Oturmakta olduğumuz semtin sokaklarına, belediye tarafından iri yapısına rağmen güzel görünümlü çöp kutuları konuldu. Tam da ‘Ne hoş…’ Diyecekken, üzerindeki yazı, sevincimin gırtlağına sarıldı ve onu boğdu: Kocaman harflerle ‘Evsel atıklar’ yazıyordu.
‘Sel’ - ‘sal’ takılı bütün kelimeler, (kumsal, uysal gibi bir-ikisi hâriç), Türkçemizin böğrüne saplanmış hançerdir.
Neden ‘ev atıkları’ değil de ‘evsel atıklar’? Bilen var mı?
Birkaç ‘Türkçe hassasiyetli’ dostun katılımı ile bir ekip oluştursak, ellerimize boya ve fırça alsak, ‘evsel atıklar’ yazılarını, ‘ev atıkları’ şeklinde düzeltsek… Kamu malına zarar verdiğimiz için bizi mahkemeye verirler mi?
Verebilirler.
Mahkemede dâvâmıza bakan, ‘hâkim’ ise beraat ederiz. ‘Yargıç’ ise, mahkûm oluruz…
Vazgeçtim.
* * *
Katıldığım bilgi şöleninde konuşan profesör: ‘Ne nedenle olmuş olursa olsun, kimi toplumsal sorunsallarımız …’ Diyerek söze başlayınca, içimden bir ses; ‘Git, boğazını sık, sustur şu Türkçe katilini’ dedi. Aklım, omzumdan bastırıp beni engelledi.
‘Yargıç’ karşısına çıkmaktan korktum.
* * *
Türkçemizdeki bozulmanın tehlikeli boyutlara ulaştığını idrak edenler var ki, vaktiyle Türkiye Büyük Millet Meclisi bünyesinde, ‘Türkçedeki Bozulma ve Yabancılaşmanın Araştırılması, Türkçenin Korunması ve Geliştirilmesi İçin Alınması Gereken Önlemlerin Belirlenmesi’ maksadıyla Meclis Araştırması Komisyonu oluşturuldu.
Komisyon; Türkçemizin koruma altına alınması, tâkip ve denetleme kurullarının oluşturulması, spor terimlerinin Türkçeleştirilmesi, yabancı tabelalardan yüksek vergi alınması, çocuk filmlerindeki ve dizilerindeki kahraman adlarının Türkçeleştirilmesi, inşa edilmiş ve edilecek olan ev gruplarına ve alışveriş merkezlerine Türkçe isimler verilmesini temin maksadıyla âcil hukukî düzenlemeler yapılmasını kararlaştırdı.
Ayrıca; Eurovision Şarkı Yarışması’na Türkçe eserle katılmamız gerektiğini belirtti.
Komisyon, televizyon dizilerinin senaryolarının mutlaka uzmanlar tarafından kontrol edilmesini istiyor.
Türkçenin bozulmasında en çok televizyonlar etkili oluyor. Günümüzde internet Türkçesi ile güzel dilimiz kıtır-kıtır doğranıyor. Yazı dilindeki bu çarpıklıklar, konuşma diline de yerleşiyor.
Prof. Dr. Ayhan Songar anlatmıştı:
Rahmetli Songar; Türkçenin bozulmasından rahatsız olmayanların, aksine çağdaşlaşma ve batılılaşma adına kökten değişmesini isteyenlerin TRT’ye hâkim olduğu dönemde, bir programa konuşmacı olarak dâvet edilir. Canlı yayın başlamadan önce eline bir belge tutuşturulur. Burada; imkân, ihtimal, elbise, umumî, millî, mecburî, problem, misâfir … gibi kelimeler yerine; olanak, olasılık, giysi, genel, ulusal, zorunlu, sorun, konuk… gibi kelimelerin kullanılması tavsiye edilmektedir. (Onların deyişi ile önerilmektedir.)
Dili bozan, yozlaştıran çalışmaların serbest olmasına ilgisiz kalanlar, görmezlikten gelenler, koruma tedbirlerine karşı çıkabilirler. Fakat dili sevdirmenin, dil şuurunu oluşturmanın, millî değerlerimize sâhip çıkmanın usulüne uygun yöntemleri, kimseyi rahatsız etmeden uygulamaya konulabilir. Bu çalışmaları; devletin, devleti temsil edenlerin ve devletin kurumlarında çalışanların yapması gerekir. Çalışmaların uygulamaya konulacağı en uygun ortamlar; devlet ve şehir tiyatroları, resmî televizyon ve radyo kanallarıdır.
Tabîi oralarda dil şuuruna sâhip idâreciler bulunması hâlinde…
* * *
Devlet, bilgisayar için ‘F klavye’ denilen Türkçe kullanıma en uygun klavyenin kullanımını mecburî hâle getirebilir. Hiç değilse devlet dâirelerinde…
* * *
Bu gün; Ürgüp, Göreme, Nevşehir ve havâlisine ‘Kapadokya’ denilmesini engelleyemez isek, yarınlarda İstanbul’a ‘Konstantinopol’, İzmir’e ‘Simirna’, Şanlıurfa’ya ‘Edesa’ denilmesine zemin hazırlamış oluruz.
* * *
Nüfus müdürlükleri; kızına ‘Kırgız’ ismini koymak isteyen babaya izin vermemek için direniyor da ‘Melisa’ ismine hiç itiraz etmiyor. İki satırlık bir genelge ile bu işi temelden halletmek mümkündür.
* * *
Memur alımlarında Türkçe dilbilgisi, telaffuz ve imlâya önem verilmesi sağlanabilir. Doçent olmak için yabancı dil bilmek gerekiyor da Türkçeyi doğru kullanıp kullanamadığı üzerinde durulmuyor.
Şüphesiz dil, kanunlarla ve yasaklarla korunamaz. Ancak bir takım düzenlemeler olmadan dilin sağlıklı şekilde gelişmesi de mümkün değildir. Millî Eğitim Bakanlığı tarafından hazırlanan kitapların, Türk Dil Kurumu’nun denetimine tâbi tutulması zor bir iş almasa gerek.
* * *
(Acı) tebessümlük yaşanmış bir vak’a:
Günün birinde TRT Genel Müdürlüğü makamına, millî hassasiyeti olan bir zat tâyin edilir. Sayın Müdürün ilk işi; Türk Dil Kurumu’na bir yazı yazıp, Türk dilbilgisi kaideleri açısından hangi kelimelerin kullanılmasının mahzurlu olduğunu ve yerlerine hangi kelimelerin kullanılması gerektiğini sormak olur.
Gelen listede; ‘tüm’ yerine ‘bütün’ kelimesinin kullanılmasının daha doğru olacağı belirtilmektedir.
Genel Müdür, gelen yazının dağıtımını, ‘Tüm arkadaşlara duyurulsun’ diye yazarak emreder.
Sözün Özü: Dilini kaybeden milletlerin, candan aziz vatan toprakları dâhil, kaybedecek bir şeyleri kalmamış demektir.