Bazı insanlar diyorlar ki;
- "Önemli olan kalp temizliği".
- "O namaz kılıyor ama kul hakkı yiyor".
- "Yeme içme orucu bozuyor da,
hak yemek niye bozmuyor?
Sapla samanı birbirine karıştırmamak lazımdır.
Öncelikle, kimin kalbinin temiz,
kimin çirkin olduğunu ancak ve ancak, RAB'bimiz bilir.
Bu konu da hüküm yürütmek, insanı su-i zanna sürükleyebilir ve günahtır.
Bu konuda Efendimiz"in,
"KALBİNİ YARIP DA BAKTIN M???I,
kıssası çok önemlidir.
Herkesin gibi Namaz kılanların da, kalblerinin temiz olması gerekir elbette.
Ama, insan beşerdir, bazen şaşabilir.
Allah katında, Namazın hesabı veya mükafatı ayrıdır, kalp kirliliğinin hesabı veya cezası da ayrıdır.
Bu konuda takdir, Rab'bimizindir.
"Benim kalbimin temizliği, onun namazından evladır" demek ise,
hiç de doğru bir yaklaşım değildir.
Zira dinimizde, kalbi temiz olan namazdan asla muaf değildir.
Kılmayan, hesabını Allah'a verir.
Kimin kalbinin temiz veya kirli olduğunu da, ancak Rab'bimiz bilir.
Hiç bir mü'minin, yaptığı ibadetler ve iyilikler sebebiyle,
Hak nezdinde garantisi de yoktur.
Bu dünyada amel var, hesap yok;
diğer tarafta ise, HESAP var, amel yok.
"HAYRAN YERA - ŞERRAN YERA'yı
asla UNUTMAMAMIZ gerekir.
Gelelim, oruç ile hak yeme ilişkisine:
Oruç, emredilmiş bir ibadettir.
Şartları ve bozan hususları ilmihalde belirtilmiştir. Orucu bozulan duruma göre, kefaret veya kaza ile yükümlüdür.
Hak yemek ise, başka bir durumdur.
Orucu bozan şartlar içerisinde sayılmamıştır.
Oruç tutan kişinin, orucu bozan şartlarla birlikte, hak ve hukuk başta olmak üzere, bütün güzellikleri üzerinde taşıması ve kötülüklerden de uzaklaşması beklenir.
Varsayımlarla ve tahminlerle oruç tutan kişiye hak yiyor diye taarruz ederek, orucunu küçümsemek, kişiyi tehlikeye götürür.
Hele hele, kendisi oruç ibadetini önemsemeyip, oruç tutanın eksik ve hatalarını gün yüzüne döküp, gıybet edenlerin derhal tövbe - istiğfar etmeleri gerekir.
Selam, sevgi ve dualarımla.
Yüceler Yüce'sine emanet olalım.