Muasırlaşma olarak Türkçe karşılığı bulunan çağdaşlaşma, üzerinde farklı değerlendirme ve yorumlar yapılan kavramlardan biridir. Özellikle bazı dönemlerde Laiklik, çağdaşlık, irtica, dindarlık ve milliyetçilik gibi kavramlar ilmi bir görüşle değil de siyasi ve ideolojik bir açıdan değerlendirmeye alınmakta ve üzerinde farklı spekülasyonlar yapılmaktadır. Bu spekülasyonlar bazen çok ciddi sıkıntılara ve toplumsal ayrımcılığa da sebep olmaktadır. Nitekim 20 yıl öncesinde bazı kadınlarımızın kullandığı başörtüsünün çağdaşlıkla uymadığı iddiası bunlardan biriydi. Fakat yönetimin yasakçı bakış açısını bırakıp, konuyu bir özgürlük alanı olarak kabulü, gerek eğitim gerek iş hayatında birçok insanın başörtülü olarak eğitim ve iş hayatını sürdürmesine imkân vermiştir. Bu durum, bu kıyafet farklılığının çağdaşlığımıza bir zenginlik kattığının göstergesidir.
Çağdaş olabilmek, çağa hâkim olabilmek, kendi damgamızı ve katkımızı yaşadığımız döneme vurabilmektir. Çağdaşlaşma, zannedildiği gibi, yenidünya düzeni ve globalleşme için yumuşama, dışa bağımlılık ve teslimiyetçilik olarak kabul edilmemelidir. Kendi milli-dini-örfi değerlerini reddetmeden, hor görmeden bu değerleri bir aşağılanma unsuru gibi görmeden benimsemek, özümsemek ve çağdaş bir bilgi süzgecinin verdiği imkânlarla da güncelleştirerek günlük hayatımızda devam ettirmesini bilmektir. Gelişmiş, modernleşmiş toplumlar, gelenekselliği dışlamamışlardır. Bu ülkeler kendi milli kültürlerini modernleşme adına terk ederek veya ona yabancılaşarak bu noktaya gelmiş değillerdir. Modernleşme süreci eski ve yeninin anlamlı bir sentezidir. Çağdaş olmanın birinci şartı, korumamız gereken değer ve haklarımızı reddetmemek, gerekli ve faydalı gelişmelere açık olmak, araştırmayı peşin hükümlere tercih etmek, israfçı ve gösterişçi tutumlardan vazgeçmek, din ile bilimi çatışır gibi görmemek, okuma alışkanlığını sürdürmek gibi hususları gerektirir. Edebiyat, spor, tiyatro, müzik ve müze çalışmalarını günlük hayatımızda daha çok bulundurmak demektir.
Çağdaşlaşma, Türk-İslam kültürünün bir antitezi gibi de takdim edilmektedir. Bu durum, alternatifsiz kalan az gelişmiş ülke aydınlarını batılılaşma ile çağdaşlaşmayı özdeş olarak düşünmektedir. Çağdaşlaşmanın bazı evrensel göstergeleri de vardır. Ekonomik katılım, milletleşme, boy, aşiret, kabile, asabiyetini aşma, gösteriş tüketiminden uzaklaşma, kültürel bütünleşme, bağımsız sivil toplum kuruluşlarının (STK) varlığı ve verimliliği, okuma alışkanlığı ve araştırma zevki, kuralları zorlamamak, zaman mefhumuna uymak, çevreyi korumak ve kirletmemek, fert ve toplum menfaatlerini paralel kabul etmek...
Çağdaşlık, geleneklere karşı savaş açmak olmadığı gibi, bir "entelektüel aksesuarı" da hiç değildir. Halka tepeden bakmak, aileyi dışlamak, boşanmayı özgürlük saymak, kadına toplumda gerçek yerini vermek yerine kadın haklarını savunmanın ötesinde "kadın militanlığı" yapmak hiç de çağdaşlık olarak kabullenilmemelidir.
Kavramları kendi sosyolojik kriterleri içinde yorumlarsak bunlar ayrıştırıcı değil birleştirici rol oynarlar. Çağdaşlığın da gereği budur. Türkiye Cumhuriyeti’nin "ilelebet payidar olması" ve “muasır medeniyet seviyesinde” yaşaması böyle bir anlayışın güçlenmesi ile mümkün olacaktır.