Son günlerde gündemde olan bu konuyu çok yönlü gözden geçirmeyi düşündüm. Konu siyasi ve cemaat yönünden saldırı veya savunma amaçlı görüldüğü için, herkes kendi konumunu korudu ve bana göre sorunun çözümü hiç konuşulmadı.
Sorunun dini, siyasi, toplumsal, psikolojik, sosyolojik, tarihi, yasal ve dolayısıyla yargılama yönü var.
Fıkhi yönü bana göre çözülmüştür. Hiçbir cemaat, hoca ve diyanet işleri çocuk yaşta evlilikleri ve tacizleri onaylamıyor ve telin ediyor. Her gün telin edilse, yasak olduğu söylense bile çocuk velilikleri ve tacizler bitmeyecek, devam edecek.
Dini kılıfı var mı? Elbette var. Hadisler, mezhep imamlarının fetvaları ve peygamberimizin Hz. Ayşe (R.A.) evliliği üzerinden meşrulaştırılıyor. Günümüzde bu sorun üç şekilde çözülüyor. İlki hadisleri, kuran ayetleri ile çeliştiği, hadislerin ve ayetlerin yanlış yorumlandığı, neticede bunun dini dayanağı olmadığı görüşüdür. İkincisi zamanın değiştiği hükümlerin de değişmesi gerektiği görüşüdür. Mecellenin “Ezmânın tağayyürü ile ahkâmın tağayyürü inkâr olunamaz” (Zamanın değişmesi ile bazı hukuki hükümlerin değişmesi de inkâr edilemez.) ilkesi gereği zamana göre hükümlerin değişmesi gerekmektedir. Üçüncü ve diyanetin ve cemaat hocalarının dayandığı mecelle kaidesi “Raiyye yani teb’a üzerine tasarruf maslahata menutdur” Devlet başkanı, mübahların yapılmasını emredebildiği gibi, bunun aksini de emredebilir, bu takdirde böyle emirlere itaat lazımdır Meselâ, hayvan neslinin ıslahı veya hastalıkların yayılmasına engel olmak için sığır eti yenmesini yasaklayabilir, yangınları önlemek maksadıyla tütün içilmesini men’edebilir veya kadın sayısının çok fazla olduğu harp gibi zamanlarda nüfusun artmasını sağlamak için birden çok evlenilmesini emredebilir, ya da ana caddeyi genişletmek maksadıyla özel bir mülkün satın alınmasına karar verebilir Bütün bunlarda maslahat prensibine uygun hareket etmiş olması gerekir, kafasına ve keyfine göre değil Dolayısıyla dinen sakınca olmasa bile toplumun faydası için mübah olan şeyleri yasaklayabilir. Bu durumda emre itaat etmek gerekir. Nitekim Osmanlı Devleti 1917 tarihli Hukuk-ı Aile Kararnâmesi ile kızlarda 17 erkeklerde 18 yaş altında evlenmeyi yasaklamıştı.
Tarihte ilkel toplumlarda daha fazla olmak üzere 19. Yüzyıla kadar tüm inançlarda ve toplumlarda kızların buluğa erdikten sonra evlenmesi normaldi. Ortalama insan ömrünün 35-40 sene olduğu, kızların ve erkeklerin okutulmadığı zamanlarda, erkenden çocuk sahibi olmak, sağlıklı iken çocukları büyütmek, nüfusun devamını ve hatta artmasını sağlamak, erkenden gençleri hayata hazırlamak amacı güdülüyordu. Birçoğumuzun dedesi, nenesi 13-15 yaşında evlenmiştir.
Çocuklar büyük aile içinde 5-6 yaşından itibaren işe alıştırılır, kardeşine bakarak annelik talimi yaparlar. Erkekler baba ile çalışarak babalık görevlerini öğrenir. Erken yaşta olgunlaşırdı. Ayrıca gelin büyük aileye katılır. Kaynana, eltiler, görümceler, neneler, halalar gibi ailenin diğer yaşlıları ile ev işlerini ve bebek bakımını öğrenirdi. Şimdi çekirdek ailede, genellikle anne ve babadan ayrı şehirlerde tek başına annelik yapmak zorunda, dolayısıyla evlilik için yeterince olgunlaşması gerekiyor.
Günümüzde kızlarımızı ve oğlan çocuklarımızı okutmak zorundayız. Eski meslekler giderek kayboluyor. Üretim otomatik makinalar, robotlar ile seri şekilde fabrikalarda yapılıyor. Buralarda çalışmak için en azından sanat okulu mezunu olmak gerekli. Temizlik işçiliği ve garsonluk gibi basit işlerde bile hijyen eğitimi şart, mikrop bilgisi ve basit hastalık bulaşma yollarının eğitimini alması gerekli. Dünyada çoğu gelişmiş ülkede kızlara ve erkeklere 19. Yüzyıldan itibaren ilk öğretim mecburiyeti konuluştur. Eğitim oranı ile gelişmişlik arasında doğrusal neden sonuç ilişkisi var. Eğitim seviyesi gelişme ölçütleri arasında sayılıyor. Gençlerin eğitimi için erken yaşta evlenmemeleri gerekiyor. Lise için 18 yaş, üniversite mezuniyeti için 23-27 yaşı bitirmek gerekli.
Çocuk yaşta evlilik geri kalmış toplumlarda ve heretik dini inançlar haricinde tüm dünyada gayri meşrudur. Kapalı, heretik cemaatlerde ve toplumlarda devam etmektedir. Bunlarda çocuk evliliği ancak yasal düzenlemeler ve cezalarla kısmen engellenebilir.
Çocuk tacizi ise cahiliye ilkel kavimlerde meşru ve olağan görülebiliyor. Tek tanrılı dinlerde ve diğer Budizm, Hinduizm gibi inançlarda yasaktır. “Dini bir temeli yoktur.” diyebiliriz.
Sübyancılık eskiden yeni buluğa eren kızlar için normal görülüyordu. Cennet tasvirlerinde yeni memeleri tomurcuklanmış bakire huriler vardır. Türkülerimizde, hikayelerde bunun birçok örneği görülebilir. Artık tüm dünyada sapkınlık olarak nitelenmektedir.
Psikolojik olarak yeterince olgunlaşmamış kızların çeşitli hediyeler veya vaatlerle kandırılması, ondan yararlanılmasını hoş görmek mümkün değildir. Aynı şekilde zekâ özürlü veya akıl sağlığı bozulmuş kız ve kadınlardan faydalanmak sapıklıktır.
Sübyancılık neredeyse tüm toplumlarda devam eden sapkınlıktır. Reşit olmayan kızların zengin, paralı erkeklere pazarlanması haberi medyadan eksik olmuyor. ABD’de Epstein skandalı daha hafızlarımızda. Ülkemizde bu skandalların ortaya çıkmaması üstü örtüldüğü içindir. Yaşlı paralı Avrupalı kadın ve erkekler genç sevgili için özellikle Uzakdoğu ülkelerine ve ülkemize gelmektedir.
Dini cemaatlerde ve tarikatlarda 13 yaş üzeri evlilik meşru görülmektedir. Tarikat lideri ile evliliğin cennet kapısını açacağı, en güzel kız ve kadınların şeyhle evlenmesi gerektiği inancı hakimdir. Çocuklar bu evliliğe itiraz edememekte, anne babalar gönüllü olarak kızlarını evlendirmektedir. Benim bizzat ilk elden duyduğum bir tarikat lideri üniversitede okuyan kızların üç beş ay birine dini nikah kıyıyor, sonra boşayıp bir başkasını nikahlıyordu. Kızlara tarikattaki kadınlar hoca efendi ile evliliğin cennet kapısını açacağını söylüyor, kızlarda buna inanıyordu. Daha sonra birçok tarikat ve cemaatte benzer olayları duydum. Kanunen suç olmadığı, gönüllü rıza ile olduğu için veya çok küçük yaşta ise tehdit ve korkutma ile üzeri örtülüyordu. Mehdilik inancı, şeyh karşısında meyyit olama inancı ile insanlar kandırılıyor. Şeriat, tarikat ve hakikat aşamaları sırasıyla takip edilmesi gerekli iken, tarikata girince şeriat unutuluyor. Hakikat yerine sapkınlığa doğru yol alınıyor. Mutlaka bu işi doğru yapanlar vardır. Ama ben şimdiye kadar şahit olmadım.
Oğlancılık da tüm toplumlarda olan sapıklıklardandır. Dinimizle lanetlenmiş bir eylemdir. Bunu hoş gören bir cemaat veya hoca bulamazsınız. Lakin yurtlarda ve kuran kurslarında her sene birkaç vaka medyaya yansımaktadır. Gerçekte olan bunların belki bin katıdır. Çocukluğum ve gençliğimde de böyle vakaları duyardık. Aile duyulmasından çekindiği, çocuğu adı çıkacağından korkar, şikayetçi olmaz. Sadece kurs yönetimine bildirilir. Yapan kişilerin kursla ilişkisi kesilir veya başka bir yere gönderilirdi. Yönetimde kursun ve cemaatin adı çıkmasın diye olayın üzeri örtülürdü. Kurs görevlilerinden çok daha fazla, kurstaki büyük çocukların küçük çocuklara tacizi olurdu. Benzer nedenlerle bunların da üzeri örtülürdü.
Dahada vahimi sapık şeyhlerin tarikattaki evli kadınlara, kızlara, adamlara ve hatta çocuk ve gençleri taciz etmesidir. Medyaya yansıyan Pilavoğlu vakası, Bursa’da badeleme vakası, Adapazarı’nda Şeyh Fatih Nurulah’ın çocuk tacizi ve son olarak üç yaşındaki çocuğun evlendirilmesi ibretliktir. Mahkeme tutanakları, sanık ve mağdur ifadeleri kanınızı dondurur. Bunların birçoğu çocuğun veya kişinin rızası ile olduğu için ceza almamıştır.
Peki niçin bunlar oluyor. Rahip yurtlarında, çocuk esirgeme kurumu gibi çocuk yurtlarında da böyle olaylar sık görülmektedir. Nedenini bilim adamları araştırmış, cinsel olgunluğa erişmemiş, cinselliği tanımayan çocukların bu eylemi oyun eğlence gibi gördüğü ve itiraz edemediği sonucuna varmışlar. Sonuç olarak ortaokulu yani ilköğretimi bitirmeyen, yani 15 yaş altında yatılı kuran kursları ülkemizde yasaklanmıştır. Çocuk esirgeme kurumlarında çocuklar yaşlara göre ayrı bölmelerde tutulmaktadır.
Lakin yasa dışı dernek, vakıf ve benzeri adla faaliyet gösteren binlerce kurs mevcuttur. Siyasi nedenlerle bunların üzerine gidilememektedir. Ben elli senedir kapatılan kurs görmedim. Üzerlerine gidilse “Din öğretimi yasaklandı” diye ayaklanırlar. Ben din eğitiminin devletin vermesi ya da yeterliliği denetlenmiş hocalar tarafından, düzgün çalışan, bağışları ve harcamaları kayıtlı kurumlar tarafından verilmesi gerektiğini düşünüyorum. Hem devletin hem de özel kurumlarım müfredatı belirlenmeli, sık müfettiş incelemesi yapılması gereklidir.
Tarikat şeyhleri de devlete ait bir kurum veya kamu tüzel kişiliği olan bir kurum tarafından yeterliliği onaylanmalı, çalışması denetlenmeli, müritler ve ziyaretçiler kayıt altına alınmalı. Reşit olmuş ve dini eğitimini tamamlamış erkeklere tasavvuf eğitimi vermeli, bunun dışında camilerde ve tekkelerde umuma açık vaaz verebilir. Mehdilik iddiası, masumluk iddiası olan ve amacı dışında çalışma yapanların tekkesi kapatılmalı, mallarına özel mülkler dahil el konulmalıdır. Ben internette düzgün kuran okumasını bilmeyen şeyh gördüm. Yaşlılığa bağlı bunama hastalığı olan, dini bilgisi zayıf şeyhler var. Adnan Oktar gibi heretik akımları saymıyorum. Bunların tek tük vaka olduğunu sanıyorsanız biraz bir cemaatçi ile samimi olun, diğer cemaatlerin ne haltlar yediğini anlatsın.
Aslında dini konularda yazı yazmak istemiyorum. Gözlerimi kapayıp, kulaklarımı tıkayıp görmek ve duymak da istemiyorum. Ama olmuyor. Bir rezalet bitmeden diğeri başlıyor. Cemaat mensupları hemen bunu dine saldırı olarak görüyor, benim gibi Müslümanlar da dine zarar verme korkusu ile susuyor. Bunu ya iftira ya da sapık bir şeyhin herzesi olarak görüyor. Gençler bizim gibi düşünmüyor, sorguluyor. Akla ve bilime aykırı fetvalar, yozlaşmış dini yapılar gençleri dinden soğutuyor. Deist veya ateist oluyor. Bundan sonrası kişilik bunalımı, topluma yabancılaşma ve gönüllü yabancı devletlerin etki ajanlığına dönüşüyor. Aklı selim ile düşünmezsek, önce ailenin, sonra toplumun ve neticede devletin altına dinamit döşenecek. Çocuklarımız, ailemiz ve ülkemiz elimizden gidecek diye korkuyorum. Umarım bu sorunların çözümünü bilenlerini siyasi irade yetki verir ve çözülür.