Asrın en büyük felaketini yaşadığımız depremin üzerinden 23 gün geçmiş bulunmaktadır. 50 000 civarında vatandaşımızı kaybettiğimiz bu depremle birlikte gözyaşlarımızı içimize akıtıp, harabeye dönmüş illerimizde yaralarımızı sarmaya gayret edip, acılarımızı hafifletmeye çalışmaktayız.
Depremin yarattığı travmadan sonra konuyu geçmişte olduğu gibi oldubittiye getirerek felaketin sebeplerini ve neticelerini unutamayız.
Millet olarak bu acı reçeteyi iyi okuyup ve yorumlayarak gelecek yıllar için sağlam yol haritaları oluşturmak durumundayız.
Depremle birlikte, milletin asil duygularının kaybolmadığını, kültürel kodların sağlam kaynaklardan beslendiğini görmemiz tablonun en can alıcı konusuydu.
Bir ülkücü gencin, komünist partililerle yemeğini paylaşması, cemevlerinin ve kiliselerin kapılarını depremzedelere açması, tüm vatandaşlarımızın top yekûn seferberlik havası içerisinde yardıma koşması, millet olma bilincinin harika yansımasıydı.
Sn. Cumhurbaşkanının, Adıyaman’da halka yaptığı konuşmada deprem bölgesine birkaç günlük gecikmeyle geldiklerinin öz eleştirisinde bulunması ve helallik istemesi, 1999 depreminden sonra gerekli düzenlemelerin ve stratejilerin iyi yapılmadığının itirafı niteliğindendi.
Bu depremle birlikte, kamu kurumlarının, siyasetin ve STK’ların bir nevi güven testinden geçtiğini söyleyebiliriz.
Haluk Levent’in organize ettiği Ahbap Derneği’ne bir milyar TL dolayında yardım yapılması, Kızılay ile ilgili etrafta dolaşan konuların kamuoyunu rahatsız etmesi, kurumlara güven konusunda bir takım sorguların yapılmasını da gündeme taşıdı.
Mehmetçiğin sahada ilk aranılan olması, milletin bağrından çıkan Türk Silahlı Kuvvetleri’ne olan sonsuz güvenin açık göstergesiydi.
85 milyonun tek yürek olduğu ve her türlü insani yardımın yapılması konusunda fedakârlık yarışının yaşandığı bu günlerde, siyasilerin günlük çekişmelerini bir kenara bırakmayıp, acıların yaşandığı yıkıntılar arasında sen, ben kavgalarını sürdürmeleri, enkaz altında siyasetin kaldığını göstermektedir.
Siyasetin deprem konusunda üzerine düşen itidali göstermemesi, acı ve gözyaşına rağmen siyasi kutuplaşmaların tırmandırılması, günü kurtarma politikaları, yaşanılan süreçte en zayıf halkanın siyaset olduğunu ne yazık ki bir kez daha ortaya çıkarmıştır.
Bilimin iltifat görmemesi, ehliyet ve liyâkatin göz ardı edilmesi, yandaş siyaset anlayışı, adalet mekanizmasındaki aşmazlar tablonun önümüze koyduğu gerçekler olarak göze batmaktadır.
Yine bu aşamada, canı yanan vatandaşların haklı feryatlarının demokrasinin tanıdığı özgürlük ifadesi olarak algılanmaması, demokrasi konusundaki samimiyetimizi yansıtması açısından oldukça manidardır.
Önümüze çıkan bu felaketle birlikte Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin ne kadar sağlam temeller üzerine oturduğunu görüp, bu devleti kuran iradeyi saygı ve tazimle bir kez daha yâd ettik.
Yaşadığımız bu olaylardan gerekli dersleri çıkarıp geleceğe ümit ve güvenle bakmak temennisinde bulunurken, toplum olarak yaşadığımız bu acı tablodan yine milletimizin hamiyetperverliği, kadirşinaslığı ve onun basireti ile çıkabileceğimizi ve yaralarımızı sarabileceğimizi hatırlatır, depremde canlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allahtan rahmet, yaralılara acil şifalar dilerim.