Yaşadığımız bu yaşlı gezegenden kimler geldi, kimler geçti…
Kimileri tarihe, kimileri adalete iz bıraktı.
Kimileri lider oldu, nice ülkeler fethetti.
Kimileri bilim insanı oldu, İcatlarıyla insanlığa yön verdi.
Kimileri yazar, kimileri, şair, kimileri sanatçı oldu; unutulmazlar arasında yer buldu.
Kimileri diktatörlüğü seçti!
Önce milletini, sonrasında dünyayı savaş denen felakete sürükledi…
Türk Milletinin ardında kalan 4.000 yıllık mazisine baktığımızda;
Tarih sayfaları, yukarıda sıraladığım vasıflarıyla nice liderlerimizi,
İnsanlığa yön verenlerimizi, ünlülerimizi yazar, anlatır…
İnsanoğlunun tarihte yer alan onca büyük eserinin arasında, en zor olanı:
‘’Kâinatın ruhunda adalet izini’’ bırakabilmektir.
Çünkü ‘’Adalet mülkün de, devletin de temelidir’’
Adımlar vardır;
Çağ kapatır, çağ açar.
Tıpkı Büyük Hun İmparatoru Attila’nın attığı adım gibi.
Adımlar vardır;
1071’den beri Türk’ün izini taşır, tıpkı Alparslan Hanın Anadolu’ya attığı adım gibi,
Adımlar vardır;
1453’den beri İstanbul’da Fatih Sultan Mehmet Hanın adını yaşatır.
Nice adımlar vardır, altı asır boyunca üç kıtanın sahibi Osmanlı’yı anlatır;
Tarihimiz dile gelir;
Hakkın, hukukun sesi olur:
Hazreti Ömer’le, Kanuni…
Ama son yüzyılda atılmış öylesine bir adım vardır ki,
Yalnızca onun adını taşır.
Bu ad; kendi küllerinden doğan, Türk Milletinin var oluş destanın,
Bu ad; Türkiye Cumhuriyeti Devletinin adıdır.
Kim ne derse desin, onu unutturabilmek adına ne yapılırsa, yapılsın; tarih sayfalarına bu adı yazan da, yazdıran da Gazi Mustafa Kemal’dir, Atatürk’tür.
Onun adı sadece kurucusu olduğu devlet nedeniyle değil, devletimizin çağdaş yarınlarının temelini teşkil eden devrimleriyle, atmış olduğu çağdaş adımlar nedeniyle de yaşayacaktır.
Milenyumlu yılların başlamasıyla birlikte devletimizin karşı, karşıya kaldığı ekonomik olumsuzluklar, terör olayları, alçak FETÖ darbe kalkışmasının hainliği, bulunduğumuz coğrafyada hemen sınırlarımızın ötesinde başlayan/başlatılan savaşlar, milletimizin birlik ve beraberliğine, ülkemizin dirlik ve düzenine yönelik iç ve dış tehditler; hepimizin malumudur.
Bu yaşananlar sonucunda ülkemizde, sınırlarımızın ötesinde çok özel bir dönemin yaşandığı, kritik bir süreçten geçtiğimiz de aşikârdır.
Ama ülkemizin son 15 yılında yaşanan olumsuzluklara bakıldığında, bunların en önemlisi; hukuk ve yargı düzenimizde yaşananlardır.
Balyoz ve Ergenekon kumpas davalarıyla başlatılan, sonrasında devletimizi ele geçirmek adına devletin her kanalına sızan FETÖ’ye mensup ihanet odaklarının uygulamaya koydukları o sancılı süreç; alınan türlü tedbirlere, uygulamalara rağmen bir türlü düzeltilememiş;
Toplumumuzda, ‘adaletin herkes için eşit ve tarafsız tecelli etmediği şüphesini’ doğurmuş; ‘adalete güven’ duygusunu zedeler bir görüntü ortaya çıkarmıştır.
Özellikle son dönemde hukuk düzenimizde yaşanan olumsuzluklara, yargı sistemine yönelik türlü eleştirilerin toplum düzenimize yansıyanlarına bakıldığında; ülkemizin siyasi ortamında yine gergin bir dönemin yaşandığı görülmektedir.
En nihayetinde dokunulmazlığı meclis kararınca kaldırılmış, ana muhalefete mensup, bir milletvekilinin tutuklanmasına tepki olarak, ana muhalefet partisince ‘Adalet Yürüyüşü’ başlatılmıştır.
Ankara’dan, İstanbul Maltepe cezaevine kadar 23 gün sürmesi beklenen bu yürüyüş öncesinde, ana muhalefet lideri Sn. Kılıçdaroğlu, yapmış olduğu açıklamada özetle şunları söylemiştir:
‘’Bu ülkeye adalet ya gelecek, ya gelecek. Daha önce söyledim, eğer bir bedel ödemek gerekiyorsa o bedeli önce biz ödeyeceğiz. Bu ülkenin geleceği için, çocuklarımızın geleceği için hep birlikte mücadele etmeliyiz. Bu yürüyüşümüzün siyasal bir partiyle ilgisi yok. Bu yürüyüş kutlu bir yürüyüştür. Bu yürüyüş adalet yürüyüşüdür…’’
Dünyada büyük bir yankı uyandıran bu yürüyüşe; yurt içinden ve dışından olumlu destek mesajları geldiği gibi; ülkemizi yönetenlerden de ağır eleştiriler yapılmıştır.
Ülkemizin ardında kalan yıllarda yapılan benzer yürüyüşlere bakıldığında; amacına yönelik atılan adımların nasıl iz bıraktığını tarih sayfalarımız anlatır.
Ama o tarih sayfaları, ülkemizin geçmiş yarım asırlık yönetim tarihine damgasını vuran rahmetli Süleyman Demirel’in; ‘’Yollar yürümekle aşınmaz’’ sözlerini de hatırlatır!
Tıpkı ‘’Adalet Yürüyüşü’’ için günümüzde söylenen:
‘’Adalet E-5’te aranmaz’’, ‘’Kendine niye eziyet ediyorsun? Hızlı trenle daha çabuk gidersin…’’, ‘’Akılsız başın cezasını ayaklar çeker’’ sözlerinin de, yıllar sonra hatırlanacağı gibi.
Ancak Unutulmasın ki;
19 Mayıs 1919’da Gazi Mustafa Kemal’in Samsun’dan atmış olduğu bağımsızlık adımları, tarihte öyle bir iz bırakmıştır ki, sonunda bu devlet yaratılmıştır.
Atatürk’ün 1926 yılında gerçekleştirmiş olduğu ‘medeni hukuk’ devrimi; devletimizin adaletinin, mülkünün temelini teşkil etmiştir.
Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün; en büyük eserim dediği Cumhuriyetimizin Anayasamızdaki şu tanımı çok önemlidir:
Türkiye Cumhuriyeti Devleti; demokratik, laik, sosyal bir hukuk devletidir.
Bu gerçekten yola çıkarsak; bugünün Türkiye’sinin hukuk ve yargı düzeninde yaşananlara bakıldığında, konuyla ilgili ülke gündemine düşen haberler değerlendirildiğinde:
Belli ki, toplumun büyük bir bölümü bu yaşananlardan rahatsızdır.
O nedenledir ki;
Muhalefet liderinin, ‘’Herkes için adalet istiyoruz’’ sözleri, yapılan ‘’Adalet Yürüyüşü’’ yurt içinde ve dışında, çok ses getirmiştir.
Bu önemli konuyla ilgili yapılması, alınması gereken en önemli tedbir; toplumumuzun bir bölümünün dahi olsa; ‘hukuk sistemimizle’, ‘adaletle’ ilgili olumsuz algısının, bir an önce yasalar çerçevesinde mutlaka giderilmesidir.
Gerçek olan o dur ki;
‘’Adalet mülkün de, devletin de temelidir.’’
Çünkü Büyük Önderimiz Gazi Mustafa Kemal Atatürk ifade etmiş olduğu gibi: ‘’İstiklal, istikbal, hürriyet her şey adaletle kaimdir.’’