Örnek bir dünya lideri yok günümüzde.
Bu kanaate nereden vardınız derseniz “sağım solum sobe” gibi etrafımıza, bölgemize bakmanız yetip de artıyor bile.
Uyuşturucu tacirlerinin arttığı Dünya’da; fakir ülkelerde alarm veren açlık, işsizlik, otoriter rejimler ve savaş nedeniyle Afganistan’dan, Pakistan’dan, Suriye’den, Afrika’nın çeşitli ülkelerinden Türkiye’ye ye mülteci göçü belki de 5 milyonu geçti. Tümü de batılı ülkelere sığınmak istiyor. Bunlar arasında vasıfsız gençler olduğu gibi, diplomalı insanlar da mevcut. Akdeniz’de binlerce göçmen, sığınmacı bu yüzden hayatı kaybetti. Aralarında mini minnacık bebeler, hamile kadınlar bile vardı. Güney Amerika’da ise başta Meksikalı mağdurlar kuzeye geçmek için, hür türlü zorluğu göze alarak macera yaşıyorlar.
BÖLGEMİZE BİR BAKIN
Bir seneyi yakın zamandan beri devam eden Rusya’nın Ukrayna’yı işgal örneği en vahşetlisi. Karadeniz komşumuz Ukrayna’nın şehirlerini Rus füzeleri ve insansız araçlarla yoğun hava harekatı düzenliyor, bombalıyor, aralarında kadın ve çocukların da bulunduğu sivil yerleşim merkezleri yerle bir ediliyor. Oysa evrensel hukukta sivillere saldırı bir savaş suçudur. Savaştan kaçan Rus gençleri vatandaşlıktan çıkarılıyor, paralı askerler cazip hale getiriliyor, yeni bir piyasa oluşturuluyor daha önceki lejyonerlik gibi. Öte yandan milyonlarca Ukraynalı başta Türkiye olmak üzere çoğu ülkeye sersefil vaziyette sığınmak durumunda bırakılıyorlar. Bu ülkeden buğday ithalatı tamamen durduruldu. Dünyada yeni bir gıda krizi çıkması söz konusu. Türk Yurdu Kırım’ın Rusya tarafından işgal ve ilhakı da yıllardır sürüyor. Batıdan da yıllardan gık çıkmıyor. İnsan haklarını hatırlamıyorlar. Hapishanelerde Kırım Tatarı genç soydaşlarımızın sayısı her geçen gün artıyor.
İsrail, mağdur ve mazlum sivil Filistin halkını kırmayı hiç ertelemiyor. Rusya ve İran’ı arkasına alan Suriye’de iç savaş acımasızca devam ediyor. ABD Suriye sınırımızda PKK ve YPD terör örgütüne eğitim ve destek vererek silah ve mühimmat yardımını artırıyor. Bölge istikrarını kaybetti. Daha güneyde Sudan Ordusu ile çatışma halinde olan Paramiliter Hızlı Destek Kuvvetleri arasında ki kanlı savaşta ölü sayısı her geçen gün artıyor. İç savaş devam ediyor. Sudan’daki Türk vatandaşlarını tahliyesi için bu ülkeye giden sivil uçaklarımıza ateş açılıyor. Uçağımız zarar görüyor ve bir mürettebatımız yaralanıyor.
DAHASI VAR
Bu örnekleri artırmak mümkün.
Ermenistan, işgal ettiği Suşa’yı kaybettikten sonra Rusya’yı da arkasına alarak Can Azerbaycan’a saldırılar başlattı. Çin ise dünyanın her yerinde derinden ve sessiz gidiyor. Bu korkutucu bir gelişme. Mesela İsrail ile yakınlaştı. Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan ile de gidip gelmeler başladı. Batıya ve süper güçlere meydan okumak için fırsat kolluyor. Hangi ülkeye giderseniz gidin Çin varlığını görebiliyoruz. Afrika’ya yardım adı altında Çinli nüfus artıyor, yatırımların ardı arkası kesilmiyor. Geçen sene Finlandiya’ya gittiğimde otobüs sürücümüzün Çinli bir bayan olduğunu fark ettim. Özbekistan’da ise yaşayarak(2022) öğrendim ki Buhara-Urgenç otobanını bedava yaparak, Taşkent yönetimine hediye etmek ve Türkmenistan’dan yapacağı petrol ithalatını kolaylaştırmak istiyor. Çin, Ukrayna savaşı için arabuluculuğa bile soyundu. Bu ara Çin, Rusya ile de kanka gibi görünüyor. Ankara ile de öylesine sıcak ilişkiler içinde ki bir ara Şanghay Beşlisi konusu bile gündeme geldi, batıyı bir telaş aldı. Allahtan gerçekleşmedi ama Türkiye-Çin ilişkileri sürekli ivme kazanıyor. Çin dünya barışı için tehlikeli büyüyor. Bunun en önemli sebebi de dünyadaki ABD emperyalizmidir. Derin ABD; 81 yaşındaki Başkan Biden’in yeniden seçilerek 86 yaşına kadar yeni bir dönem hazırlığı yapıyor. Ancak Washington’a Pekin “artık biraz biz sömürelim” der gibi.
BİRAZ İÇE DÖNERSEK
Ve Türkiye, Cumhurbaşkanlığı ve genel milletvekilliği seçim sathı mailindeki bir dönemde ve sonrasında ortada böyle bir resim var. Ülkeler birbirinin iç işlerine resmen karışmasa da fiilen öyle değil. Gelişmiş batılı ülkeler ve Çin ile Rusya, stratejik fakir ülkelere çok ciddi biçimde silah ve mühimmat yardımı yapıyorlar.
Böylesi bir resim elbette Türkiye’mizi daha fazla etkiliyor ve alakadar ediyor. Rusya ve Çin Türkiye’deki düzenin aynen devam etmesini isterken, ABD ve batı yönetimin değişmesine daha sıcak ve yakın.
Gerek dünyada, gerek bölgemizde en önemli eksiklik adaletli bir yönetim.
Seçim sırasında kullanılan kirli dile bakıyor ve utanıyorum. Torunlarımın yüzüne bakamıyorum. Çok sayıda aile, televizyonlarda liderler konuşurken ya ekranı kapatıyorlar, ya da çocuklarını bir başka odaya, oyuna yönlendiriyor yahut meşgul etmeye çalışıyorlar.
Kuruluşunun 61. Yıldönümünde Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın konuşması bütün dünya liderlerine uygulanabilir akademik bir ders gibiydi. Hukuku üstün tutma ve yargı bağımsızlığını öne çıkardı Sayın Başkan; hak eksenli bir yorum yaptı. “Hiçbir kişi ve kuruluşun hürriyetçi demokrasi ve bunun icaplarıyla belirlenmiş hukuk dışına çıkamayacağını” vurguladı Prof. Dr. Zühtü Arslan. Bunlar evrensel hukukun temelleriydi elbette. Günümüzde görüyoruz ki Lahey Adalet Divanı ve İnsan Hakları Mahkemesi duruyor ve çalışarak işlev görüyor. Bosna Hersek Katliamında Sırp liderlere verdiği mahkumiyet kararı ve infaz edilmesi, Birleşmiş Milletlere bağlı Hollandalı askerlerin Sırp katliamına göz yumması dolayısıyla Amsterdam yönetiminin ödemeye devam ettiği tazminat önemli örneklerdir. Çünkü adalet dünyanın her yerinde “yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığı, hakimin çekinmeden ve endişe duymadan her hangi bir dış tesir altında kalmadan, bağımsız tutumla ve özgürce karar vermesidir”
HUZURUNA ÇIKILACAK BÜYÜK SULTAN
Anayasa Mahkemesi Başkanı Prof. Dr. Zühtü Arslan’ın açıklamaları dünya liderlerine bile örnektir. Şöyle ki; Namık Kemal’in 155 sene önce kaleme aldığı “Bulunmazsa adalet, milletin efradı beyninde/ Geçer bir gün zemine, arşa çıkar paye’e devlet” biçiminde okuduğu şiirdi. Şair günümüz Türkçesiyle şunları söylüyor; “Adalet eğer millet fertlerinin arasında bulunmazsa, arşa çıkmış bir devlet payesi bile bir gün zemine düşer.” Bu hatırlatma müthiş ve evrensel bir vurgudur.
Söz konusu dönemde, Sultan 2.Abdülhamit’in mahkumiyet talebine rağmen, Büyük Türk Şairi Namık Kemal hakkında verilen beraat ve tahliye kararı bağımsız hakim Abdüllatif Suphi Paşa’nın tarihe bomba gibi düşen bir tasarrufudur. Hemen hatırlayalım Suphi Paşa’nın, Padişah’a söylediklerini;
-Yarın ikimizin de huzuruna çıkacağımız büyük sultandan korkarım.
Sultan Abdülhamit verilen bu karara rağmen Abdülhamit, Abdüllatif Suphi Paşa’ya dokunmadı, azarlamadı, dışlamadı.
Namık Kemal daha sonra şöyle yazdı (Hürriyet 29 Haziran 1868). Şairimizin görüşlerini bugünkü Türkçeye çevirirsek şöyle diyor;
-Alimler, hukukçular, filozoflar, akıl sahipleri, şu meselede müttefiktir ki, eğer yasama ve yürütmenin ikisi de hükümet adamlarına tevdi olunursa onlar kendi heveslerini hakka tercih edebileceklerinden istedikleri gibi zalimane bir kanun yaparlar ve onu istedikleri gibi zalimane icra ederler.
FATİH VE HIZIR ÇELEBİ, İBN-İ HALDUN, ARİSTO VE SOKRAT,
Yargı bağımsızlığını koruyan bir başka Adalet Bakanı (1893); Münir Nurettin Selçuk’un dayısı ve ünlü bestekar Hüseyin Saadettin Arel’in damadı Abdurrahman Nurettin Paşa’dır (Kütahya 1833- İstanbul 1912). Taraf tutan devlet adamları ve yargı mensuplarına karşı tarihimizde çok örnek vardır. Sadece Rum Mimar İpsilanti Efendi’den istenileni yapmadığı için, Fatih Sultan Mehmet tarafından parmağı kesilmesi üzerine, padişahı yargılayan Kadı Sarı Hızır Çelebi Efendi’nin “kısasa kısas” kararı değil.
Daha yakın bir zamanda sadrazamlık da yapan Abdurrahman Nurettin Paşa yine Sultan 2. Abdülhamit ile Mısır sorunu ve Arap isyanları konusunda ters düşerek, adaleti öne almıştır.
Daha da gerilere gidilirse onlarca örnek vardır; İbn-i Haldun, Aristo, Platon ve Sokrat örnekleri hemen hatırlanacak önceliktedir.
Dünya liderlerine bu maruf insanların eserleri okutulmalı, anlatılmalıdır.
Her şeyin başı da sonu da adalettir.
Dünya adaletle yönetilmelidir, sulh ve sükun olsun. Barış gelsin. İstikrar kazansın.
Politikacılar ile birlikte, tarafsız, bağımsız yargıçlar önde olmalıdır.
Hep hatırlattığımız Hz Ömer’in “Adalet Mülkün Temelidir” tespiti işin özü ve özetidir.
Özlemle, hasretle ve merakla dünyada adaleti ve adaleti uygulayanları bekliyoruz, bekleyeceğiz.
Dolayısıyla dünyayı iyi ve adil liderler yönetmeli.