Doç. Dr. Süleyman COŞKUNER

Kaliteli Yaşam Uzmanı

suleymancoskuner@hotmail.com

Sen Neymişsin Be “Stress”

Üniversite sınavına hazırlanan genç, çalışmıyor, tembellik yapıyor, sınav sonucunda başarısız oluyor ve strese giriyor. Zamanında hakkıyla çalışsaydı başaracaktı, vücudu endorfin, melatonin, seratonin, dopamin üretecek ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa kaçtı…
Hızlı ve sorumsuz sürücü trafik kurallarına uymayarak kazaya sebebiyet veriyor. Yaralanıyor, maddi ve manevi bir sürü maliyetle karşılaşıyor. “Bu da nereden çıktı, sırası mıydı” diye saçını başını yolarak strese giriyor. Sakin olsaydı, trafik kurallarına uysaydı, azami dikkatli ve kaliteli olarak aracını sürseydi, kazaya maruz kalmayacaktı. Gezmenin tadını çıkaracak mutlu bir gün geçirecekti. Stres nerde? Hapse girdi…
Kişi, özel temizliği ve diş bakımına zamanında ilgi gösterip, gereken zamanı ayırmıyor. Dişleri çürüyor, dayanılmaz bir ağrıyla baş başa kalıyor. Ağrıyan dişine alkol – tütün vs. basıyor, ağrı kesici kullanıyor. Bıçak kemiğe dayanınca hekime gidiyor. Dişin tamir imkanı kalmamış ve dişini kaybediyor. Tembel amca, hem ağrılardan hem de dişini kaybetmekten dolayı çaresiz strese giriyor. Zamanında dişlerinin ve bedeninin kaliteli temizlik ve bakımını yapsaydı, dişlerini yılda bir hekime kontrol ettirseydi. Dişleri çürümeyecek veya zamanında tamir ettirebilecekti. Sağlıklı ve mutlu olacaktı. Stres nerde? İnek içti…
Boğazına çok düşkün bir kişi, yediğine içtiğine hiç dikkat etmiyor. Zararlı ve obez odaklı yiyecekleri zevkle yiyor. “Atın ölümü arpadan olsun” diyor. Hızla artan kilosu ile ilgili hiçbir tedbir almıyor. Zamanla hareket yeteneği de kısıtlanıp durağanlaşıyor. “Ben halimden memnunum, kendimle barışığım”, “adam dediğin göbekli, evi de balkonlu olur” diye züğürt tesellisiyle avunuyor. Zamanla kilodan kaynaklanan bir sürü rahatsızlıklarla karşı karşıya kalıyor. Tuvalette bile rahat edemiyor. Arabaya, yatağa, kapıya sığamıyor. Stres ki ne stres. Zamanında az ve öz yeseydi. Midesinin üçe ayırsaydı: Su-hava-gıda. Yediğini spor ve hareket ile yaksaydı. Filinta gibi ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa kaçtı.
Adam hiç kitap okumuyor, faydalı yayınları izlemiyor, beynini çalıştıran aktivitelere dargın, kendisini hiç yenilemiyor. Sonuçta gündemden geri kalıyor, gerekli yerde yüksek kaliteli fikirler beyan edemiyor. Kendini yetiştirenlerin karşısında güdük kalıyor, mahcup oluyor ve strese giriyor. Okusaydı, faydalı yayınları izleseydi, zamanını boşa geçirmeseydi. Kültürü, kişiliği ve karakteri gittikçe gelişecekti. Kendine özgüveni artacaktı. Toplum içerisinde yüksek kaliteli fikirler ve görüşler beyan edebilecekti. Saygınlık kazanacak, anlattıkları dinlenecekti. Neticede aranan, sohbetinden zevk alınan birisi olacaktı. Yani hayattan zevk alacak ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Hapse girdi…
Bir esnaf, müşterisine gerekli ilgiyi göstermiyor. Tatlı dili güler yüzünü esirgiyor. Müşterinin görüşlerini dinlemeyip, değer vermeyerek işgüzarlık yapıyor. Müşteri ile inatlaşıyor. Hatta müşteriye ders vermeye kalkıyor. Müşteriler incinince de o esnafla alış – verişi kesiyor, esnaf sonuçta iflas ediyor ve strese giriyor. Halbuki zamanında, ”müşteri velinimettir”, “müşteri padişahtır, ona kim en iyi hizmeti sunabilirse altın kesesini o alır, sunamayanın kellesi gider” ilkesine kulak verseydi. Müşteriye güler yüz, tatlı dil, ilgi, yüksek kaliteli hizmet gösterseydi. Müşteriler kuyruğa girecekti ve işleri yetiştirmek için personel sayısını artıracak, daha fazla kazanacak ve mutlu olacaktı. Peki stres nerde? Dağa kaçtı…
Sürekli asık suratlı yaşamayı alışkanlık haline getiren bir kişiye günün birinde, havadan nem kapan birisi; “Ne biçim bakıyorsun lan? Diye sataştığı zaman, ayıkla pirincin taşını. Dövüş, kavga, karakol, hastane, mahkeme vb. stres üzerine stres. Halbuki kişi güleryüz ve tebessümü alışkanlık haline getirip 24 saat yüzünde taşırsa (ki Efendimiz sadakadır buyurmuştur), karşıdaki asık suratlıları bile tebessüm ettirmeyi başarabilir. Hatta güzel iletişimler ve muhabbetler bile kurulabilir. Stres nerede? İnek içti…
Günlük, haftalık, aylık, altı aylık ve yıllık ev temizliğini zamanında hakkıyla yapmayıp tembellik gösteren bir ev hanımı, ani ziyaretçileri karşısında strese girer, iki ayağı bir pabuca sığmaz!!! İlgili temizlikleri zamanında türkü söyleyerek, temiz olmanın mutluluğunu yaşayarak, “bedenini temiz tut ölümün gelir, evini temiz tut gelenin olur” atalar sözünün gereğini yapmanın zevkini yaşayacak, gelenlere karşı evinin temizliği ile gurur duyacak ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Hapse girdi…
Olma ihtimali belki binde bir olan olumsuz bir olayla ilgili negatif düşünceler geliştirerek, korkan ve şüphecilik yapan birisi, bilinçaltına emir verip korktuğunu başına getirdiği zaman; “korktuğum başıma geldi” diyerek strese girer. Zaten başına gelmese bile, korkması ve tedirgin olması bile hatırı sayılır bir stres sebebidir. Halbuki hep olumlu düşünüp, gerekli özeni gösterip, gereken ve kaliteli tedbirleri zamanında alsaydı, hiçbir korkuya gerek kalmayacaktı. Korkmadığı da başına gelmeyecekti. İşleri tıkır tıkır işleyecek ve mutlu olacaktı. Stres nerde? Dağa kaçtı…
Sürekli çözüme değil de soruna odaklanan birisi; kim yaptı? Niye yaptı? Bana nasıl yapar? Bu cüreti nerde buldu? O da kim oluyor? gibi serzenişlerle sorunu amip gibi çoğaltır ve nur topu gibi yeni stresleri kucağında bulur. Olmasa iyiydi ama olmuş bir kere deyip soruna değil, yüksek kaliteli çözümleri zamanında üretme becerisine sahip olanlar, aynı zamanda iş başarmanın verdiği mutlulukla hayatları kalitelenir. Stres nerde? Hapse girdi…
Değiştirebileceği olumsuzlukları değiştirmeye yanaşmayan, değiştiremeyeceği durumları değiştirmek için yel değirmenlerine karşı savaş açan, ikisini birbirinden ayıramayıp da, birbirine karıştıranların vay ki vay haline. Hoş geldin stres, güle güle mutluluk ve keyif…

Selam sevgi ve dualarımla. Allah’a (cc) emanet olunuz.