Dağın dağa kavuşmadığı, ancak insanın insana kavuştuğu bir dünyada, bütün insanlık bir seçim yapma sorunuyla karşı karşıyadır. Artık seçim yapma zorunluğu, sağ kültürle sol kültür arasında değildir. Yeni yüzyılda, herkes kutsal kültürle seküler kültür arasında bir seçim yapmak zorundadır. Din savaşlarının toplumda büyük sarsıntılara yol açtığı Avrupa ülkelerinde, insanların tercihlerini seküler kültürden yana yapmaları istenmektedir.
Sınırlı seküler kültürün, sınırsız kutsal kültürün yerini doldurması mümkün değildir. Bunun için, insanlığın geleceği geçmişinden daha parlak olmayacaktır. Aklın sınırlarını aşma riskini göze alamayan seküler kültürün misyonerleri, ateş çemberiyle kuşatılmış bir akrep gibi, kendileriyle birlikte bütün insanlığı da intihara sürüklemektedir. Dünyayı toz duman bulutuna çevirebilecek nükleer silahlarla, insanlığı kuşatan seküler kültürün dehşet verici savaş çemberi, daralmaya devam etmektedir.
Cahit Zarifoğlu'nun “Bir Değirmendir Bu Dünya” kitabında şiirsel bir dille vurguladığı gibi, insanlık seküler kültür değirmeninde öğütülüp yok olmamak için yeni bir hicret arayışındadır. Dünya ülkeleri savaşlara sürükleyen seküler dünya kültüründen, bütün insanlığı barışa çağıran kutsal kültüre hicret etmenin yol ve yöntemlerini bulamazsa, Irak gibi, Suriye gibi, Afganistan gibi, Yemen gibi Amerika ve Avrupa ülkeleri de yakılıp yıkılacaktır.
İnançsız bir dünyanın misyonerliğini yapan Batı ülkeleri, yıllar önce Albert Camus ‘nün dediğine benzer biçimde söylenirse, “ya kutsal kültürün paha biçilmez hazinelerini keşfedecekler ya da seküler kültürün giderek daralan çemberi içinde, toptan intihar edeceklerdir”. Kim ne derse desin, seküler kültürün egemen olduğu dünyanın her köşesinden çığlık sesleri yükselmektedir. Kutsal kültürle bağlarını bütünüyle koparan dünya, hicret etmeyi başaramazsa, yeni bir Nuh Tufanı ile karşılaşacaktır.
Yeni bir Nuh Tufan’ına davetiye çıkarmamak için, bütün dünyanın seküler kültürden kutsal kültüre hicret etmesi hayati önem taşıyor. Bütün insanlığı kurtaracak Nuh'un Gemisi, seküler kültürün sığ sularında değil, kutsal kültürün derin denizlerindedir. Kutsal kültürün derin denizleriyle seküler kültürün sığ suları arasında aşılması gereken büyük sıradağlar vardır.
İki kültürü birbirinden ayıran sıradağları aşmak için, seküler kültürün değişen doğrularından daha çok, kutsal kültürün değişmeyen doğrularına ihtiyaç vardır. Kutsal kültürün odak noktasında sürekli hicret olgusu yer alır. Hayatın yaşanır kılınabilmesi, herkesin sürekli hicretini sağladığı gücün, bilincinde olmasına dayanır. Bütün insanlığın geleceği, kötülüklerden iyiliklere, kötümserliklerden iyimserliklere, açgözlülüklerden tok gözlülüklere hicret etmeyi öğrenmeye bağlıdır.
Hayatın yalnızca bir alanında yoğunlaşmak, diğer alanlardaki gelişmeleri önleyerek yoksullaştırıyor.
İnsanlar yaşanılan dünyadan, yaşanılacak dünyaya hicret etmenin zamanını bekliyorlar.
Bütün dünya ataları Âdem ile Havva'nın yitirdiği Cennet'in özlemini çekiyor.