Hicran GÖZE

Avukat - Yazar

Müslüman Olmak Ama Nasıl?

Aziz okuyucularım, bugün sizlere eşim rahmetli Ergun Göze’nin bu yazısı ile merhaba demek istedim.

Müslüman Olmak Ama Nasıl?

Kızgın çöllerde göğsüne yığılan taşların altında bile “Allah bir” diye haykıran, derisi kara. Yüzü akların akı Bilâl gibi mi?

Kur’an-ı Kerim’in karşısında, sabaha kadar uykuyu terk ederek ayakta duran Osman Gazi gibi mi? “Oğul bu Trabzan dağlarını yaya aşmak için bu zahmetlere niye niye koşulursun?” diye soran Sara Hatun’a (Uzun Hasan’ın annesi) “O zaman mücahidi fisebilillah nasıl nasıl oluruz ana” diye cevap veren Fatih gibi mi?

Ağırlaştığını gören Hasan Can’ın “Artık Allah ile olacak zamandır sultanım” demesi üzerine irkilip “Ya sen şimdiye kadar bizi kiminle bilirdin?” diyen Yavuz gibi mi?

Senin yerinde peygamberin olsa ve biz senin yerine onu öldürse idik desen de kurtulsa idin ister miydin? sualine karşı “O’nun ayağının tozuna bin Habbab feda olsun” diyen Habbab gibi mi?

“Allah şifa versin” diyenlere yattığı döşekten doğrularak “ Can ile canan arasında sadece şu gömlek kadar bir mani kaldı. O da sizin bana dilediğiniz şifadır. O şifa artık sizin olsun. Bırakın da can cânana kavuşsun.” diyen Molla Rûm gibi mi?

Muhasaranın uzaması ve gördüğü rüyadan sonra vasiyetini yazarak sabah namazını kılıp, cephaneliğin bulunduğu kuleye tek başına hücum edip içeriye girerek, cephane sandıklarını piştovunu boşaltıp Budin’in fethini tek başına sağlayan adını hatırlamadığım yeniçeri yüzbaşısı gibi mi?

“Bu kadar az askerle koskoca ordulara galip geleceğine ihtimal vererek mi saldırdın?” diye soran İtalyan mareşaline “Hayır Allah bana kâfirle cihad et” buyurmuştu ben onu yaptım, zafer ve mağlubiyet onun bileceği iştir.” diyen ve darağacına dimdik giden Libya kahramanı Ömer El Muhtar gibi mi?

Allah sarayın atlas yataklarında aranırsa ben de develerimi senin sarayının damında ararım” sözlerini işitince sarayın saltanatını tekeden İbrahim Ethem gibi mi? Kendisine evlenme teklif eden Hasan Basri’ye “Yazık, ben dokuz köpeği bir kazığa bağladım, sen bir köpeği dokuz kazığa bağlayamamışsın” diyen Rabiatül Adeviyye gibi mi?

Borçlunun duvarının gölgesinde “faiz olur” diye durmayacak kadar incelik sahibi İmâmı Azam gibi mi?

Rüyamda Peygamberimizi gördüm. Sana selâm söyledi ve bana bin altın vermeni söyledi cümlesini yedi defa tekrarlatıp muhatabının bıktığını görünce “Yanlış anlama. Çünkü onun her bir selâmı için bin altın vereceğim. Al yedi bin altını” diyen gerçek zengin gibi mi?

Papa’nın “Hıristiyan ol sana ordu vereyim, arzu ettiğin Osmanlı tahtına çıkarayım” teklifini, nefretle “Bin milleti Osman versen dinimden dönmem “diye red eden Sultan Cem gibi mi?

Uzatmayalım. Evet, Müslüman olmak, amma nasıl? Ve insana ait her mesele… İnsan kadar eski. Mesnevide de var bu mesele… Bir dinsize Müslüman olması teklif edilmiş, cevabı Mesnevide de var. Mealen şöyledir: “Bana kimin Müslümanlığını teklif ediyorsunuz?” Sizin Müslümanlığınızı teklif ediyorsanız ona hiç rağbetim yok… Boşuna uğraşmayın, Beyazıd’ın Bestami’nin Müslümanlığını teklif ediyorsanız ona gücüm yetmez. Ama içten içe ona hayranım. Dinsizim ama Onun Müslümanlığına içten içe inanmışım.

İslâm herşeyden münezzeh. Amma Müslümanlık bizimle mukayyet.

Müslümanlık tembeli namaza, pisi temizliğe, hasisi zekâta, sadakaya, cömertliğe, korkağı cihada koşturduğu nispettedir. İslâm’ı seciyemize hâkim kılacak Müslümanlık olmaktır” ancak… 7.8.1978