20000 ‘li yıllara gelinceye kadar Türkiye’de en büyük felâkete yol açan deprem, 17 Ağustos 1999 târihinde, merkez Gölcük olmak üzere Kocaeli’nde yaşandı.
Deprem, Başta İzmit olmak üzere, bütün Marmara çevresinde bina yıkılmalarına ve ağır hasarlara yol açtı. 20.562 kişi can verdi, 25.894 yaralı var. Gölcük tamamen yok oldu. Enkazı kaldırılan bina sayısı: 2.163, yıkılması gereken bina sayısı: 3.076.
Türkiye, bu tip felâketlere açık bir ülke. 6 Şubat 2023 günü yaşanan Kahramanmaraş, Hatay vilâyetleri ile çevresini harâbe hâline getiren deprem sebebiyle yaşanan felâketi ve geleceğimizle alâkalı endişelerimizi gerilerde bırakmak için köklü tedbirlere ihtiyacımız olduğu îkazı ile bir defa daha karşı karşıya geldik. Ülkemizi yasa boğan büyük depremlerin sayısı, gerekli tedbirlerin çok daha önceleri alınması gereğini ortaya koyuyordu. İşte geçmişteki büyük depremlerden bâzıları:
TARİH ŞEHİR ve ŞİDDETİ ÖLÜ SAYISI
20.04.1903 MALAZGİRT 6,7 2.626
06.05.1930 HAKKâRİ 7,2 2.514
26.12.1939 ERZİNCAN 7,9 32.962
20.21.1942 NİKSAR 7,0 3.000
26.11.1943 TOSYA 7,2 2.824
01.02.1944 GEREDE 7.2 3.959
19.08.1966 VARTO 6,9 2.394
28.03.1970 GEDİZ 7,2 1.086
06.06.1975 LİCE 7,9 2.385
24.11.1976 ÇALDIRAN 7,2 3.840
30.11.1983 ERZURUM 7,1 1.330
Not: Daha eski târihli depremlerle, ölü sayısının 1.000 den az olduğu depremler tabloya dâhil edilmemiştir.
Depremler ülkeler ve milletler için kader olsa bile, ölümler depremin değil, tedbirsizliklerin sonucudur. Ülkemizin deprem bölgesinde olduğunu, 17 Ağustos depremi sebebiyle, tam anlamı ile öğrendik. Daha önce öğrenmiş olmamız da mümkündü. Topraklarının deprem bölgesinde olduğunu ilk felâketlerde öğrenmiş olan ve gerekli tedbirleri alan ülkelerde tabîi âfetler, insanlarını Türkiye’deki kadar acılara boğmuyor. Aşağıdaki tabloda, dünyanın diğer ülkelerinde yaşanan 6,7 ve daha yüksek şiddetteki depremlerle ilgili bilgiler verilmiştir:
TARİH ÜLKE ve ŞİDDETİ ÖLÜ SAYISI
11.06.1906 ŞİLİ 8,6 20.000
06.12.1920 ÇİN 8,6 20.000
02.03.1933 JAPONYA 8,9 2.900
21.12.1946 JAPONYA 8,4 2.000
17.06.1976 FİLİPİNLER 7,8 8.000
10.10.1980 CEZAYİR 7,3 4.500
23.11.1980 ERMENİSTAN 6,9 50.000
19.09.1985 MEKSİKA 8,1 12.000
12.12.1992 ENDONEZYA 6,8 2.000
28.05.1995 RUSYA 7,5 1.084
07.12.1998 ERMENİSTAN 6,7 40.000
17.01.1999 JAYONYA 7,4 6.500
10.10.1999 EL SALVADOR 7,5 1.500
Şüphesiz depremin şiddeti ile ölü sayısı arasında doğrudan bir ilişki kurmak hayli zordur. Fakat bir fikir edinmek mümkündür. Denetimlerin şartlara uygun olduğu olduğu gelişmiş ülkeler, en büyük felâketleri mümkün olan en az kayıpla atlatabiliyorlar. Nitekim, 17 Ağustos depreminden sonra, muhtemel deprem felâketlerine hazır olmamız, değişik uzmanlar tarafından defalarca açıklandı. Bunların içerisinde fantezi görüntüsünde olanlar bulunduğu gibi, köklü çözüm önerileri getirenler de vardı. Birkaçını hatırlayalım:
* Binalara sertifika verilmesi,
* Her bölgenin zemin etüdünün yapılarak sonuçlarına göre binaların takviye edilmesi,
* Deprem sigortası yaptırılması
* İnsanların, muhtemel depremlerde nasıl hareket edecekleri konusunda eğitilmesi,
* Kurtarma ekiplerinin yetiştirilmesi,
* Depremi önceden haber veren sinyalizasyon sistemlerinin kurulması,
* Depremin zararlarını en aza indirecek malzemelerle bina yapılması,
* Binaların az katlı olarak inşa edilmesi,
* Bütün binaların depreme dayanıklılık testinden geçirilmesi, vesaire…
Bunlardan, sâdece mecbûrî deprem sigortası ciddiyetle uygulamaya konuldu. Sigorta kurumunun, muhtemel bir depremde uğranılacak zararın tamamını karşılayamayacağı, daha başlangıçta açıklandı. Bu durumda sigorta, bina sâhiplerinden sigorta primi adı altında vergi almanın ötesinde bir anlam ifâde etmiyordu. Bu paralarla, personel deposu olan devlet, birkaç bin kişiye daha istihdam oluşturacaktı. Makam odaları, sekreterler, makam arabaları, sabit ve mobil telefonlar, personel… personel…
Fayda sağlayabilecek öneriler sağlam esaslara bağlanamadı. Toplu yerleşim alanlarının zemin etüdü, mevcut binaların depreme dayanıklılık kontrolü ile binalara kimlik kartı verilmesi işlemleri, yeminli kontrol mühendisliği bürolarına verilebilirdi. Plân ve proje dışı değişiklik ve eklentiler yıktırılmalıydı. Devletin asıl görevi önce kendi binalarında çalışan personelinin sonra da bütün vatandaşların can güvenliğini sağlamak olmalı. Devlet, deprem tehlikesine açık kendi binalarını bile takviye etme imkânını bulamadı. Her konuda olduğu gibi ülkemiz insanlarının can ve mal güvenliği yalnızca Cenab-ı Allah’a emânet. Öyle olması, son derece tabiîdir. Buna kimsenin itirazı olamaz. En büyük noksanımız ve affedilmez hatâmız, gerekli tedbirleri almadan her şeyi Yüce Allah’a bırakmak.
* * *
İlim adamları, deprem çeşitlerini 7 başlık altında topluyorlar. Depremlerin şiddetlerini gösteren ve yılda kaç defa olabileceğine dâir tahminler şöyle sıralanıyor:
TÂRİFİ ŞİDDETİ YILDA KAÇ KERE OLABİLİR ?
FÂCİÂ 8 VE DAHA FAZLA 1 DEFA
ÇOK GÜÇLÜ 7 İLE 7,9 ARASINDA 18 DEFA
GÜÇLÜ 6 İLE 6,9 ARASINDA 120 DEFA
ORTA ŞİDDETTE 5 İLE 5,9 ARASI 800 DEFA
HAFİF ŞİDDETTE 4 İLE 4,9 ARASI 6.200
ÇOK HAFİF ŞİDDETTE 3 İLE 3,9 ARASI 49.000
ÖNEMSİZ 1 İLE 3 ARASINDA 9.000
17 Ağustos depreminden sonra, deprem ile ilgili gerekli işler yapılmasa bile, yalnızca bir yönü hâriç, konuşabilecek her şey konuşuldu. İhmal edilen konu; depremin metafizik yönü idi. İlgililere haksızlık etmeyelim, konu hakkında konuşan bir gazete sâhibi hapse atıldı. Böylece, daha faydalı şeyler söyleyecek durumda olanların ağzı kapatıldı. Depremin metafizik yönü ile ilgili olarak şunlar söylenebilir:
İnsanoğlunun karşılaştığı felâketlerin muhtelif sebepleri vardır. Bazı insanlar için felâketler, sabır, tevekkül ve rızâ imtihanıdır. Bu imtihanda başarılı olanlar için ömür de ölüm de hoştur. Bazı insanlar için felâketler, sonraki felâketlerden korunmak için ilâhî ikazdır. Bir başka grup için ise felâketler, ilâhî gücün, ferde veya topluma uygun gördüğü cezâlardır. Felâketlerin, bu sebeplerden hangisi ile ilgili olarak geldiğini bilmemiz asla mümkün değildir. En kötüsü de felâketlerin insanları âsiliğe, inkâra ve küfre yönlendirmesidir. Kanunlara ve kurallara aykırı hareket edenlerin beşeri adâlet tarafından cezalandırılacağını bilmek hatta beklemek durumunda olan insanoğlu, ilâhî bir güç tarafından da cezalandırılabileceğini düşünmek mecburiyetindedir.
“Bu sözlerin bir mânâ ifâde edebilmesi, ancak gerekli önlemlerin alınmış olması ile mümkündür.” Denilmesine elbette gerek yoktur.
6 Şubat 2023 depreminin merkez üssü olan Kahramanmaraş halkı, belli aralıklarla deprem felâketlerine mâruz kaldı. Birinci derecede deprem bölgesidir. Karşısında zafer elde edemedikleri yıkımlı, ıstıraplı dönemler yaşadılar. Kayıtlara intikal eden ilk büyük deprem 1114 yılında yaşandı. 40.000 civârında insan ebedî âleme intikal etti. Sonraki büyük depremler 1513, 1544, 1583, 1795 ve 1905 yıllarındadır.
***
Rahmetli Mehmet Âkif’i nasıl rahmet ile hatırlamayız? Hangi depremden ders alındı?
İnşallah 6 Şubat son olur. Âmin, Âmin, Âmin…
***
Cenab-ı Allah tekrarını göstermesin. Deprem dolayısıyla ebedî âleme intikal edenlere Allah’tan rahmet diliyorum. Mekânları cennet olsun, kabirleri nurlarla dolsun. Yaralı olarak kurtulanlara âcil şifalar temenni ediyorum. Hepsinin yakınlarına ise sabr-ı cemil ve sağlıklı uzun ömürler niyaz ediyorum.
***
Kuvvetli bir ihtimale göre suda boğulanlar ve doğum esnâsında vefat eden kadınlar gibi deprem sebebiyle ebedî âleme göçenler de hükmen şehit sayılırlar. Doğrusunu Rabb’imiz bilir.