Oğuz ÇETİNOĞLU

Ekonomist, Araştırmacı-Yazar

ocetinoglu1@gmail.com

Öğrendim ki… 22

*Öğrendim ki… İnsana yapılan yatırım, kârlılığı en yüksek yatırımdır. (Prof. Dr. Sâdık K. Tural’dan)  
*Düşünmek, tenkit etmek ve tenkit edilmek bir ihtiyaçtır!                                                                               
*Öğrendim ki… 1 rakamı; 2’nin, 3’ün, 99’un ve milyonun, milyarın, trilyonun içinde de vardır. Cenâb-ı Allah’ın akla gelebilecek her şeyin içinde, önünde ve üstünde olduğu gibi…                             
*Hedef zengin olmak değil, memleketi ve milleti zenginleştirmek olmalı.                                              
*Öğrendim ki… Eğitim kaybetme tehlikesi olmayan en büyük yatırımdır. (Fettah Güventürk’ten) *Hiçbir hedefi olmayan insan, dâimâ boşluk içerisindedir, üzüntülüdür.                                                     
*Öğrendim ki… Saadet, kendine yeter olmaktır. (Mehmet Kâmil Berse’den)                                                         
*Can sıkıntısı yorgunluktan değil, durgunluktan artar.                                                                                         
*Öğrendim ki… Tedâvisi gereken en tehlikeli hastalık cehâlettir.                                                                                    
*Orta Asya’dan gelen göçebe Türklerin sayı üstünlükleri olmamasına rağmen iki asır gibi kısa bir sürede Anadolu’yu Türkleştirmişlerdir. Bu başarı, zorla ve kılıç kuvvetiyle değil, Türk kültürünün ve dilinin fevkalâde gücü ile meydana gelmiştir. (Arnold J. Toynbee’den.) (İngiliz târihçi, 1889-1925)  

İKTİBAS:

Kadınlarla ilgili konularda hakîkati öğrenebileceğimiz ana kaynak Kur’ân’daki âyetler ve peygamberimizin hadisleri, uygulamaları: Şu klişeyi tekrarlamayacağım: İslâm kadına hak ettiği değeri verdi. İslâm geldi kadın zulme uğramaktan kurtuldu.

Elbette bunların hepsi doğru, ancak bu sözler Müslümanların kendilerini ‘Biz İslâm’ın getirdiği hakîkatle uyuşuyor muyuz?’ Sorgulamasını yapmasına engel oldu. Bugün Müslüman ülkelere kadının insan haysiyeti bakımından değeri açısından baktığımızda bizim duyduğumuz slogandaki duruma hiç de uymadığını rahatlıkla görebiliriz. Hâlihazırdaki durumun sorumlusu olarak din yorumlarını ve insanlık târihi kadar eski diyebileceğimiz yaklaşımları görebiliriz:

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki kadın aleyhine geliştirilmiş telâkkinin târihi insanlık târihi kadar eskidir. Çünkü Yahudilik’te kadın Hz. Âdem’e yasak meyveyi yedirmiş, bundan dolayı erkeğe tâbi olmuştur. Ve bu işlediği suçun bir karşılığı olmak üzere cezâlandırılmış, verilen cezâ ise gebelik zahmetinin ve doğum sancılarının kadına yüklenmesidir. Yahudilikteki günlük ve bâzı süreli ibâdetlerden kadın muaftır. Bunun sebebi de evde âilevî yükümlülüklerden kendisini alıkoyacağı için bâzı ibâdetleri yapmasına gerek görülmemiştir. Kadınlar Tevrat’ı araştırmaktan muaf tutulmuşlardır. Talmud’da Tanrı kadını kötü huylardan uzak durması, mütevâzı olması ve böbürlenmemesi için Âdem’in kaburga kemiğinden yarattığı belirtilir. Böbürlenmemesi için Âdem’in başka bir organından değil de kaburga kemiğinden yarattığı zikredilir. Hıristiyanlık’ta da aslî günah anlayışı sebebiyle varoluş kıssasından hareketle kadın bütün insanlığın düşüşüne sebep olan aşağı varlık olarak algılanmıştır. Ortaçağda Hıristiyan dünyâsı kadının ruhu var mıdır? Diye dahi tartışmıştır. Hatta Havva’nın antitezi olarak Hz. Meryem ön plana çıkarılmış ve Tanrının annesi olarak takdim edilmesi söz konusu aşırılığa bir tepki gibi düşünülebilir. Gerek Yahudi geleneğinde gerekse Hıristiyan anlayışında kadınları varoluş açısından aşağı ve düşük aynı zamanda erkeğe tâbi ve her şeyi aklı, dini vs. yarım bir varlık olduğunu açıkça ifâde eden çok sayıda farklı örnek var.

İslâm’ın hemen öncesindeki Câhiliye devrine baktığımızda kadın bizatihi/varoluşundan kaynaklanan herhangi bir değere sâhip değil. O dönemde soylu ve zengin kadınların Ebu Süfyan’ın karısı Hind gibi saygın kadınlar var. Ancak onun değeri de sâhip olduğu şeylerden kaynaklanıyor (soyluluk ve zenginlik). Kadınlar o dönemin fizikî ve hayat şartlarının da etkisiyle insanların bir açıdan zayıf tarafı.  Kabilelerin baskın vermesiyle kadınların kaçırılmaları, savaşçı sınıftan olmamaları daha ziyâde tüketici olarak görülmeleri, kaçırıldıkları takdirde utanç olarak değerlendirilmeleri, onların ikinci sınıf varlık olarak anlaşılmalarına sebep olmuştur.

Hz. Ömer’in ‘Biz câhiliye devrinde kadınları hiçbir şey saymazdık, İslâm gelip Allah onların haklarından bahsedince biz onların hakları olduğunu gördük.’ Şeklindeki ifâdesi, İslâm öncesi kadın algısını açıkça ifâde eden bir örnek olabilir.

(Doç. Dr. Betül Gürer – Kendisiyle yaptığım röportajdan)