Belediye Başkanlığımız döneminde, TRT’den sonra en büyük çocuk şenliğini Bekirpaşa da – İzmit’te yaptık. 23 Nisan Egemenlik ve çocuk bayramını onlarca ülkenin çocuklarıyla beraber günlerce dolu dolu yaşadık. Evlerimize misafir ettik onlar Ailelerimizi yakından gördüler, kültür ve yaşayışımıza çok güzel anılarla şahit oldular. Halen ülkeler arası çocuklar ve aileler arası o sıcak ve samimi havanın devam ettiğine şahit oluyoruz ve Onun mutluluğunu da yaşıyoruz.
Gelen öğrenciler ilköğretim çağındaki çocuklardı. Hemen hemen her yıl gelen bu öğrenci gruplarından biriside, Moskova’dan seçkin ve örnek bir özel okuldan gelen çocuklar ve öğretmenlerdi.
Çok memnun olmuş olmalılar ki, ben ve birkaç arkadaşı bir kış günü Moskova’ya davet ettiler.
Bu davetlerini kabul ederek, bizde üç arkadaş Moskova’ya gittik.
Moskova havaalanından bizler karşılandık. Onların refakatlığın da şehrin merkezin de güzel bir otele yerleştik.
Eksi yirmi iki derece civarında soğuk ve sessiz bir gecede, Türkiye’den üç arkadaşla birlikte yol yorgunluğunu atmak üzere odalarımıza çekildik.
Sabah olduğunda kahvaltı ve kahvaltıdan sonra, bizi bekleyen Türkiye de misafir ettiğimiz öğrenciler ve Anne-Babaları ile otelin salonunda buluştuk.
Çocuklar bizi görür görmez, ailelerinin yanından ayrılarak koşarak yanımıza geldiler. Çocuklarla doya doya hasret giderdik. Soğuk hava birden sıcak bir ortama büründü.
Her bir arkadaşımızın kollarında 9-10 yaşlarında 2-3 çocuk başları göğsümüz de, bazılarının anneleri de gözyaşlarını silmekle meşguldüler.
Doğu bloku ülkelerinin çocuklarının, sevgiye gerçekten çok ihtiyaçları olduğuna şahit olduk.
Bu ülkelerde genellikle anneler çalışır. Sadece bir işte bile değil, çeşitli işlerde çalışarak çocuklarının bütün yükü annelerin üzerindedir.
Babalar ise genellikle, çocuklara mesafeli, ama alkole yakın bir hayat tarzları var.
Rusya, Ukrayna ve Belarus gibi ülkelerde genellikle manzara böyle…
Ağır işlerde çalışan kadın, eve bakan ve çocukları da büyüten de kadınlardır.
Bu çocuklarla kucaklaşma, hasret giderme ve velilerle tanışmadan sonra, otelden ayrıldık. İlk günkü gezi programımızda Moskova’nın meşhur Metrolarını gezmek vardı.
-Bu gezide anne ve babalarından izin alınan çocuklarda yanımızdaydı. Rehberimizle birlikte Metronun yolunu tuttuk ve başladık gezmeye.
-Dışarıda eksi yirmi iki derece soğuk olunca, yeraltında Metro da seyahat etmek yolculuk etmek daha da bir güzel oldu.
-O gün Metro ulaşımını ve işleyen düzeni gördük ve de inceleme fırsatlarımızda oldu.
-Metrodan çıktık, otele gelmeden önce yol boyunca seyyar satıcıları gördük ve onlarla Türkçe konuştuk.
-Özellikle, Tilki, Kurt, Çakal ve Sansar gibi hayvanların derilerinden yapılmış kışlık giysiler, başlıklar, papaklar satan bu küçük esnafın çoğu da Kafkasyalı insanlardı. Dağıstanlı, Azeri ve Osetya’lılar başta olmak üzere diğer Türk topluluklarıydılar.
-Nihayet akşam otele vardık. Yemeklerimizi yedikten sonrasında da, rehberlerimiz bize sürpriz yaparak, bir programa gideceğimiz müjdesini verdi. Bizde memnuniyetle kabul ettik. Nihayetinde gideceğimiz program, Türkiye’mize gelen öğrencilerin okullarındaki bir programdı.
Moskova’daki bir okulu, öğrencileri ve öğretmenlerini ve de etkinliği yakından görmüş olacaktık.
Gittiğimiz yer, okulla ilgili bir kültür merkeziydi. Gerçekten mükemmel bir salon hemen hemen salonun her tarafından, sahneyi görebiliyorduk. 2000 kişilik salon tıklım tıklımdı. Ara boşluklara bile sandalye ilaveleri yapıldı.
Komünist sistem çevre, kültür, sanat, heykel, resim ve mimari konulara önem vermiş, ama maalesef insanı unutmuş olduğunu gördük.
İnsanlar huzursuz ve mutsuzdu. Hele Moskova şehri, Dünyanın en pahalı kentlerinin başında geldiğine de şahit olduk.
Salonda herkes yerine oturdu. Bizde tercümanımızla, rehberimizle beraber en ön sırada, protokole ayrılan bölümde yerimizi aldık.
Anonslar yapıldı. Büyük bir sessizlik oluştu. Herkes dikkatle sahnedeki perdenin açılmasını beklemeye başladı.
Az sonra da perde açıldı.
Sahnede ise eski bir sanatçı olan, okul müdürü vardı. Canlı ve etkili bir insan olduğu her halinden belliydi.
Müdür bey başladı konuşmaya;
Bir taraftan da, yanımdaki tercüman kulağıma sessizce konuşmaları tercüme ediyordu.
Sahnedeki okul müdürü, herkesi selamladıktan sonra, tüm izleyicilere ve hazuruna ‘’ Değerli veliler ve misafirler, bizim okulumuz yurt dışına gittiğinde muhakkak birincilik ödülü alarak geldiğini biliyorsunuz.’’ İki bin kişilik salon alkıştan yıkılıyordu, evet dercesine. (Folklör de Dünyaca meşhur bir okuldu.)
‘’ Yine bizim bu okulumuzun, Dünyanın tüm meşhur halk oyunlarını öğrettiğimizi de biliyorsunuz değil mi?’’
Çok disiplinli bir şekilde, gür ve canlı alkışlar sahneyi inletmeye devam ediyordu.
Alkışlar biter bitmez, Müdür bey, ‘’peki, peki şimdi siz veli ve misafirlere önemli bir şey söylemek istiyorum. Bizim çocuklarımız yurt dışına çıktıklarında, oralarda gördüklerini ve yaşadıklarını ailelerine, hatta komşularına heyecanla anlatırlar. Bu merak ve anlatımlar bir hafta sonrada biterdi. Bu genellikle de böyle olurdu.
Geçen sene okulumuzdan bir grup çocuğumuzu, Türkiye – İzmit – Bekirpaşa denilen bir şehre gönderdik. Bir haftada bitmesi gereken anılar, gözlemler ve izlenimler, ne hikmetse sekiz aydır devam edip durdu bitmedi.
Herhalde halen de İzmit – BEKİRPAŞA okulumuzda ve ailelerimizde anlatılmaya devam ediyordur. Telefonlaşma ve irtibatlarda ise halen devam ediyor. Bazı çocuklarımız ise Türkçe öğrenmeye bile başladı. Bu hayranlığı da bir türlü anlayamadık.’’
Bu cümlesini bitirir, bitirmez müthiş bir alkış ve bu alkışa öğrencilerde dahil oldu.
Okul Müdürü, konuşmaya devam etti ve dedi ki, ‘’Şimdi sizlere bir şey daha söyleyeceğim, ama inanmayacaksınız. O Türkiye’deki, çocuklarımızın gittiği ve misafiri olduğu Belediye Başkanı Abdullah KÖKTÜRK’ünde bu akşam bizim aramızda olduğunu söylesem, hem de doğum gününde ailesinin yanında değil de, bizimle beraber desem inanır mısınız?’’
Bu arada tercüman ve rehber elimi tutarak ayağa kalkmamı ve salonu selamlamamı söyledi.
Ayağa kalktım. Sağa Sola ellerimi de kaldırarak, salonu selamladığımda, iki bin kişinin ayakta bizleri alkışladığına şahit oldum. Meclis üyemiz Rıdvan Sarıoğlu’na baktım. O da çok duygulanmıştı.
Yerime oturdum. Veli ve öğrenciler, doğum günümü duyduklarından olsa gerek, sıraya girerek bana hediye çiçek sunmaya başladılar. Belki de bu çiçekler ve hediyeler biraz sonra program icra edecek çocuklara, öğretmenlere ve idarecilere verilecekti. Ben doğum gününün Rusya da bu kadar önemli olduğunu doğrusu bilmiyordum.
28.01.1955 doğum tarihini pasaporttan öğrenmişler. Biz 28 Ocakta Moskova da idik. Gerçi doğum tarihimde, tam doğru değil ya, Anama sordum doğum tarihimi, o da tam bilmiyordu. Sadece MISIR çapalarında Dünya’ya geldiğimi söyleyip dururdu rahmetli.
Bu arada, protokolde yan koltukta oturan yaşlı, orta boylu ve göğsünün her tarafı madalyalarla dolu, sert bakışlı birisi kalktı ve yanıma geldi.
Eski Rus subaylarına benziyordu. Bana, çok sert ve öfkeli bir tavırla, bir şeyler söyledi.
Tercümana baktım ve kendisine çeviri yapmasını istedim. O da şaşkınlık içindeydi. Tercüme yapmak istemiyor gibi bir hali vardı.
Tercümana ‘’ Bu göğsü madalyonlarla dolu eski bir Rus subayının ne söylediğini bana tercüme etmelisin bu senin görevin.’’ Deyince.
Tercümanda ‘’ Biraz sonra sahne gösterilerinin, bir arası olacakmış yarım saat kadar. Sahne arasındaki kulise seni götürüp, sana sorular soracakmış. Senin bu kış gününde burada olmanı merak etmiş’’ dedi.
Bir tarafta ayakta alkışlandık, çiçekler geldi. Diğer taraftan tehdit kokan bir beden diliyle ‘’ seninle birazdan görüşeceğiz’’ sözleri.
Neyse sahnede gösteriler başladı. Hakikatten, özellikle folklor, halk oyunları gösterileri mükemmeldi. İzleyicilerden tam not aldı, sahnedeki çocuklar.
Gösterilerin birinci bölümü bitti. Söz konusu merak ettiğim o yaşlı, madalyalı emekli general yanıma geldi ve tercümanla birlikte sahne arkasına, kulis odasına davet etti.
Gerçekten, kişiyi bende çok merak ettim. Adam protokolde oturuyor ve herkeste ona ilgi ve itibar gösteriyordu.
Neyse, merdivenlerden sahneye, sahneden de arka tarafa davet edilen kapalı odaya geçtik.
Burası etkili ışıkların altında, çok özel bir oda. Ortadaki masada ise her çeşit meyve, börekler, tatlılar, mezeler ve içeceklerle donatılmış vaziyetteydi.
Uzunca masanın etrafını ise her halinden belli olan, üst seviyede görev yapan kişiler ve emekliler ve de eşleri sarmış durumdaydılar.
Bizi sahnede tanıtan ve hoş geldiniz diyen, Okul müdürü yanıma geldi, koluma girerek beni yanına aldı. Diğer tarafında da eşi olduğu halde odadakileri bana tanıtmaya başladı.
Mesela benim sağımdaki kişi Tataristan neft(petrol) bakanı ve eşiydi. Diğerlerini saymayacağım.
Nihayet bize tehditvari konuşan ve görüşelim diyen kişi yanıma geldi ve yine başladı konuşmaya ‘’Moskova ya niye geldin?
Bu geceye niye katıldın?
Sen bir şeyler biliyorsun ki, aramıza katıldın?’’
Eski Sovyetler Birliği devam etseydi işimiz kötüymüş diye de içimden geçirmedim de değil.
Bende ‘’ Dünya barışı lafla olmuyor, diplomatik laflarda olmaz. Biz Dünya barışı ve huzuru için çocukları, bir araya getiriyoruz. Birbirlerini tanısınlar, kaynaşsınlar ve bu evrende beraber, barış ve huzur içinde yaşasınlar diye’’ Yaşlı adama böylece cevap verdim.
Bu yaşlı, madalyalı adam.
Bana baktı ve güldü.
Ve şükür ki güldüğünü gördüm.
Tabi bu arada Protokoldeki herkeste pür dikkat bizi dinliyor ve bize bakıyordu.
Sonra bu yaşlı adam, bana doğru geldi. İyice yaklaştı. İki eliyle, iki kolumu tutarak başladı konuşmaya ‘’ Sen bizim tatar olduğumuzu biliyordun değil mi? Bu gece bizim gecemiz. Bura da yabancı yok. Hepimiz tatarız. Ben emekli generallerden biriyim. PUTİN’in de Dünya barışına katkı sunanlara verilen ödülleri organize eden heyetinde üyesiyim. Bizim komitemiz şimdiye kadar, Küba lideri Fidel Kastro’ya (Castro), İngiltere lideri Teacher’e, Rusya lideri Putin’e (dördüncüyü de söyledi şimdi hatırlayamadım) Beşinci ödülü de sana vereceğiz. Dünya barışına ve kardeşliğine katkı sunduğun için.’’ Diyerek konuşmasını bitirdi. Bu arada akraba topluluklardan olduğumuzu. Böyle bir gecelerini paylaştığım ve araların da bulunduğum için çok memnun olduğunu söylemesinden de doğrusu bende çok memnun oldum.
Bu arada bende, bu yaşlı generale, okul müdürüne ve eşine teşekkür ettim. Bizleri Moskova’da misafir ettiği ağırladığı ve bizim için böyle muhteşem bir geceyi hazırlayıp sunduğu için.
Bu ödül meselesine ise, birazda alkolün etkisi ile söylenmiş bir söz olarak düşünmedim de değil hani.
Rusya lideri Putin’in danışmanı, emekli anlı şanlı bir general, çok önemli bir komitenin üyesi, Dünya barış ödülünün beşincisini bizlere verecek. Doğrusu çokta inanamamıştım.
Ama gün geldi. 28 Ocak 2006 da söylenen ve söz verilen bu ödül, 23 Nisan 2007 de gelen bir öğrenci grubu lideri tarafından, İzmit kapalı spor salonundaki törende bizlere bu ödül verildi. Hem yazılı imzalı bir belge olarak hem de sanat eseri bir ürün olarak.
Moskova’da verilen söz, böylelikle yerine getirilmiş oldu.
Bu törene giden arkadaşlarımızla beraber, Dünya çocuklarını Bekirpaşa’ya getirmekle, ne kadar hayırlı ve önemli bir faaliyet yaptığımızın bir defa daha farkına varmış olduk.
Bu büyük milletin, mensupları olarak da gördük ki çok yapılacak işlerimiz var. Gidilesi, görülesi ve gönül köprülerinin kurulması ile ilgili görev ve sorumluluklarımız var.
Bunu bir defa daha yaşayarak gördük.