Keten; sadece Kandıra ve Taşköprü yöresi için değil, Kocaeli’nin her bölgesi için çok önemli bir bitkidir. İlimizde en çok Kandıra Bölgesinde yetiştiği için, keten Kandıra ile özdeşleşmiştir.
1326-1337 yılları arasında, bugünkü Kocaeli vilayetine yerleşen Türkmenlerin yaşaması için üç şey çok önemliydi:
Birincisi; Hayvanları (özellikle koyun, sonra keçi, su sığırı MANDA, karasığırı İNEK-ÖKÜZ)
İkincisi; Buğday ve arpa (Buğday ve arpa, genellikle hemen köye yakın yerlere ekilir. Köye yakın bazı yerlere "arpalık" denmesinin sebebi de budur. Buralara az da olsa yulaf ve çavdar ekimi de yapılırdı. )
Üçüncüsü; Kocaeli Türkmenlerinin (Manavlar'ın), olmazsa olmazı olan KETEN'dir.
Niye keten?
Kocaeli Türkmenlerinin yaşamaları için ilk önce ekmek lazım, sonra onun yanına süt, peynir, lor, yoğurt, keş ve dartı gerekir. Daha sonra da yemek için yağ lazım. Gece aydınlatma için kandillerde yakacak keten yağı lazım, üst - baş giysi lazım.
Bitmedi, para lazım. Keten tohumu satılır, para. Lifleri işlenir satılır, para. Yöresel dilde "Keten Burması" denilen dokuma maddesi satılır, para. En son işe yaramaz denilen çöpleri (lif yığınları) satılır, para. (Bu “çangıl” denilen lifler uzun yıllar mobilya ve koltuk sanayiinde kullanılmıştır.
Hatta bu liflerin kaliteli kısmı, yatak ve yorganlarda dolgu malzemesi olarak kullanılırdı.
Evin herkesin oturduğu "köşk" denilen büyük odalardaki minder ve sedirler de keten lifleri (çöp) ile doldurulurdu.
Keten bitkimiz başta Kandıra ve Taşköprü olmak üzere Kocaeli'nin bir çok yerinde Ağustos ve Eylül'de ekilirdi. Mayıs'ta küçük ve mavi çiçekleriyle, tarlalar bir denizi andırırdı. Haziran'ın ikinci yarısında genellikle elle yolunur, orak ve tırpanla da biçilebilirlerdi. İlkönce iki-üç tutam bir araya getirilir, bölmeler yapılır. Bu bölmeler de birbirine dayalı şekilde bırakılarak tarlada kuruması sağlanır.
Tarlada kuruyan bölmeler (keten yığınları) harmana getirilir. Harmanda yuğu taşının altında, hayvanların yardımıyla ezilir ve dövülür. Sonra saplar bir tarafa, ketenin tohumu bir tarafa ayrıştırılır.
Saplar derelere götürülür (suya yatırılır). Dört gün derede, suda kalan keten saplarının içindeki odunumsu kısmın çürümesi sağlanır. Daha sonra dereden çıkarılıp, kurutulan keten sapları hayvanların çektiği yuğu denilen taşlarla defalarca ezilir.
Bu ezilme işleminde ortaya çıkan lifler ve ufalanan, ezilen odunsu kısım (KECİN) ayrışır.
Bu işlemler sonucunda ortaya çıkan kecin dediğimiz odunumsu kısım genellikle kullanılmaz, atılır veya yakılır. Ancak; lazım olan lifler özenle toplanır ve bir kenara istif edilir.
Bu işlemden sonra yapılması gereken tüm çalışmalar, artık kadınlara aittir. Kadınlar sonbahar ve kış aylarında dur-durak bilmezler. Keten liflerini işleyerek önce iplik haline, daha sonra da evlerde klasik dokuma tezgahlarında (DÜZEN) bez oluncaya kadar uğraşırlar. Bu bezleri de hertürlü giysiyi yapmakta kullanırlar.
Bu süreç de kısaca şöyle olur;
Kadınlar bu ezilmiş keten liflerini, önce düz bir taşın üzerinde tokmakla döverek iyice ezer ve yumuşatırlar. Arkadan bu lifleri tutam tutam ayakta mengenez denilen ağaçtan yapılmış aygıtlarla işlerler ve sadece lifler kalır. Bu liflerle de demir dişli taraklarda işlenerek kadın saçı şeklinde elli-altmış santim uzunluğunda toplu lifler oluşturulur ve iplik yapımına hazır hale getirilir.
Çıkrıklarda, öreke, ip ve arşak yardımıyla iplik haline gelen bu malzemeler, doğal kök boyaları ile boyandıktan sonra, hemen hemen her evde bulunan tezgahlarında bez haline getirilir. Bunca zahmetlerden sonra da meşhur KANDIRA BEZİ ortaya çıkmış olur.
Ortaya çıkan bu Kandıra Bezi'nden ne yapılır?
Ne yapılmaz ki!
Yüzyıllardır, Kocaeli Türkmenleri(manavlar) tüm giysilerini (iç ve dış) bu Kandıra bezlerinden yaparlardı.
Keten bitkisi ile ilgili tüm alış-veriş Şile'li tüccarlar tarafından yapıldığı için, Kandıra bezi "Şile Bezi" olarak da bilinir.
Gerçekte bu isim Kandıra’ya aittir.
Kandıra bezinden tüm iç ve dış giysilerin yanında, iş elbiseleri de (sayalar) yapılırdı. Tüm başörtü çeşitleri de (ÖRTMELER) kırmızı, ak ve mavi kenarlı diye adlandırılan bezlerden yapılırdı.
Hatta büyük boy paltolar, zıbınlıklar, heybeler, kilimler, kılçanlar (çöp kilimleri), yastıklar, yorganlar, yataklar, çuvallar, torbalar, takkeler, uçkurlar ve keseler de Kandıra bezinden yapılırdı.
Keten'in Kandıra, Kocaeli insanı için ne kadar önemli olduğunu, bilmem anlatabildim mi?
Manavlar (Türkmenler) şehire, sadece tuz almak için gelirlerdi. Tüm ihtiyaçlarını kendileri karşılar ve çözerlerdi. İmecilik, dayanışma son derece işleyen sosyal bir olguydu. Büyükler ve küçükler saygı ve sevginin yerini bilirlerdi.
Devlete yük olmazlar, yardım eder ve saygı ile anarlardı. Ne yazık ki, Osmanlı'da ipin ucu bir yerlere geçtiği halde, Türkmenler hala Osmanlı'yı kendilerinin zannettiler! Bunun da acısını hep çektiler, bugün bile ne kadar farkındalar onu da bilemiyorum.
Mucize ürün denilen KETEN TOHUMU'ndan daha hiç bahsetmedim. Keten tohumunu da anlatmaya kalksam, herhalde yirmi otuz sayfa yazmam gerekirdi.
Ancak, keten tohumu çok kısa da olsa anlatmadan geçemeyeceğim.
Keten tohumundan bezirhanelerde çıkarılan yağ çok güçlü bir yemeklik yağdır. Büyüklerimiz; “onun yendiği zamanlarda hastalık nedir bilmezdik, ne zaman diğer yağlar çıktı, bütün hastalıklar bizi buldu.” derlerdi.
Keten tohumundan çıkan bu yağlar, bugün işlense ve yemeklik yağ haline getirilse, herhalde zeytinyağının iki-üç katı fiyata satılırdı.
Yağı çıkmış, keten tohumunun posasının da (KÜTÜN) besin değeri o kadar yüksektir ki, bu küspeyi yiyen hayvanları kışın ahıra zor sokardık. Karlı-buzlu havalarda bile, koşarlar ve sağa sola saldırırlardı.
Ayrıca; bunların dışında da birçok yerde kullanılır. Mesela o atılan odunsu kısım (KEÇİN) ile çok kaliteli, pahalı, gösterişli ve uzun ömürlü düğmeler ve suntalar yapılır.
Peki bu keten bitkisi bu kadar önemli de niçin ekilip biçilmiyor ve işlenmiyor?
Uzmanlarca da çok sağlıklı bir kumaş olduğu söylenen ve giyilmesi, kullanılması tavsiye edilen bu Kandıra keten bezi, hani şimdi nerede?
Kandıra keten fabrikası neyin nesiydi, ne oldu?
Bu soruların hepsinin cevabı var.
Cevap ve çarelerinde buluşmak dileğiyle…