Bir dilde 700 yılda ancak görülebilecek değişmeyi Türkçe 70 yılda yaşadı.
Ülkemizde 1930'lara kadar hiç görülmemiş, duyulmamış kelimeler bu yıldan îtibâren baş döndürücü bir hızla dilimize boca edildi. Bunların hepsi birer piyon olarak TDK tarafından “Osmanlıca artığı, yabancı” diye yaftalanan binlerce kelimeyi yok etmek üzere ileri sürüldü.
***
Bu piyon kelimelerden biri de “ıstılah” kelimesi yerine îmâl ve ikaame edilen "terim"dir...
TDK, kendi doğurduğu bu kelimeyi öyle sevmiş ki sürü sürü lügatine “Bilmem Ne Terimleri Sözlüğü” gibi isimler vermiş...
Şu an, Büyük Türkçe Sözlüğü’nün -yanlış saymadıysam- 114 madde başlığında “terim” kelimesi geçiyor. Bu sözler içinde kendisinin Tıp Terimleri Kılavuzu’yla Türkçeye hediye ettiği “ısık korkusu [terimin çevrimi] geygi korkusu [terimin kavramı]” gibi, Kafdağı’nı aşmış lakırtılar da mevcut...
(Kafdağı’nın ardındaki doktorlar ne kadar da şanslı: Bizimkilerin “termofobi” gibi yabancı sözlerini kullanmak zorunda kalmıyorlar, ne güzel!..)
***
Şimdi boş hayalleri bırakalım da şu bizim “terim” gerçeğine bakalım...
Bu da diğer uyduruklar gibi hem kel hem fodul. Ne de olsa “Boş başağın başı dik olur.” Ağızlardan, satırlardan zırt pırt sarkıyor, onunla kurulan sözler salkıyor; fakat yine de herkes bol bol "terim"li konuşmaya kalkıyor...
***
Peki, bu "darbeden kerkinme - dağdan inme - alaya binme" söz, dil şehrine inince medenî olabildi mi? Hak getire... Uyduruk Türkçe kelimelerin çoğu gibi bu da zorla bağlandığı yerde (gûyâ karşılayacağı "ıstılah" mefhûmunun yanında) sâdık durmadı.
Ya ne yaptı?
Sırtına ânî ve sun'î olarak yüklenen yük, bu kelimenin boyunu aştı, tebdili şaştı; böylece bu şaşkın ördek kendisi için çizilmiş sınırın dışına taştı...
“Acemi katır kapı önünde yük indirir.” misâli, çoğu kere, hem kendi vazîfesini ihmâl etti hem de bu âciz ve sersem hâliyle başkalarının sahasına daldı, önlerini aldı... Nitekim bu "terim" sözünü "ıstılah" yerine değil de doğrudan doğruya "kelime" mânâsında kullananların haddi hesâbı yok...
(Kimse de çıkıp "Yanlış kullandın kardeşim, onun asıl mânâsı şu..." demiyor... TDK mı deseydi? Çok ayıp ettiniz! O, başını kaşıyacak zaman bulamıyor: Gerekli gereksiz, kilitsiz küreksiz ve temel direksiz kaaideler yazmaktan; çay kenarında kuyu kazmaktan...)
Hulâsa, çok güvendiğiniz bu "terim" ne kendi işini tam görüyor ne de başkalarının…
Hem kendi evine (mefhûmuna) zararlı hem de komşularına...
***
Bu cins kelimelerle konuşan ve yazanlara da acımalı, dinleyen ve okuyanlara da...
Çünkü bir taraf lâf anlatamıyor, öbür taraf lâf anlayamıyor.
Anlatmış ve anlamış gibi oluyorlar, o kadar...
Gerçekte öyle olmadığı hâlde “anlayıp anlattığını” zannetmek, bir şeyi hiç "anlamayıp anlatmamak"tan daha kötüdür...
Anlatabildim mi?
Gel de anlat...
***
Terimlerzangırdamakbuzlu...