Vicdan, kişiyi doğru ve iyi olanı yapmaya yönlendiren içten gelen bir güçtür. Vicdan içimizdeki yargıçtır. Theodore Roosevelt’ın söylediği gibi, “İnsanları ahlak yönünden eğitmeden (vicdanını geliştirmeden) eğitmek, toplumun başına bela etmektir”. Vicdanlı insanlar, doğrunun, iyinin, güzelin, haklının, onurlunun, erdemlinin yanında yer alır.
Günümüzde toplumumuz giderek bencil olmaya başladı. Çocuklarımızın vicdanlı insanlarla karşılaşmalarını candan istiyoruz. Peki kendi çocuğumuzun vicdanlı olması için ne yapıyoruz?
Her normal çocuk, vicdan potansiyeliyle dünyaya gelir. Bu potansiyel, çocuğun yaşadığı çevreyle sağlıklı bir ilişki kurabildiği zaman ortaya çıkıp gelişir. Başka bir ifadeyle, vicdan, sosyalleşmeyle elde edilen bir yargılama yeteneğidir. Sosyalleşme yeteneğinden ve imkânından mahrum bir kişi, vicdani duygulardan da mahrum kalır.
Çocuklar vicdanlarının sesini dinlemeye 5 yaşından sonra başlarlar. Beş yaşına kadar çocuk daha çok ben merkezci (egoist) olur. Değerlerimiz, hayatımızın iki döneminde oluşmaya başlar. Birinci dönem, çocuğun bütünüyle ailenin etkisinde olduğu 4-8 yaş dönemidir. Henüz soyutlama yeteneğine sahip olmayan bu yaştaki çocuklar, soyut kavramlar olan değerleri anne-babasını ve çevresindekileri taklit ederek öğrenirler. Büyükleri namaz kılıyorsa çocuk da namaz kılar, babasının tuttuğu takımı tutar, babasının sevdiklerini sever…
Değerlerin oluşmasında ikinci dönem de çocuğun ailenin etki alanından çıkıp, akran etki alanına girdiği 12-16 yaş dönemidir. Ergenliğe eriştiği bu dönemde genç, akran değerlerini benimser ve içselleştirir. Bu değerleri, kendi kişiliğine dahil eder ve kendinin bir parçası haline getirir.
Birinci dönemde değerler sağlam ve güçlü bir şekilde kazandırılırsa, ergenlik döneminde küçük sarsıntılar olsa bile genç kişi, ailesinin sosyal, dini, politik ve ahlaki değerlerini benimser. Çocuğun aile hayatında elde edebileceği en büyük fayda ailenin idealindeki değerleri benimsemesidir.
Acar Baltaş’ın ifade ettiği gibi, ailenin farkında bile olmadan yaptığı bir hata var. Çocuklar “başarı kavramıyla” zehirleniyor. Çocuk başarılı olduğunda, “iyi, doğru, değerli ve yakışıklı/güzel” olacağına inanıyor. Oysa başarısızlık hayatın en doğal parçasıdır. Bir insan başarısız olabilir. Başarısızlık insanı olgunlaştırır, derinlik kazandırır, bilgelik yolunda geliştirir ve empati duymasını sağlar.
Eğer çocuk, değerinin başarıyla ölçüldüğü inancıyla yetiştirilir, vicdan gelişimine önem verilmezse, zorlandığı durumlarda kolay olan kestirme yolu seçer. Bunun için de kendisini rahatlatacak bahaneler arar. Kopya çekerek yüksek puan almaya çalışır. Başarı için başkalarına acımadan iftira atar. Çocuklarımızı, Platon’un dediği gibi, nefsinin öğretmeni, vicdanının öğrencisi olacak şekilde yetiştirmeliyiz.
Vicdan azap vermek için vardır. Vicdan azap vermiyor ve rahatlatıyorsa, kişi uygunsuz davranışına kılıf uyduruyor demektir. Aydınlar toplumun vicdanıdır. Topluma azap vermeleri, toplumun canını sıkmaları ve onu düşündürmeleri gerekir. Her aydın her çocuğun vicdan sahibi olarak yetişmesinden sorumludur. Farklı düşünce ileri sürmeyen ve çocuklarla ilgilenmeyen kişilere aydın diyemeyiz.
Ne yapabiliriz?
• Öncelikle çocuklarımıza insanlara yardım etmenin güzel olduğunu öğretmeliyiz.
• Çocuklarımıza empati kurmayı, başkalarını gözüyle bakmayı ve paylaşmayı öğretmeliyiz. • Bu dünyanın yalnızca bizim değil aynı zamanda diğer canlılara da ait olduğunu öğretmeliyiz.
• Onlara şartsız sevgiyi öğretmeliyiz. Vicdanın temelinde sevgi yatar.
• Çocuklarımıza rol model olmalıyız ve “devlerle yürümesini” sağlamalıyız.
• Çocuğunuza, anlattığımız veya kendimizin yarattığı hikayelerde iyi ve kötünün ne olduğunu vurgulamalıyız. Çocuklarımızın vicdan muhasebesi yapmalarını sağlamalıyız.
Özet olarak, çocuklarımızın Anadolu liselerine ve Üniversiteye girmeleri için harcadığımız zaman ve enerjinin sadece %20 ini, vicdan sahibi olmaları için harcarsak hem çocuklarımız, hem biz ve hem de toplum kazanır. Şikayetlerimiz en alt düzeye iner.
Ne başarı, ne para, hiç bir şey çocuklarımızdan değerli olamaz. Unutmayalım!