Ülkemizdeki Eğitim öğretim, yıllardır bir türlü istenen seviyeye gelemedi. Bunun elbette birçok sebebi var. Fakat eğitim, öyle önemli ve vazgeçilmez bir olgudur ki, mazeret kabul etmez. Eğitim, çağdaş ve bilimsel gerçekler ışığında, toplumu geleceğe sağlıklı ve güvenli bir biçimde taşımak zorundadır. Bu gerçek asla göz ardı edilmemelidir.
Bütün bunlara rağmen, Millî Eğitim Bakanlığı son zamanlarda isabetli ve güzel projelere imza atmaktadır:
Bunlardan birisi, “mesleki eğitim” dir. Meslek okulları bu yıl tam doluluk seviyesine ulaştığı gibi, en başarılı öğrencilerin tercih yaptığı okullar arasında yer almıştır. Bu okullar, esnafın, sanayicinin, dolayısıyla fabrikaların taleplerine kısa zamanda cevap verebilecektir.
Ortaokulu bitiren çocuklara, meslek okullarının dışında, “mesleki eğitim” adında bir kapı daha açılmıştır. Bu sistemde; öğrenciler haftada bir gün okula gidiyor, dört gün öğrenmek istediği bir işte çalışıyorlar. Devlet, bu öğrencilere çırak seviyesinde, asgari ücretin üçte biri kadar, kalfalığa yükseldiğinde de asgari ücretin üçte ikisi oranında ücret ödemektedir.
Üstelik devlet tarafından da sigortalanıyorlar. Bu öğrenciler dört yıl boyunca hem iş öğreniyor, hem de haftada bir gün okula giderek eğitimlerini tamamlıyorlar. Dördüncü yılın sonunda da, diğer akranları gibi lise, meslek lisesi diploması alıyorlar. Bu yöntemle istihdam oranının 88’e çıktığı söylenmektedir.
Diğer bir husus ise, Türkiye’de her sene en fazla 50 anaokulu yapılırken, bu yıl 4 binin üzerinde anaokulunun yapılmasıdır. Bu girişim de sevindirici bir gelişmedir.
Öğretmenin kalitesini artırmak için, “kişisel gelişim eğitimi” ve “yeterlilik sınav modelleri” geliştirilmiştir. Bilindiği üzere, “öğretmenin kalitesi artırılmadan eğitimdeki kalitenin ivme kazanmasının imkânsız olduğu bir gerçektir.” Finlandiya’da ki öğretmenlerin tamamı yüksek lisans mezunudur. Türkiye’de bu oran yüzde 11 seviyelerindedir. Doktora mezunu öğretmen ise azınlıktadır.
Bilindiği üzere, Türkiye PISA sınavlarındaki sıralamada, hayli altlardadır. Şimdi bu gerilemenin durduğu, Türkiye’nin girdiği her sınavda, bir öncekinden daha fazla puan aldığı söylenmektedir. Fakat hâlen OECD ortalamasının çok çok altındayız.
Kütüphanesiz okul bırakılmadığı, kütüphanelerdeki kitap sayısının 28 milyondan 85 milyona çıkarıldığı söylenmektedir. Bu gelişme de sevindiricidir. Fakat yeterli değildir. Halen dünya devletleri arasında, bizden daha iyi sıralarda, çok az tanınan ülkeler var. Daha da iyiye gitmemiz bir elzemdir.
Yine ilk defa bu yıl bütün okullara, giderleri için para gönderilmiştir. Bu sevindiricidir, fakat bu da yeterli değildir. Çünkü okullarımızda yeterince hizmetli ve memur yoktur. Diğer giderler oldukça fazladır. O nedenle, her okula yetecek miktarda bütçe ayrılması en isabetli yoldur. Umarım zamanla veliden bağış talebi biter. Yöneticiler de rahat nefes alırlar.
Yıllardır okul yöneticileri veli ile yüzgöz olmak zorunda kaldılar. Bağışlanan paraların bile hesabı soruldu. Kimi yöneticiler veliden bağış aldığı için, hiç yoktan ceza aldı, üzüldü, kırıldı.
Yıllarca müdüre, “okulu boyat temizlet, tamir et, çocukları üşütme. Fakat parayı bizden isteme, nereden bulursan bul” dendi. Müdür nereden bulacak bu parayı? Elbette ki velilerden. İşte yöneticilerin çektiği sıkıntı bu. Sakalla bıyık misali bir durum.
Bu sorunun bitirilmesinin yolu, her vatandaşa cüzü miktarda yıllık 40-50 TL. civarında bir eğitim vergisinin konulmasıdır. Ya da; belediyelerce çöp, temizlik vb. vergisi şeklinde vatandaştan alınan paraların, tüm okullara “giderlerine göre” paylaştırılması en isabetli yoldur. Belediyelerin her yerden geliri varken, bunlara ek vergiler tahsis eden yetkililer, önce okulları düşünmeli bence.
Okullara giden öğrenciler hepimizin. Daha sağlıklı ortamlarda öğrenim görmelerini neden göz ardı ederiz? Anlamak mümkün değildir.
Türk Milli Eğitimi’nin; iyileşme yolunda, kat etmesi gereken çok uzun bir yol var. Bazı iyileştirmeler sevindirse çok yetersizdir. O yüzden, sorunların ötelenmeden, görmezden gelinmeden, bir an evvel çözülmesi gerekir. Bizim eğitim öğretimdeki iyileşmeler, zamanın ve teknolojinin hızına ayak uyduramazsa, aradaki mesafe daha da açılacaktır.
Sevgiyle kalın.