürgesi olan “Ugandayı verelim” diyerek başka bir teklifte bulunmuştu. Bunun arkasında bünyesinde barındırdığı Yahudilerden kurtulmak isteği de vardı. 1903’te 6. Siyonist Kongresinde bâzı delegelerin karşı çıkmasına rağmen teklif kabul edilmişti. Bu kabul kararı kendilerine Tanrı’nın vaad ettiği toprak olduğuna inandıkları Filistin’in arka planda kalmasıydı ama aslâ unutulması değildi. Toplanan paralarla Filistin’i satın alma fonu da çoktan oluşturulmuştu. Uganda meselesi ise Yahudiler tarafından devlet kurmaya elverişli olmadığı gerekçesiyle bir müddet sonra zâten gündemden kalkacaktı. Onlar için vazgeçilemeyen toprak, binlerce sene önce yaşadıkları, kendilerine Tanrı’nın vaad ettiği Filistindi.
Seneler akıp geçmiş Theodor Herzl idealinin yolunda gösterdiği büyük kararlılığı ile Siyonizmi de kurmuş, kongrelerinden birinde İsrail Devletinin de kurulduğunu da büyük bir inançla ilân etmişti. Ölüme çok yaklaştığı günlerden birinde “Beş yıl içinde, ama muhakkak elli sene içinde bu gerçekleşecek ”diyerek İsrail Devleti’nin nazâri olarak değil gerçek olarak da kurulacağını haykırmıştı. 1904’de öldüğünde 39 yaşındaydı. 1920’de, Herzl’in ölümünden 16 sene sonra Yahudiler Filistin’in onlara Tanrı tarafından vaad edilmiş eski vatanları olduğunu ilân ettiler. Bu noktada Müslüman düşmanı İngiliz mandasının desteği ve yardımı da tabii ihmal edilemezdi. İngiliz, Birinci Cihan Savaşı sonrası Osmanlı’nın kaybettiği topraklarda dindaşlarımız Arapların ihâneti sayesinde mandacılığa da soyunmuş, Yahudilere de yardım elini uzatmıştı. Yalnız İngiliz Dışişleri sekreteri Lord Curzon Yahudilerin 1200 yıl önce ortadan kalkmış bir bağlantıyı öne sürerek hak iddia etmelerinin kabul edilemez olduğunu söylemiş bunu zapta da geçirmişti. Lord Curzon haklıydı. Bu topraklar bize Tanrı tarafından binlerce sene önce va’dedildi diyerek bir ülkeye girerek kan dökmeğe, terör estirmeye fetih bir yana işgal demek dahi zordu. Akıl ve mantık dışılığı simgeleyen bir başka isim bulmak da pek kolay değildi. Belki de yaşadıkları çeşitli ülkelerde mâruz kaldıkları aşağılanma ve hakaretlerin psikolojik bir travması olabilirdi. Ama bu travma Ortadoğu’yu kan gölüne çevirecek, büyük bir felâketin içine sokacaktı. Hülâsa edersek Herzl aslında Siyonizmin kurucusu olduğu kadar İsrail Devleti’nin de kurucusudur. Ama ne yazık ki vefatından 42 sene sonra kurulan İsrail Devleti onun barışçı tavrından çok ayrı bir yol izleyerek Ortadoğu’yu felâkete boğmuştu. Bu, Herzl’in takip ettiği “Diplomatik Siyonizm” yolu değildi. Bu, Tanrı binlerce sene önce buraları bize va’detmişti diyerek Müslüman halkı yerinden yurdundan ederek, öldürerek terörle gerçekleşen temeli adâlet olmayan bir devletin kurulmasıydı. Karşılık olarak bir başka terör odağının ortaya çıkacağının da habercisiydi. Halbuki Herzl Filistin’i satın alacağına çok inandığı günlerde bir barış mesajı verirken böyle konuşmuştu: “Lüzumlu topraklar hiçbir zorlama olmadan satın alınacaktır. Hiç kimsenin mülkiyet hakkının elinden alınması bahis konusu değildir. Mülkiyet özel bir haktır ve elden alınamaz. Sultânın şahsına ait kısımlar değeri mukabilinde ve kendileri arzu ederse satın alınacaktır”
Theodor Herzl iyi bir entelektüel ve çok zeki bir insandı ama pek çok câzip teklif götürdüğü Sultan II. Abdülhamid’i başlarda tanıyamamıştı. Tabii para karşılığı alınan toprakların vatan olamayacağını da anlayamamıştı. 80 yaşına kadar yaşasaydı hayâlini kurduğu, kurulması için çok uğraştığı İsrail Devleti’nin liderlerinin yaptıklarını görünce acaba ne hissederdi?
II. Sultan Abdülhamîd ise ajan olarak da kullandığı, Herzl’in de kendisinin de dostu olan Newlinsky vasıtası ile Herzl’e bunları söyleyerek satın alma konusunu bir daha açılmamak üzere kapatmıştı: “Mösyö Herzl sizin arkadaşınız olduğuna göre, benim de dostum demektir. Kendisine bu meselede artık hiçbir teşebbüste bulunmamasını öğütleyiniz. Benim bir karış toprak vermem söz konusu olamaz. Zirâ istenen toprak bana ait değildir. O milletime aittir. Bu devleti kuran ve kanıyla besleyen milletime… Herhangi birisine vermek veya bizden koparılmasına râzı olmaktansa, yeniden kanımızla yıkamayı tercih ederiz. Benim Suriye ve Filistin’den gelen iki alayım Plevne’de son neferlerine kadar şehit oldular. Türk İmparatorluk toprakları bana değil, Türk milletine aittir. Bu İmparatorluğun hiç bir parçasını hiç bir kimseye veremem. Yahudiler şimdilik milyarlarını biriktirsinler. Kim bilir, bir gün bu imparatorluk paylaşılırsa onlar da istediklerini belki bir şey ödemeden de elde edebilirler. Ancak kadavramız paylaşılır. Canlı vücûttan parça koparılmasına müsaade edemem.” Gerçek bir devlet adamının ağzından çıkan bu sözler üzerine acaba Herzl ne hissetmişti? Aşağıdaki satırlar Theodor Herzl’in hâtıralarından alınmıştır: “Sultanın gerçek bir devlet adamının büyüklüğünü yansıtan bu sözleri, her ne kadar o an için ümitlerimi söndürse de bana tesir etti ve heyecanlandırdı. Ölümü ve paylaşılmayı kabul eden bu kadercilikte trajik bir güzellik vardı ve madalyonun öteki yüzünde ise pasif bir mukavemet şeklinde de olsa, son nefesine kadar mücâdele iradesini gösteriyordu.
Sultan, Herzl’e Filistin’i değil küçücük bir toprak parçasını bile devleti borçlar içinde yüzerken satmamıştı. Peki o zor günlerde İngiliz’in altınlarına dayanamayarak Osmanlı’yı arkadan vuran dindaşlarımız olan Araplar ne yaptı? Ne mi yaptı, İsrail onların teklif edilen büyük paralara dayanamayarak sattıkları topraklarının üzerinde kuruldu. Bir fıkra çoğu zaman acı gerçekleri de yansıtır. İşte bu da o cinsten… İsrail’in ilk başbakanı Ben Gurion’a “Boşuna uğraşma İsrail Devleti’ni kurmak için. Bak Kur’an’da devlet kuramayacağınız yazılı” demişler. Cevap vermiş: “Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar gelince düşünürüz.” Evet Kur’an’ın bahsettiği Müslümanlar… Çok uzun zamanlar var ki onlara rastlayamıyoruz. Utançlarından gizlenmeyi mi tercih ettiler acaba?...
Kur’an’ın ortaya koyduğu gerçek ise asla değişmez… Soralım… İsrail bir devlet mi? Nüfusundan daha fazlası sınırlarının dışında bulunan bir devlet olur mu? İsrail Diasporasının büyük bir kısmı ikinci bir İsrail gibi olan nüfusuyla Amerika’da yaşamaktadır. Herzl’in Siyonizm’i bu noktada dünya Yahudilerini bir devletin çatısı altında toplayamadığı için başarısızlığa uğramıştır. Ama bu başarısızlık, Hz. Musa’nın insanlığa yönelik tebliğinin değil, korkunç bir ırkçılığın temeli üzerine kurulmuş İsrail denilen devlet müsveddesinin aczi olduğu kadar kuvvetini, korkunç ve ürkütücü kuvvetini de oluşturmuştur.