Kırgızistan, 198.500 kilometrekare yüzölçümüne, 5.000.000 civarında nüfusa sâhip bir Türk cumhuriyeti. Kişi başına millî geliri 1.000 doların altında. Gelir dağılımı dünya ölçülerine göre çok bozuk. Zengini sayıca az fakat varlık açısından çok zengin. Fakiri ise açlık sınırının altında.
Parlak bir görünüm oluşturmayan bu özelliklerine rağmen Kırgızistan’ın, önemli ölçüde uranyum yatakları ve zengin su kaynakları bulunuyor. Son derece önemli jeostratejik konuma sâhip. Bu özelliği sebebiyle Amerika Birleşik Devletleri, Rusya ve Çin, Kırgızistan’ı etkileri altına almaya çalışıyorlar. Bu maksatla kirli eller, mütemâdiyen Kırgızistan’ın yaralarını kaşıyor. Bu sebeple ülke bir türlü huzura kavuşamıyor.
Kırgızistan, Issık Gölü ile Asya’nın orta yerinde bir küçük İsviçre’dir. Turizm açısından göz kamaştırıcı bir potansiyele sâhip olmasına rağmen tanıtımı yapılamadığından gelir getirmiyor.
Ülke, kuzeyden Kazakistan, batıdan Özbekistan, güneyden Tacikistan, güneydoğu ve doğudan Çin ve Çin işgalindeki Doğu Türkistan ile çevrili.
Nüfusun % 62’si Kırgız Türklerinden oluşuyor. % 38’i ise, aralarında kültür ve inanç farklılıkları bulunan 80’e yakın etnik grubun karışımıdır. Ülkenin, çok az olan verimli topraklarına, Çarlık Rusya ve Sovyetler Birliği döneminde; Ruslar, Ukraynalılar ve Almanlar yerleştirilmiş. Bu sebeple yerli halkın büyük bir bölümü; Afganistan ve Pamir bölgesi başta olmak üzere, komşu ülkelere göç etmek mecburiyetinde kalmışlar. Halkın başlıca gelir kaynağı, hayvan ve sebze yetiştiriciliği, göl balıkçılığı, arıcılık, ipekböcekçiliği gibi işlerdir.
Çin kaynaklarına göre en eski Türk kabilelerinden biri olan Kırgızlar, ilk devletlerini Milattan Önce İkinci yüzyılda kurdular. Sonra Hun İmparatorluğu yönetimi altında yaşadılar. Hakas Devleti de Kırgızlar tarafından kuruldu. 6. yüzyılda Göktürk Devleti hâkimiyeti başladı. İslâmiyet 8. yüzyılda. Karahanlılar döneminde bölgeye geldi. 840 yılında yeni bir Kırgız Devleti kuruldu ise de Cengiz Han, Kırgızları yönetimi altına aldı. 1399’da başlayan kısa süreli bağımsızlıktan sonra Emir Timur hâkimiyeti başladı. 1856’da Ruslar Kırgız topraklarını işgal ettiler. Bu târihten sonra da bölgede yaşayan Kırgız, Özbek, Kazak, ve Türkmen grupları arasındaki eski anlaşmazlıkları diriltmeye başladılar. Günümüzde, kanlı çarpışmalara sebebiyet veren olaylar, o dönemde tohumu atılan ve geliştirilen kirli düşüncelerin ürünüdür.
Sovyetler Birliği’nin erken dönemlerinde Kırgızistan, Özbekistan sınırları içerisinde Muhtar Bölge idi. 1936 yılında, Moskova’ya bağlı Kırgızistan Sovyet Sosyalist Cumhuriyeti kuruldu. Sovyetler Birliği’nin dağılması üzerine Kırgızistan bağımsızlığına kavuştu ve Kırgızistan Cumhuriyeti’nin kurulduğu ilan edildi.
Fizik bilgini olan Askar Akayev Devlet Başkanı oldu. Akayev, son derece iyi niyetli, Türk Cumhuriyetleri içerisinde en demokratik olan liderdi. Ancak, Rusların eğitim politikaları sebebiyle ülkede kültür seviyesi düşüktü. Halk fakirdi. Böyle ortamlarda demokrasinin yerleşmesi ve gelişmesi mümkün değildir. Bütün bu olumsuzluklara rağmen Askar Akayev, ülkeyi 14 yıl kimsenin burnunu kanatmadan yönetti. George Soros’un parmağının bulunduğu ayaklanma bastırılamayınca ülkesini terk etmek mecburiyetinde kaldı. Yerine gelen Kurmanbek Bakıyev de benzer bir ayaklanma neticesinde yönetimden uzaklaştırıldı.
27 Haziran 2010 târihinde yapılan referandum ile geçici olarak yönetimi eline alan Roza Otunbayeva, mazlum ve mağdur, sefil ve perişan Kırgız halkına huzur getirmeye çalıştı.
01.12.2011 üârihinden 24.11.2017 târihine kadar Türk dostu Almazbek Atambayev Cumhurbaşkanı idi. 24.11.2017 – 15.10.2020 târihleri arasında cumhurbaşkanı olan Soronbay Canbekov 16.10.2020 tarihinde vazifeyi Sadır Çaparov’a devretti. Çaparov, görevine devam etmektedir.
Fakirlik, Rusların yanlış yönlendirmeleri ve dış tahrikler Kırgızistan’ı fakirliğe mahkûm etti ise de Kırgız milleti, cumhurbaşkanını kendi oylarıyla belirlemek suretiyle, Türkistan Türk Cumhuriyetleri içerisinde demokrasinin hâkim olduğu bir ülke konumundadır.
Asya’da söz sahibi olmak isteyen güçler Kırgızistan’ı kontrol alanları içinde bulundurmak istiyorlar. Kırgızistan Asya’nın kalpgâhı mesâbesindedir. Ülke birliğinin temini, işsizliğin önlenmesi, Çin tehlikesi ve misyoner faaliyetleri Kırgızistan’ın kanayan yaralarıdır.
Kırgızistan’da nüfus; Kırgızlar, Ruslar, Özbekler, Uygurlar, Dunganlar (Döngenler), Ahıskalılar, Ukraynlar, Almanlar, ‘Tatarlar’ olarak anılan Kırım, Kazan ve Çuvaş Türkleri, Çinliler, Koreliler, Tacikler ve ‘Türkler’ olarak anılan; Sovyetler Birliği dağılmadan önce pasaportlarına ‘Türk’ yazılan ve Anadolu Türkçe’sini bilmeyen, yaşadığı ülkenin lehçesi ile yâni Kırgızistan’da yaşıyorsa Kırgızca, Kazakistan’da yaşıyorsa Kazakça, Özbekistan’da yaşıyorsa Özbekçe konuşan insanlardan oluşuyor.
Stalin’in istibdat devrinde bu toplulukların bir kısmı sürgünlerle gelmişti. Stalin zamanında doğudan batıya, batıdan doğuya kitleler halinde birçok kişi yeniden sürgün edildi. Ülke etnik bakımdan karmakarışık hâle getirilmiş, yeni bir ‘Sovyet vatandaşı tipi’ meydana getirilmeye çalışılmıştı.
İnsanların soyu, sopu böyle karışık hâle getirildi. Sovyet düşüncesi bir taraftan da kendi varlığına karşı bir tehdit oluşmasın diye etnik guruplar arasındaki itilafları körüklüyordu. Kanlı olaylara sebebiyet veren 1990 ve 2010’da Kırgız-Özbek, 2019 yılında Kırgız-Ahıskalı Türkler ve 2022 yılında yaşanan 94 kişinin katledildiği Kırgız-Tacik çatışmalarının temelleri yıllarca önce Moskova yönetimi tarafından atılmıştı.
Sovyetler Birliği; tamamı Türklerle meskûn olan ve ‘Uluğ Türkistan’ olarak adlandırılan toprakları Çin ile anlaşarak önce 2 parçaya ayırdı. Doğu Türkistan, Çin’in işkencelerle ayakta kalabilen gaddar yönetimine terk edildi. Batı Türkistan; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan, Tacikistan ve Türkmenistan adları verilen parçalara ayrıldı. Her birinde yaşayan insanlara; sen Azerî’sin, sen Kazak’sın, Kırgız’sın, Özbek’sin, Tacik’sin… denildi. Sun’i milletler oluşturuldu. Ruslar bununla da yetinmediler… Sınırları da devamlı ihtilaf ve kavga çıkmasına yol açacak şekilde düzenlediler. İnsanları birbirlerine düşman hâline getirdiler.
Kırgızistan’da bir ajan kışkırtıcı çıkıyor; ‘Özbekler 2 Kırgız öldürdü, koşun intikam alalım.’ Diyor. Kimse kimin, nerede öldürüldüğünü sormuyor. Bir anda binlerce kişi toplanıyor, Özbek avına çıkılıyor. Yakalanan sopa ve taşlarla vurularak öldürülüyor, evler yağmalanıyor, sonra yakılıyor. Yaralılar ilgisizlikten ölüyor.
***
Kırgızistan’da, Üniversite’de okutulan, dil öğretmek için hazırlanmış bir ders kitabında şöyle bir bölüm var:
- Sınıfınızda köp (çok) millet var mı?
- Evet köp millet var.
- Hangi milletler var?
- Bizim sınıfta Türk var. (Türkiye’den gelenler kastediliyor.) Kırgız var, Özbek var, Uygur var, Ahıskalı var, Rus var. Kazak var. v.s….
Ötekileştirmenin, ayrıştırmanın bu kadar büyüdüğü, husumetlerin bu kadar keskinleştiği bir ortamda hükümet kuvvetlerinin tarafsız olması kesinlikle mümkün değildir.
Hiç itfaiyeci yangın karşısında tarafsız olabilir mi?
Kırgızistan’da bir de kuzey-güney çatışması vardır. Kuzeyli Kırgızlar, güneylileri sevmezler. Güneyliler de kuzeylileri… Güney-kuzey anlaşmazlığı, düşmanlığa dönüşmüştür. Bu düşmanlığın önlenmesi ile Kırgızistan huzura kavuşur. Zor bir şey değil.
‘İnşallah’ diyelim. Dua yerine geçer.