Sanat, güzelle duygulanma, nefret, yaratma, güzeli görebilme, sevinç, öfke benzeri duyguların çeşitli yollarla gösterilmesidir. Sanatı oluşturan veya icra edenler hayatın güzel ve mutlu yanını görebilen kişilerdir. Filozoflar sanatı, temel ihtiyaçlardan sonra gelen zorunlu ihtiyaç olarak gördü. Bazı düşünürler insanı hayvandan çok daha farklı kılan ağlama, konuşma gibi özellikler değil “Aslında tamamen sanattır” derler. Sanat hayatımızın her alanını kuşatır. Sanat insanın müdahalesi ile olan her şeye karşılık gelir. Ormanda büyüyen ağaç sanat değildir, bahçe düzenlemesi ve ev insan müdahalesi ile olabildiği için sanatın konusudur.
Felsefede sanat ve estetik mantık, ontoloji, epistemoloji, etik, din ve bilim felsefesi gibi alt dallarından sonra gelir. Estetiğin var olabilmesi için doğru düşünebilme, kimlik ve varlık sorularını yanıtlamış olma, bilgiye ulaşma metodolojisi geliştirme, etik ve ahlak konusunda düşünme ve yorumlama, bilim ve dinin ne olduğunu yorumlama, metodolojisini düşünme sonrası estetik yapılabilir.
Nietzsche’ye göre sanat, mutlak hakikatin yokluğunda insanın anlamsızlık denizinde savrulup durmasını engelleyebilecek tek gemidir. Nietzsche sanatı, dini ve toplum değerlerinin giderek yok olan modern toplumda, anlamsızlığa anlam verme aracı olarak görüyor.
Sanatın en önemli faydası bizi diğerlerinden farklı, önemli ve özel hissettirir. Toplumları birbirine bağlar, duygulandırır, mutlu eder, cesaretlendirir.
Yaşam mücadelesi veren, açlıkla boğuşan insan ne doğru düşünebilir ne de kimliğini sorgular. Ahlaklı bile olması mümkün değildir. Estetik aklının ucundan geçmez. Fakir, savaşan ve kıtlıkla boğuşan toplumlarda da sanat yapılabilir. Sanatçılar ya toplumdan farklı şartlarda yaşar ya da bu şartları unutup topluma umut ve neşe vererek hayatı katlanır kılarlar. Hayatımıza anlam verirler.
Devlet aciz, halk fakir ve açlık içinde iken ben kimim, neyi nasıl yapmalı sorularına cevap vermiş, ahlakın ne olduğu konusunu kararını vermiş “Mehmet Akif Ersoy”, kendisini çaresiz, güçsüz görmediği için “Çanakkale şehitlerine” ile “Sakarya türküsü” şiirini yazmıştır. Halka umut ve cesaret vermiştir.
Din eğer sanat olmasa kuru ekmek gibi yavan olurdu. Ezanların makamlı ve güzel sesle okunması hele Üsküdar ve Sultanahmet’teki gibi iki cami müezzininin kanon yapması ne güzeldir. Kuran okumak güzeldir, lakin anlamını ve sesleri yerinde kullanarak güzel sesle okumak kafirleri bile duygulandırır. Vaaz dinlemek güzeldir. Yunus Emre’nin şiirleri gibi veciz ve güzel anlatım kalbimize nasıl işler. Hakeza dini musiki, zikir meclisleri, hat sanatı dinimizi süsler. Süleymaniye, Selimiye veya Eyüp Sultan Cami’sinin manevi ortamını zenginleştiren süsler ne güzeldir. Bunlar her türlü inanç sistemlerinde ve diğer tek tanrılı dinlerde de vardır.
Sanat eğitimi ve yapmanın insanın dünyayı daha iyi tanımasını sağlar. Resim ve heykel doğayı daha iyi görmemizi, her gün gelip geçtiğimiz şehir, sokak, yol, orman, köydeki ve benzeri güzellikleri fark etmemizi sağlar. Müzik seslerdeki güzellikleri ve ahengi tanıtır. Bir kuşun ötüşü, bir atın nal sesleri, bir aletin çalışma sesi sanat olabilir. Müzik doğadaki sesleri insan sesi veya müzik aleti ile yorumlanmasıdır. Dans Kafkas veya Ege halk oyunlarındaki gibi kartal veya şahinin avlanmasını, kuş gibi süzülmesini sanat dönüştürür. Mevlevi ayininde mecazi aşk pervane böceğinin ışığın etrafında dönmesine benzetildiği için pervane gibi dönerler. Biri kahramanlık ve cesaret duygusu verir, diğeri mecazi aşkı anlatarak ruhumuzu ısıtır.
Edebiyat duygu ve düşüncelerimizi daha iyi ve güzel ifade etmemizi sağlar. İsmet Özel “Münacat” şirinde gençliği ne güzel anlatıyor.
Gençtim ve ben neden hata payı yok diyordum hayatımda,
Gergin bedenim toprağa binlerce fışkını saplar idi.
Haykırınca çeviklik katardım gökyüzüne,
Bir düşü düşlere dalmaksızın kavrayarak,
Bulutu kapsayarak açmadan buluta içtekini.
Sanat faydalı olmak zorunda değildir. Sanat olduğu için faydalıdır. Günümüzde endüstriyel tasarımlar hariç, çoğu sanat doğanın birebir taklidi değildir. Hayatın yorumlanması, düşündürme ve estetik amaçlı yapılıyor. Post modern ve dijital sanat türleri de oluştu.
Peki, sanat toplumları geliştirip zenginleştirir mi? Bana göre burada iki yönlü ilişki var. Toplumlar geliştikçe sanatta gelişir, sanat geliştikçe toplumlar gelişir. Sanat ile ruhu gelişmeyen toplumlar ne kadar zengin olurlarsa olsunlar, sadece hayvansal içgüdüleri ile tatmin olur. Böyle ilkel hazlarla manevi tatmini yaşayamadıkları için gelişemezler. Kendilerine kocaman estetikten yoksun saraylar, pahalı arabalar, imkânı olursa cinsel tatmin için birçok kadına sahip olmak isterler. Aşırı yiyerek şişmanlarlar. Bu durum zengin Ortadoğu ülkelerinde, Batı Dünyasındaki sonradan görme zenginlerde tetkik edilebilir.
Güzel bir ev, sokak ve cadde sadece para işi değildir. Bahçeye veya balkona birkaç çiçek ekmek, balkonu odaya kapatmadan keyfini sürmek, balkon yoksa ev içinde güzel resim, güzel mobilyalar ve çiçekler yetiştirmek çok para gerektirmez.
Sanayiyi ülkeye yayarak şehirleri yaşanır kılmak, mahalle aralarında güzel parklar yapmak, daha küçük evlerde yaşamak para istemiyor. Toplu taşıma otomobile göre daha ucuz.
İstanbul’da insanların günde ortalama iki saati yolda geçiyor. Dokuz saat iş, sekiz saat uyuma günde üç saati kalıyor. Çoğu işçi Cumartesi de çalışıyor. İnsanlar sanat etkinliğini bırak komşusuna gidemiyor.
Sanatçıların Kadıköy, Beyoğlu gibi semtlerde oturması nedendir? Niçin tüm tiyatrolar Şişli, Beyoğlu ve Kadıköy’de. Kitapçılar neden buralara dükkân açarlar? Konserler neden buralarda oluyor? Şehirde sanat için neşe, neşe için sanat gerekiyor. Düzgün eğlence mekanlarını kapatırsanız, merdiven altına iner, uyuşturucu kullanımı patlar, neşe ve sanat kaçar. Şehir koca köy haline döner.
Din içinde aynısını söyleyebiliriz. Müzik duygusunu Cerrahilik, Mevlevilik gibi tekkeler, dans duygusunu Mevlevilik, Kadirilik gibi tekkeler karşılar. Buralarda edebiyat da sanat da olur. Bunları kapatırsan gizli şeyh müsveddelerim türer, altı yaşındaki kızı evlendirir, her türlü cinsi sapıklıklar, halkı dinden soğutan acayip fetvalar veren hocalar türer.
Roosevelt’in topladığı ekonomistler sanata önem verelim demiş. O zamanki ABD sanayileşmiş, askeri gücü olan, zengin bir ülkeydi. Bilimde Avrupa ile yarışıyordu. Roosevelt’in istediği cevabı vermişler. “Sanata önem verelim” demişler. Biz ekonomistleri toplasak, bize “Kocaman gökdelenler, saraylar, verimsiz sanayi ve altyapı yatırımlarını yapalım” derler. Soruya göre cevap verilir. Dünyanın on değil bin ekonomistini getirsen bir yıl çalışsalar da cevap aynı olur. Yol, bina yapmak istiyorsan nasıl yapılacağını ya da yeşil enerji, bilişim istiyorsan onun nasıl yapılacağını söylerler. Bana göre ikisi de ülkemiz gerçekliğinden uzak, ihtiyacımız değil.