Toplumda lider olmuş insanlara bir bakınız: Onlar; kelime hazinesi zengin, düzgün ve güzel konuşan kişilerdir. İnsanın düşünme derinliği ve düşüncelerini karşısındakine anlatabilme yeteneği, kelime hazinesi ile genişler. Kelimeler yalnızca isteklerimizi ileten araçlar değil, aynı zamanda duygularımızı-düşüncelerimizi geniş ufuklara ulaştıran kanatlarımızdır. Kullanmadığımız her kelime, güzel Türkçemizden atılmış, kaybedilmiş hazinelerimizdir. ‘Allahaısmarladık’, ‘hoşça kal’, veya ‘güle-güle’ ve benzeri güzel, kulağa hoş gelen, insanın içini ısıtan kelime ve deyimler yerine; ‘bay-bay’ ve hatta onu da uzun bularak ‘bay’ demekle, ne çok kelimeyi ve deyimi sözlükten attığımızı, Türkçemizi fakirleştirdiğimizi ve aynı zamanda yabancılaştırdığımızı bilmeliyiz. Bu kötülüğün, bu dil cinâyetinin sorumluluğunu üstlenmemeliyiz. Olabildiğince hürriyet ve ulaşılabildiğince zenginlik isteyenlerin, kelimeleri lügatlere hapsedip kilit altına almaları, kelime hazinemizi fakirleştirmeleri anlaşılması güç bir çelişkidir.
Sevindiricidir: Ülkemizde okuma yazma bilenlerin oranı yükselmiştir. Üzücüdür: Okuyan ve yazanların sayısında azalma var. Konuşmayı tercih eden ve seven bir millet olduğumuz söylenir. Bu konuda da üzülmeyi gerektiren olumsuzluklar yaşıyoruz: Çok ve fakat az kelime ile ve de yanlış kullanılan, söylenen kelimelerle konuşuyoruz.
Dilimizin zenginliğini; yalnızca yazılı eserlere, hikâye, şiir ve roman gibi edebî metinlere hapsederek koruyamayız. Günlük konuşmalarımıza aktarmalıyız. Olabildiğince çok kelime ile güzel ve doğru konuşarak… Argodan, yabancı ve uydurma kelimelerden arındırılmış temiz ve yaşayan bir Türkçe ile konuşmanın zor olmadığını, üstelik çok da zevkli ve üstünlük kazandıran bir özellik olduğunu bilirsek ve bildiklerimizi uygularsak; hayatımız ve çevremizdeki insanlarla ilişkilerimiz daha da güzelleşecektir.