Anadolu'nun kargaşa ortamında, birlik ve bütünlüğün sağlanması hususunda Hünkâr'ın engin gayretlerini görmekteyiz. Hemen hemen aynı dönemde yaşayan Mevlâna ve Yunus Emre gibi Hünkâr da Türk-İslâm birliğinin harcına aşk suyunu katmıştır.
Kendi gönüllerinden sundukları bu şerbet, insanlar arasında gönül birliğini temin etmiştir. Zira Hünkâr Hacı Bektaş Velî’nin ifadesiyle "Şimdi o gül-i reyhan (reyhan çiçeği) dedikleri 'aşk çiçeği' dir. Aşk dedikleri Allahû Ta'âlâ'nın kendi ateşidir ki bütün âlemi tutup durur. O ateşin ocağı da erenlerin gönlüdür". Böyle bir anlayışta insana saygı esastır. Çünkü insanda bulunan "gönül, Padişah-ı âlem Tanrı'nın nazargâhıdır". Yine insanın göğsü Padişah-ı Âlem Tanrı'nın ocağıdır. Burayı kendi kudretiyle doldurmuştur. Bu bakımdan dinî özü gereği, her fert bünyesinde "zerre-i İlahi" taşıdığından, herhangi bir ferdin diğerlerinden ayrı tutulması mümkün değildir. Çünkü ona verilecek herhangi bir tahribat ferde değil "zerre-i İlahi"ye yönelik olacaktır. Bu sebeple ferdin değersiz bir varlık olarak görülmesi mümkün değildir.
İnsana saygının doruk noktasında olduğu böyle bir anlayışta cemiyette ayrılıklara sebebiyet verecek temel hususlara da dikkat çekilmiş, insanlar bunlara karşı uyarılmıştır. Nitekim Hacı Bektaş Velî şöyle buyurmaktadır: "Vay sana ki içinde; kibir ve hased (kıskançlık), cimrilik, düşmanlık, tamah, öfke, gıybet, kahkaha (şamata) ve maskaralık ile bunlar gibi daha nice şeytan fiili varsa, suyla yıkanıp nasıl arınacaksın?". Böylece ayrılık tohumları henüz ekilmeden yok edilmeye çalışılmıştır. Birlik ve beraberliğin temini için gayret sarf edilmiştir.
Zaman içerisinde önemli fonksiyonlar ifa eden Bektaşi müesseseleri, sonraları fonksiyonların icrasında problemler yaşamaya başlamıştır. Norm-reel ayrılığını her zaman görmek mümkündür. Ancak aradaki mesafe uzaklaşıp, yoğunluk kazanınca önemli aksaklıklar var demektir. Bu açıdan Bektaşilik zaman içerisinde normatif yapısından bir şey kaybetmemiş olmakla birlikte, söz konusu normları hayata geçirmede bazı güçlükler ortaya çıkmıştır. Zamanla norm dışı davranışlar gelenekselleşme eğilimine girmiştir. Bunda etkili olan en önemli faktör, büyük birikimlerle meydana gelmiş bulunan müesseselerin bir kalemde silinmeye çalışılmasıdır. Bu bir hatadır. Tekrarı ise daha da vahim olarak görülmektedir. Yüzlerce yıllık birikimler lüzumsuz hatta zararlı görülmüştür. Aksayan yanları düzeltme yerine kolay ama yanlış yol seçilmiştir. Normların yaşandığı birimler olan müesseselerin kaldırılmasıyla, normdan kopuş da hızlanmıştır.