Osmanlı döneminde Mevlevîhâneler esasta bir eğitim ve uygulama mekânıdır. Bünyelerinde üç fakülte barındırdıkları söylenirse mübalağa edilmiş sayılmaz. Eğitimi Mevlevîhânede ‘çile’ çıkarmış Dedeler veriyordu. Kur'ân-ı Kerîm, Ehadis, Mesnevî okutuluyor, bu konuların tefsir dersleri veriliyordu Hat sanatı, Ebrû, Katı'* v.s., bazı müzik âletlerinin yapımı, icrası ve en önemlisi müzik ve semâ ‘Mevlevi Müziği ve Semâ’ UNESCO tarafından hâlen ‘Dünya Soyut Kültür Mirasları’ listesine alınmış bulunmaktadır. Bu konuda Kültür Bakanlığımız ve Milletlerarası Mevlânâ Vakfının gayretli çalışmaları içerisinde İstanbul’daki Vakfın Başkanı Faruk Hemdem Çelebi’nin payı vardır.
Hazret-i Mevlânâya borçlu olduğumuz bu kültürümüz bize, insanlığa ne kazanırıyor? Dünya O'nun Mesnevisini niçin okuyor? Semâ nedir semâzenler dönerek ne yapıyorlar? Bütün bunlar ârif insan, bildiğini bilen, ahlâklı, sağlıklı, "Hayrun nâs men yenfaun nâs / insanların hayırlısı insanlara faydası olandır.’ hadis-i şerif gereği insanlığa faydalı, hayırlı mü'min yetiştirmek içindir.
Hz. Mevlana bir Allah âşığı idi. Kâinata O'nun gözü ile bakıyordu. İnsanı seven Allah’ı sever, Allah’a olan sevgi insandan geçer düşüncesinde idi. Ayırım yapmıyordu.
‘Bâzâ bâzâ her ân ki hestî bâzâ’. Gel, gel… her kim olursan ol gel. Allah c.c. (Usvetül Hasene)
Örnek İnsan olarak “Habibim” dediği Peygamber Efendimizi göndermişti. Peygamberimize ve Tebrizli Şems Hazretlerine sonsuz sevgisi de gerçek aşkı Allah içindi.
Vefat ettiği zaman cenâze merâsimine ‘O bizim de azizimizdi’ diyerek Konya’da yaşayan Hıristiyan ve Museviler de katılmışlardır.
Semâ raks veya dans değildir. Bir ibâdettir mânevî bir tayy-i mekândır.* ‘Mevlevînin mi'râcıdır’ denilmiştir. Bunu yaşayanlar bilir ve âyet gereğidir. Bir zikirdir... Mevlevîlere has bir zikirdir.
Rûhî bir yükseliştir. İlallah, maallah*, fillah, minallah / Allaha doğru, Allah ile, Allahta, ve Allahtan, dönüş olarak dört bölümde icra edilir. Kur'anla veya na'tı şerifle başlar.
Umûmiyetle vakit namazlarından sonra semâ edilir ve namazın sonunda Kur'ân okunduğu için bizim semâlarımızda sâdece semânın sonunda okunur ve çok mânâlıdır.
Alah c.c.;
Ve lillahill meşriku vel magribu feeynemâ tuvellû fesemme vechullâh, innallahe vâsiun alîm....... .
(Doğu da batı da Allahı’ndır, ne tarafa dönerseniz dönünüz Allahın huzurundasınız, O vasi' ve (her şeyi / en çok/) bilendir.) buyuruyor.
Türkiye’de: Konya’da, İstanbul’da Galata Mevlevîhânesi, Yenikapı Mevlevîhânesi (Mevlânâkapı’nın karşısında), Bahariye Mevlevihanesi (Eyüp Sultan'da) hâlen faaliyettedir.
Yurt dışında: Almanya’da 2, İngiltere’de (Londra’da), Hollanda’da Mevlevîhâneler vardır ve faaliyettedir.
Bilindiği üzere kâinatta cismin en küçük parçasından galaksilere kadar her şey dönmektedir.
Allah, bütün varlıkların dönerken Allah adını zikrettiklerini beyan eder ve bizim onları duyamayacağımızı belirtir. Mevleviler de semâ ederek - dönerek kâinatın bu cihanşümul ibâdetine katıldığı düşüncesindedir…
NÂİL (DEDE) KESOVA’dan edinilen bililerle kaleme alınmıştır.
*katı’: ‘Kat’ veya ‘katı’ kelimesinin sözlükteki mânâsı 'kesmek’tir. Katı’ sanatı ise bir kâğıt veya deri üzerindeki yazıyı, motifi veya şekli oyup Çıkartarak bir başka kâğıt veya deriye yapıştırmak suretiyle gerçekleştirilen bir süsleme sanatıdır.
*tayy-i mekân: Mekânı atlarcasına ilerleme, çıkarma, kaldırma, yok etme.
*maallah: Nefs terbiyesinin, tasavvufî eğitimin dört mertebesinden üçüncüsüdür.