Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Dilimizdeki Dikenler

Üstat Necip Fâzıl Kısakürek bir şiirinde diyor ki:

Ruhsal, parasal, soyut, yaşam, eğilim 
Ya bunlar Türkçe değil, ya ben Türk değilim
Oysa hâlis Türk benim. Bunlar işgalcilerim
Allah Türk’e acısın, yalnız bunu dilerim.

Bu şiir 1970’li yıllarda yazılmıştı. Aradan 50 yıldan fazla zaman geçti. Şikâyetler devam ediyor. Millî Eğitim Bakanlığı, Kültür Bakanlığı ve Türk Dil Kurumu karşı karşıya olduğumuz fâcianın farkında değil.

İnsan kalabalıklarını, millet hâline getiren en önemli unsur ‘dil’dir. Bu ‘dil’ bizim için Türkçe’dir. Türkçe bizim ses bayrağımızdır. Türkçemiz, karşı karşıya bulunduğu fâcianın kurbanı olursa, bilinmeli ki, candan aziz vatan torakları dâhil, kaybedilecek hiçbir değerimiz kalmamış demektir.  Tekrar insan kalabalıkları hâline dönüşür, ‘millet’ vasfımızı kaybederiz. Millet vasfını kaybeden insan kalabalıklarının devleti de yıkılır gider.

Türkçemiz çok büyük üç tehlike ile karşı karşı karşıyadır:

1-Yabancı dille eğitim. (Yabancı dil öğrenimi bambaşka bir oluşumdur. Yeni yetişen her Türk ferdinin, Türkçeden başka, doğu ve batı dillerinden en az birini öğrenmesi mutlak ihtiyaçtır.)

2-Türkçe karşılığı varken yabancı kelimelerin istilâsı.

3-İhtiyaç olmadığı halde Türk dilbilgisi kaidelerine aykırı olarak türetilen daha doğrusu uydurulan kelimeler.

4-‘İnternet Türkçesi’ denilen nesebi gayri sahih yazı tarzı. (Bu yazı tarzı, konuşmalara da bulaşmış durumdadır)

Orta yaşın biraz üzerinde olanlar hatırlarlar: İlkokul, ortaokul ve lise dönemlerinde iken Türkçe dışındaki derslerde de Türkçeye önem verilirdi. Yazılı imtihanlarında ve ödevlerde yanlış yazılan kelimeler, bozuk cümleler için not kırılırdı.  ‘Günümüzdeki imtihanlar…’ diye başlayan bir cümle kuracağım, fakat günümüzde imtihan da yok, ‘sınav’ var. Bu ‘sınav’ kelimesi de nereden çıktı, bilinmez…

İmtihanların adı ile birlikte usulü de değişti. Sorular test şeklinde soruluyor. Bu sebeple Türkçe bilgisi kontrolü de yapılamıyor. Böylece hatalı yazılar, bozuk cümleler çoğaldı.

Gençler, kendi aralarında ‘test dili’ ile anlaşmaya çalışıyorlar. Evlenme yaşına geldiklerinde şöyle konuşmalar… hayır… (konuşma yok ya…) şöyle yazışarak anlaşmaya çalışacaklar:

-Benimle evlenir misin?

A: Evet, B: Hayır, C: Bilmiyorum.

Üstelik kelimelerin hiçbirinde sesli harfler yok. ‘Hayır’ yerine sâdce ‘hyr’ harfleri var. Bu haflerle, cacığa doğranan, en lezzetlisi Çengelköy’de yetişen sebze mi meyve mi olduğu tespit edilemeyen o sevimli yiyecek akla gelebilir.  Türkçemizi domuz sütü ile beslenen veya uydurulmuş kelimelerle yazanları ve konuşanları cacığa doğramak gerek.

Merhaba, iyi günler, iyi akşamlar, günaydın… gibi pek çok selâmlaşma kelimelerimiz varken, kuyruğu kesik kediyi andıran ‘slm’ işâreti tercih ediliyor. O işâret de salamın domuz etinden imâl edileni gibi bize yabancı.

Necip Fâzıl ‘Allah Türk’e acısın’ diyor.  Cenâb-ı Allah bütün insanlara acıdığı için insanoğluna akıl, fikir, bilgiye ve irfana ulaşma kabiliyeti vermiş. Biz Türkler dilimize, dolayısıyla Türkçemize acımaz isek en büyük kötülüğü kendimize ve milletimize yapmış oluruz.                                                                  

İKTİBAS

Günlük hayat,  bir yandan zenginleşerek yeni ihtiyaçlara bağlı kavramlar girmesine yol açarken, bazı kelimeler hayattan çekiliyor. Bu türden yüzlerce örnek verilebilir. Yeni bilgi, araç, gereç, durum ve fikirlerin adlandırılması, dilde yozlaşmaya, zevksiz, sevimsiz kelimelere yol açabiliyor. Öncelikle Türk dili bilginleri ve konuyla ilgili kurumlar, sonra da sizler gibi, Türkçenin korunarak yaşatılmasını bir millî iman ve millî beka meselesi sayanlar, bu konuda üzerine düşeni yapmalı... En önemlisi de MEB gereğini yapmalı... İyi insan, iyi vatandaş olmanın yolu, dilinin inceliklerinin ve zenginliklerinin farkında olmak, bilgilenmeyi eğitimle tamamlamaktır.

Sorunuzun can alıcı noktasına ilk cevabımı -şimdilik- şu cümlelerle vermiş sayın lütfen: Dinlediğini ve okuduğunu anlayan, öğrendiklerini anlatabilen, zekâsını zenginleştirip işleten bir toplum olmanın ön şartı, her vatandaşın Türkçe konusunda ısrarlı duyarlılık göstermesidir. Türk dilinin imkânlarından faydalanılarak, yeni kavramlar ve yeni terimler türetilmesi gereklidir. Bilinçli dil bilginlerinin katkılarıyla oluşturulacak yeni kavramlar ve terimler, araştırma dünyamızı da,  günlük anlaşma dilimizi de zenginleştirecektir.

Prof. Dr. Sâdık K. Tural: Kendisiyle yaptığım röportajdan.