Oğuz Çetinoğlu: Gelişen ilim ve teknoloji; depreme mâruz kalacak bölgeyi çok önceden tespit edebilme imkânı verebiliyor. Zamanı ise ay veya sene olarak değilse bile her türlü tedbirin alınabileceği zaman dilimi öncesinde belirlenebiliyor. Diyebilir miyiz?
Prof. Dr. İbrahim Ortaş: İlim ve bilginin önemi ne yazık ki toplumumuz tarafından bir türlü benimsenmedi ve anlaşılamadı. Yıllardır depremin geleceğini belirten başta Prof. Dr. Naci Görür hocamız olmak üzere birçok ilim insanı âdeta yalvarırcasına depremin yerini ve zamanını belirterek anlatmaya çalıştılar. Birçok hocamız 1999 depreminden sonraki süreçte çok sık şekilde ülkemizde depremin geleceğini yüksek sesle söylediler. Yetkilileri göreve ve önlem alamaya dâvet ettiler. Bilgi, ilim ve üretilen teknoloji ile tabiatın yarattığı devasa deprem gücü ile baş edilebileceğini Japonların geliştirdikleri teknoloji ile ispatladıklarını biliyoruz. Ancak ülkemiz her yönden deprem baskısı altında olmasına rağmen hiçbir ciddî önlem alınmadı. Her deprem sonrası birkaç gün birkaç toplantı ve tespit raporu yazıldığı, ancak önlemlerin alınmadığını bir defa daha anladık.
Çetinoğlu: Hiç hasar görmemiş binalar var…
Prof. Ortaş: İlmî bilgi kullanılarak yapılan binalar zarar görmedi
Jeoloji ilmine uygun, fizik kanunlarına ve mühendislik ilkelerine göre yapılan Kahramanmaraş İnşaat Mühendisleri Odası binası yıkıntılar arasında sağlam kalmış olması çok önemli bir örnektir. Benzer şekilde Adıyaman’da Grand Isias Otel ve belediye binası depremde yıkılarak yerle bir olmuş. Ancak son yıllarda cam giydirmeli Kommagene Kültür Merkezi’nin camları bile kırılmadı. AB mevzuatına göre AB fonuyla inşa edilen kültür merkezinin yıkılmamış, depremden sonra da anında binanın elektriğinin yanmış olması ilmî bilgiyi kullanmanın önemini ortaya koymaktadır.
Çetinoğlu: Adıyaman Kommagene Kültür Merkezi’nin depremden hasar görmemesinde hangi teknik hakîkatler var?
Prof. Ortaş: Cam giydirmeli binanın yapımında görev yapan ve inşaatın denetimini sağlayan TÜMAŞ’tan Mimar Nezih Alataş, yapının depremde hasar görmemesinin püf noktalarını şöyle anlattı: ‘2018’de yenilenmiş bir deprem yönetmeliği var. Bu yapı bu yönetmeliğe uygun olarak inşa edildi. Hassasiyetle kolonlara konulan demirlerin her türlü testlerini yaptırdık. Betonun bütün testlerini gerçekleştirerek binanın kaba inşaatını yaptırdık ve denetledik. Camlar da tek tek, bütün detayları üzerinden geçilerek, yüklere göre hesaplama yapılarak seçildi ve uygulandı.’
Çetinoğlu: Prof. Güçhan’ın açıklaması hakkında da bilgi verebilirsmisiniz?
Prof. Ortaş: ODTÜ öğretim üyesi Prof. Dr. Neriman Şahin Güçhan’ın yönetiminde hazırlanan Kommagene Nemrut Yönetim Planında tanımlanan projelerden biri olarak planlanmış. Binanın deprem yönetmeliğine göre yetersiz olan eski İl Halk Kütüphanesi’nin yerine yapıldığını belirten Prof. Dr. Güçhan binanın yıkılmamasını şöyle açıklıyor: ‘Yapının hiç hasar görmeden depremden kurtulmuş olması, ülkemizde meslekî yeterliliğe sâhip mimar ve mühendisler tarafından yönetmeliklere uyarak yapılan binaların, ne kadar güvenli olabileceğine örnektir.’
Târihin en şiddetli ve geniş bir alanda peş peşe ikiz depremin uzun sürmesi ile on binlerce binayı yerle bir ederken bazılarının zarar görmemesi ilmî bilginin yönetmeliklere uygun kullanılmasının depremin yaratacağı tahribata karşı konulabileceğini göstermektedir. Diğer bir ifâde ile deprem yönetmenliğine göre gerekli mühendislik hesaplamaları yapılırsa, uygun inşaat malzemesi kullanılırsa ve denetimler zamanında yapılırsa binalar depreme dayanabilmekte ve yıkılmamaktadır. Kaldı ki depremde yerleşim yerlerindeki binaların %40 kadarı sağlam kalabilmiş. Demek ki kurallara uygun yapılan, malzemeleri amaca uygun kullanılan binalar depremden az etkilenmektedir.
Çetinoğlu: İnşaat döneminde ilmin gereklerine riâyet edilmesi yanında, binanın yapılacağı arazinin yapısı da önemli olmalı…
Prof. Ortaş: Elbette… Alüvyon düz düze yakın tarım arazisi alanlarına yerleşim yeri yapılmamalı.
Yıllardır bütün deprem sonrası gözlemler düze ve düze yakın alanalar üzerine yapılan yapıların en erken çöktüğü belirtildi. Bu depremde Antakya başta olmak üzere alüvyon arazi üzerindeki yapıların tamamına yakını yıkıldı. 1999 Kocaeli, Bingöl, İzmir depreneninde benzer şekilde alüvyon alanlarda zemin sıvılaşması ile binaların yıkıldığı uzmanlarca belirtildi. Toprak uzmanı olarak yazdık. Mühendislik ilkelerine göre bu tür alanlarda depreme dayanıklı bina yapılabilir. Ancak tarım arazileri tarım amacına yönelik kullanılmalı.
Çetinoğlu: “Eğer bu deprem bu şiddette Japonya’da olsaydı Kahramanmaraş, Hatay ve çevresinde olduğu kadar insan ölür müydü?” şeklindeki soruya cevap verilebilir mi?
Prof. Ortaş: Pek tabii… Sorunun cevabı muhtemelen ‘birkaç insan’ olacaktır.
Çetinoğlu: O halde izninizle şunu da sorayım: ‘Neden 10 şehir yerle bir oldu, 35.000’den fazla insanımızın hayatı sona erdi?
Prof: Ortaş: Dahası var: Acı, gözyaşı, korku ve kültürle alakalı değer kayıpları gibi binlerce problem ve olgu ortaya çıktı. Ülkenin okumuşları, aydınları, vicdanı olan yetkililer başta olmak üzere hep berber şapkamızı önümüze koyup yeniden ilmî bilgi ekseninde deprem gerçeği konusu hakkında ne yapılabiliriz deyip tartışmamız gerekiyor.
Çetinoğlu: Sizden cevap talebim olmaksızın her kademedeki yöneticilerimize soruyorum:
‘Yaşanacağı mutlak olan deprem felâketinin bilinmesine rağmen gerekli şartlara sâhip olmayan binaların kullanımına izin verilmesi, sonra da ‘imar affı’ veya ‘imar barışı’ adı altında 15 milyar liradan fazla para toplanması karşılığında, ‘sorumluluğu bina sâhibine ait olmak üzere gerekli belgelerin verilmesi gibi bir çılgınlığın benzerine, batılı ülkelerde rastlanabilir mi?’
… Afedersiniz Hocam…… ‘Bir of çeksem şu karşıki dağlar yıkılır derler’ ya… Dağları yıkmayalım…
Sorularla sınırlı kaldığınız için veremediğiniz mesajınız varsa, söz sizin efendim buyurunuz…
Prof. Ortaş: Türkiye'nin temel meselesi olan nitelikli eğitimi daha yüksek sesle belirtmemiz gerekir. İşini doğu yapmayan, ‘bir şey olmaz’ diyen, demirden çimentodan kaçıran, zemini dikkate almadan inşaat yapan, yaptıran müteahhitlerin elinden yeniden depreme dayanıksız evler yapılır. Toplumun fen okuryazar temelli nitelikli bir eğitim ile ilmin öngörülerini benimseyen bir bilinçlendirme ve zihni dönüşümü sağlamamız gerekir. Ülke insanı jeoloji bilmeden, ekoloji bilmeden deprem bilinci gelişir mi? Yıkılan on binlerce bina için milyonlar ödeyenlerin hangisi bu bina depreme dayanaklı mı diye sordu? Bu insanlar geçekten erken dönemde yeterli bir deprem bilinci ve âfet bilgisine sâhip olsalardı sorgulamadan ev satın alırlar mıydı?
Târih, coğrafya ve biyoloji bilgisi yeterli olsaydı bu yaşanan depremler, âfetler ve arkasından ortaya çıkan yetersiz organizasyonlar yaşanır mıydı?
Bu deprem Japonya’da olsaydı bu kadar insan ölür müydü?
Japonlar enkazı ve süreci böyle yönetir miydi?
Güzelim târihi Antakya, Maraş, Adıyaman, Malatya, Pazarcık ve insanlık târihinin kalbi olan bölgelerdeki târihî yerler yerle bir olur muydu?
Bizim gibi eğitimi yetersiz toplumların daha fazla ciddî problemler yaşamaması için eğitimin niteliği hızla arttırılmalı. Bütünlüklü bakış açısına sâhip, analitik düşünen bir insan gücüne sâhip olmamız gerekir. Açık açık hep birlikte konuşulmalı ve bir daha bu durumlara düşülmemeli.
Sürekli az gelişmiş bir ülke olma durumundan ne zaman kurtulacağız? Konuyu bütünlüklü olarak enkaz sonrasında konuşmamız gerekiyor. Bu defa daha açık ve net konuşalım. Dertler hepimizin canını yakıyor. Toplum olarak yaşanan deprem gerçeği ve arkasında yaşanan aksaklıklar konusunu bütün teferruatı ile ele almamız gerekiyor. Siyâsîler dâhil her yurttaşın ülkenin geleceği açısından ciddî bir analiz yapması gerekir.
Çetinoğlu: Ahh Hocam Ahh… sâdece eğitimimiz noksan olsa… Çalmadan iş yapan, rapor veren, üç kuruşluk menfaat için devletin, milletin milyarlarını hebâ etmeyen yeterli sayıda dürüst yöneticimiz olsa, bu felâketler gelmezdi başımıza…
Efendim, verdiğiniz bilgiler için teşekkür ediyorum.
Prof. Dr. İBRAHİM ORTAŞ
1960 yılında Kahramanmaraş ilimizin Pazarcık ilçesinde doğdu. İlköğretimini Denizli köyü ilkokulunda ortaöğretimini Gaziantep Atatürk Lisesi’nde tamamladı. 1985 yılında Çukurova Üniversitesi, Ziraat Fakültesi’nden mezun oldu. 1987 yılında Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi’ne Araştırma Görevlisi olarak girdi. 1990-1994 yılları arasında İngiltere’de Reading Üniversitesi’nde doktora öğretimi yaptı. 1995 yılında Yardımcı Doçent, 1996 yılında Doçent ve 2002 yılında profesörlük unvanlarını aldı. Prof. Dr. Olarak Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi Toprak ve Bitki Besleme Bölümünde araştırma, eğitim ve öğretime devam etmektedir.
İlmî araştırmaları dışında, toprak târihi, insanbilim toprak ilişkisi, toprak felsefesi, tarım-çevre-insan ilişkileri, eğitimin sosyal boyutları konusunda çok sayıda gazete ve dergi yazısı ve söyleşileri bulunmaktadır. 1998 yılında ABD. Florida Üniversitesinde OECD bursu ile 4 ay süre ile araştırmacı olarak çalıştı. 2010-2011 yıllarında ABD’de Ohio State Üniversitesi’nde İklim Değişimleri ve Karbon Araştırma Merkezi’nde misafir araştırmacı olarak çalıştı. Avrupa topluluğu bünyesindeki ilmî kuruluşlarda Türkiye delegesi olarak şu anda 4 COST guruplarında yürütücü olarak çalışmaktadır. Daha önce 3 COST projesinde Türkiye’yi temsilen görev aldı. Ayrıca 35 ülkede ilmî toplantılara ülkemiz adına katılarak ilmî sunumlar yapmıştır.
SCI de taranan dergilerde 38, Türkiye’deki hakemli dergilerde 31, milletlerarası kongrelerde 87 bildiri, Millî kongrelerde 35 bildiri, 7 adet milletlerarası kitap bölüm yazarlığı, 6 kitap, 12 rapor ile toplam 235 ilmî makale kaleme almıştır.
Avrupa topluluğu bünyesindeki ilmî kuruluşlarda Türkiye delegesi olarak şu anda 2 COST guruplarında yürütücü olarak çalışmaktadır. Bilim-felsefe, eğitim üniversite konularında 364 makale yayınlamıştır. Ayrıca tarım-toprak ve çevre konusunda 64 gazete dergi makalesi bulunmaktadır.
1 TÜBİTAK, 1 DPT, bir Bap ve 4 Yüksek Lisans ve Doktora projesi yürütmektedir.
Toprak Biyoteknolojisi ve Kök Biyolojisi laboratuarları yanında Bölüm Araştırma Alanı yöneticisi olarak çok sayıda projede yönetici ve yardımcı araştırıcı olarak görev almaktadır.