Aile, bir toplumu oluşturan en önemli ve en küçük yapıdır. Bu yapı, evlilik çağına gelmiş gençlerin evlenmesi, yani yuva kurup aile olmalarıyla oluşur.
Gençlerin, söz ve nişan dönemlerinde birbirlerini çok iyi tanımaları gerekmektedir. Eş adayları her konuda, birbirleriyle uyumlu olup olmadıklarını, iyice değerlendirmelidirler.
Zira, evlenen gençlerin yaklaşık yarısının ilk beş yılda boşandıklarını devletimizin kayıtlarında görüyoruz.
Bu oran çok yüksektir.
Demek ki, imzayı atana kadar evlilik, çok ciddiye alınmalı ve boşanmak için evlenilmemelidir.
İmza atıldıktan sonra, eşimiz artık kaderimizdir. Yuvaya sahip çıkmak ve mutlu bir şekilde, çoluk çocuğa karışmak, boynumuzun borcu olmuştur.
Zira, Rabbimizin en sevmediği helâl, boşanmadır.
Aileyi mutlu - mesut sürdürebilmenin çimentoları vardır.
Bunlar:
Sevgi - saygı - güven - sadakat - güleryüz - tebessüm - nezaket - iyi niyet - dayanışma - yardımlaşma - paylaşma - tahammül - enerji ve sinerji üretme - özellere saygı - diğer aile fertlerine sevgi ve saygı - değer verme vb.
Bir de bu çimentoları hızla aşındıran kaliteli aile hırsızları vardır ki:
İhanet - aldatma - değersizleştirme - aşağılama - rencide etme - saygısızlık - sevgisizlik- ilgisizlik - paylaşmama - öfke - nefret - azarlama - fiziksel ve duygusal şiddet- küslük - yardımlaşmama - önyargılı olma - yalan söyleme - ilişkiyi kesme - dedikodu - kapıyı çarpıp gitme vb. gibi nahoş davranışlar yuvayı söndürür.
Aile bir ocaktır. Bu ocağın her hal ve şartta alevinin yanık tutulması gerekmektedir.
Aile üyelerinin her birisi, bu ocağın alevinin sürekli yanmasından doğrudan sorumludurlar.
Öncelikle eşler olmak üzere, her iki tarafın sülalelerinin tamamı, bu ocağa odun ve kömür atmalıdırlar.
Her ne sebeple olursa olsun, ocağın yakıtı ihmal edilirse, sönmesi mukadderdir.
Aile ocağının yakıtı, ihmal veya kasıtlı olarak beslenmez ise, yuva - ocak söner.
Sönen bir ocak artık aileyi ısıtmaz ve üşütür. Artık ocağın yakıtının kim veya kimler tarafından engellendiğinin hiç bir önemi kalmamıştır.
Bazen de, eşler nöbetleşe yuvalarını ne güzel tüttürürken, üçüncü - dördüncü şahıslar, yanan ocağa su dökerek söndürürler. Ne kadar fena...
Ocağa yakıtın kimin koyduğunun önemi yoktur. Ama bu görevin adaletli, sevgi ve saygıya dayalı olması çok önemli ve değerlidir. Hatta, eşlerin dışındaki akrabaların da, bu kutsal ocağa yakıt taşımaları elzemdir.
Tartışarak, tembellik yaparak, inatlaşarak, kavga ederek, ocağın yakıtı geri plana atılmamalıdır.
İstemeyerek dahi olsa, ocakta köz kalmazsa, her türlü olumsuzluğu bırakıp, ocağın sönen ateşi yeniden elbirliği ile tutuşturulmalıdır. Biri tutuşturmaya çalışırken, diğeri tekmeyle ocağa dalarsa, yangın çıkar ve her iki taraf da yanar.
Tutuşturmaya çalışana çok yazık olur.
Taraflar birbirine küserek- inat ederek, ocağa yakıt koymazlarsa, ocak yine söner.
Bir ocak söndürerek sabıka kaydı olan birisiyle de, bir başkası kolay kolay ocak yakmaya yanaşmaz.
Ocak söndürenler ise, ocağı yanmayan bir evde aile sıcaklığından yoksun, üşüye üşüye yalnız başlarına otururlar.
Rabbim bizleri, aile ocağına adaletli bir şekilde, sürekli yakıt koyup sıcacık yuvalarında, mutlu - mesut yaşayanlardan eylesin. AMİN İNŞALLAH.
Selam, sevgi ve dualarımla.
Yüceler Yüce'sine emanet olalım.